131019098
23 Nisan 2024, Salı

KADIN PORTRELERİ - ALİAĞA'NIN AMAZONLARI (2)

29 Temmuz 2017, Cumartesi 06:26

     


Ülkemizde, siyasi arenada ve yerel yönetimlerde kadın temsili en çok konuşulan ancak çok zor gelişme gösteren alanlardan biri. Kadınların kent yaşamına müdahil olarak karar alma ve yönetme aşamalarında da yer alması için yerel yönetimler önemli bir araç. Muhtar kelimesi bile aklımızda direkt bir erkeğin canlanmasına neden olurken, Yalı Mahallesi Muhtarı Gülsüm Hürriyet Gülcan bu algıyı yıkıyor. Aliağalı kadınları anlatmak için yola çıktığımız yazı dizimizde, sözünü kent yönetiminin en küçük birimi olan muhtarlıkta görev alarak söylemeye cesaret etmiş bir kadına yer verdik. Kadın olarak bu görevi sürdürmenin zorluklarından, başarılarının ardında yer alan birikimlerinden uzun uzun konuştuk. Enerjisi o kadar yüksek bir kadın ki, ortaya çok keyifli bir sohbet çıktı. Sizin de aynı keyfi almanız umuduyla iyi okumalar…

“Kadınlar hiçbir zaman ‘erkekler öndedir’ dememeli”

Çocukluğunuz nasıldı? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Ben Helvacı’nın tanınan bir ailesinin torunuyum. Dedemin adı Şevket Raşit Hatipoğlu. Hatipoğlu tanınmış bir ailedir, saygındır. Dedemlerin benzinlikleri vardı, maddi yönden de çok rahat bir ailede büyüdüm hiçbir sıkıntım yoktu. Biz 3 kardeşiz. 2 oğlan kardeşim var. Tek kız olmamdan dolayı bazı sorumluluklarım vardı tabii ki. Benim çocukluk dönemimde zeytin vardı, pamuk vardı, tarla işi çoktu. Annemler tarlaya giderdi ben de evde ev işlerine yardım ederdim. Dedem de çok modern bir insandı. Köyün hafızıydı. Hacıydı. Ama hiçbir zaman bizim hiçbir şeyimize müdahale etmedi. Yıllarca aynı evde, aynı bahçede yaşadık.

Halk oyunları oynuyordum, yarışmalara gidiyordum İzmir’e ve İzmir dışına. Hep faal ve hareketli birisiydim. Oğlan kardeşlerime göre evde zaten en yaramaz bendim. Rahmetli anneannem hep “kızım pazartesi günü hep beraber giyiyorsunuz önlükleri yakaları, kardeşlerin hafta sonuna kadar aynı şeyi giyiyor seninki salı günü kopmuş oluyor” derdi. Yapı olarak da çok hareketli bir insandım. Çok sosyaldim, herkesi tanırdım.

Helvacı’da lise yoktu. Ya Menemen de okuyacaktım veya İzmir de yatılı okuyacaktım ki ben İzmir Kız Lisesi’ni tercih ettim. Orada yatılı okudum ve kimse müdahale etmedi isteklerime.

Üniversiteyi de ilk yılımda kazandım. Helvacı’dan o zamanlar üniversiteyi kazanan kişi sayısı çok azdı, sayılı kişiydik. Ben kızlardan 5. kişi olabilirim belki. Çok zorluklar vardı. Araç yoktu, lisedeyken eve sadece hafta sonları geliyordum. Yol üzerinden Aliağa minibüslerine ya da Ayvalık otobüslerine biniyordum yolda iniyordum oradan babam ya da kardeşlerim alıyordu köye öyle gidiyordum.

Eşinizle ne zaman tanıştınız?

Eşimle üniversitede tanıştım. Uzun süre bir grup içerisinde arkadaşlığımız oldu. Şimdi o anları çocuklarımıza örnek olarak gösteriyoruz ama maalesef olmuyor şimdi öyle şeyler. Biz 2-3 yıl hep grupla arkadaşlık yaptık, bir yere giderken hep beraber giderdik. Sonrasında eşim benden bir dönem önce mezun oldu. beni istemek için gelmeye kalktılar, tabii babam o zaman önce okulumu bitirmemi söyledi. O zamanlar ya koca, ya okul şartı vardı. İkisini birlikte götüremezdin. Öğrenildiği takdirde hemen “okuldan alacağım seni evlendireceğim” baskısı gelirdi. Ben de hep okumak istediğim için ilişkimi sürekli ailemden gizli yaşadım. Eşimle olan arkadaşlığımı ailem hiçbir zaman bilmedi. Ben Şubatta mezun oldum Mart’ta beni istemeye geldiler. Önce bir nişan evresi oldu, ki olmasına inandığım bir evredir bu. 2 yıl nişanlı kaldık. Eşim askere gitti, ben Trabzon’a tayin oldum. Eşim askerden geldikten sonra ben onun yanına tayin istedim ve ondan sonra evlendik.

Aliağa’ya ne zaman geldiniz?

1985 Dokuz Eylül Üniversitesi mezunuyum. Öğretmenliğe 1986 senesinde başladım. Bir yıl sonra evlendim bir buçuk yıl sonra da kızım oldu. İlk yıllarda teknoloji aynı değildi. Eşimin öğretmenlikten istifası ve burada bir dükkan açmasıyla Aliağa’ya yerleşmiş olduk. Aliağa’ya ilk gelişimiz bu şekilde.

Hep Aliağa’da mı çalıştınız?

İlk görev yerim Trabzon Kız Meslek Lisesi. Biyoloji öğretmeni olarak 1 yıl orada çalıştım. Daha sonra eşim Manisa/Alaşehir’de çalışıyordu. O da beden eğitimi öğretmeni. Eş durumundan tayinimi istedim 1 buçuk yıl da orada çalıştım. Öğretmenliğimin 3. yılında Aliağa’ya gelmiştim. 5 yıl Helvacı’da çalıştım. Ondan sonra şu anki adıyla Hamdi Başaran Endüstri Meslek Lisesi’nde 8 yıl çalıştım. Oradan Gazi İlköğretim’e geçtim, 3 yıl da orada çalıştım. En son da 8 yıl 80. Yıl Cumhuriyet Lisesi’nde çalıştım ve sonra emekli oldum.

Nasıldı öğretmenlik?

Hiçbir zaman sevilmeyen bir öğretmen olmadım. Her halde o da annelik ve sevgi duygusuyla ilgili bir olay. En son 80. Yıl’da çalışırken Kemal bey yani eşim okul müdürüydü. Çocuklar Kemal’e söyleyemedikleri şeyleri, hep gelir sınıfta bana anlatırlardı. Öğrencilerimle ilişkim hep iyiydi. Ama Helvacı’da çalıştığım dönem çok zordu. Bir insanın kendi doğduğu köyde çalışmasından kaynaklı bir zorluktu. Orada hem arkadaşlarımın çocukları, hem tanıdıklarımın çocukları vardı. Hiç kimseye tavsiye etmem kendi doğduğu memlekette öğretmenlik yapmasını. Aliağa’da çalıştığım dönemler iyiydi ama son yıllarım biraz kötü geçti. Biraz eğitimdeki bu değişiklikler, okul müdürlerinin farklı tavırları yüzünden son 5 yılımı hep soruşturmalarla geçirdim ve ondan dolayı da emekli oldum.

Çocuklarınızla diyaloğunuz nasıl?

Kızım 9 aylık bebek, ben göreve başladım. Bakıcı yok, araba yok, telefon yok yani bu şartlarda Helvacı’da çalışmaya başladım. Ailem orada olduğu için pazartesi günleri kızımla beraber gidiyordum. evimiz Aliağa’daydı ama ailemin yanında kalıyordum. 3 güne toplamıştı dersimi okul müdürü. Perşembe günü tekrar kızımla beraber dönüyorduk. Böyle bir zorlukla kızımı 2 yaşına kadar büyüttüm daha sonra kreşe verdim. Benim çocuklarım okul kelimesini hayatta duymak istemeyen insanlar. Çünkü 2 yaşında kreşe başladı ikisi de. Büyük kızım 2 yaşından üniversiteyi bitirinceye kadar hep okulla geçti hayatı, bu nedenle “okul sözcüğünden nefret ediyorum” der.

Büyük kızım Gizem. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz İşletme ve Ulaştırma Mühendisliği 2011 mezunu, uzak yol kaptanı. 2011’de mezun oldu hemen Temmuz ayında göreve başladı. 3 yıl çalıştı.

O da sizin gibi az rastlanır bir mesleği tercih etmiş herhalde?

Evet öyle. Uzak yolda kaptan olarak çalışmak onun için çok zor geçti. Çok zoru seçti. Belki benden kaynaklanan, belki babadan kaynaklanan yapısal bir durumdur. Uzak yol kaptanlığı özellikle de bir kadın için zor bir meslek. 3 yıl boyunca mücadele etti ama 3 yılın sonunda yani evlendikten 1 yıl sonra pes etti “artık ben denize çıkmak istemiyorum” dedi. Şu anda çalışmıyor. Karada bir iş yapmaya uğraşıyor ama tabii ki bir ulaştırma mühendisinin de karada iş bulması zor.

Diğer kızınız?

10 yıl sonra ikinci çocuğum oldu. Küçük kızım doğduğunda 35 yaşındaydım. Benim de artık yaş olarak oturaklı olduğum bir dönemdi. Küçük kızım 1998 doğumlu. Geçen yıl liseyi bitirdi. Bu sene o da Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce Matematiğe başladı, hazırlık okudu. O daha farklı bir yapıda yani iki çocuk birbirinden çok farklı. Mutlaka anne ve babadan farklı özellikler geçiyor çocuklara, dolayısıyla yapıları da çok farklı oluyor ama, o da aynı şekilde, evlendiklerinde çocuklarını çalışmayarak büyütmek istiyor.

Sizden uzak kalmakla alakalı bir durum mu?

Tabii. Bu onları psikolojik olarak etkiliyor. Mesela küçük kızım hep “evde yemek kokusu, kek, pasta kokusu duymak istiyordum ama hiçbir zaman bunu duyamadım. Ne zaman eve gelsem, ya sen işten yeni gelmiş oluyorsun, ya da ben geldikten sonra geliyorsun ondan sonra yemek yapıyorsun” derdi iki kızımın da böyle bir özlemi var.

Siyasetle ilk nerede yolunuz kesişti?

Bu herhalde insanın içinden gelen bir olay diye düşünüyorum. Ben ortaokul yıllarından beri her zaman elebaşı olan bir insandım. Mesela hep sınıf başkanıydım. Öğretmene söylenecek bir şey varsa herkes bana söylerdi ben gidip söylerdim. Yani hep sivriliyordum okullarda.

1980 de liseyi bitirdim, 12 Eylül’de üniversiteyi kazandım. Babam bana Buca’nın bu kadar karışık olduğu bir dönemde üniversiteye gidemeyeceğimi söylemişti ve ben bütün yaz bir şeylerin düzelmesini, gidip kayıt yaptırabilmeyi beklemiştim.

12 Eylül sonrası okula girdiğimiz dönem zor bir dönemdi. Kapıda askerler vardı, her gün aranıyorduk o şekilde girebiliyorduk okula. Siyasetten herkes korkuyordu. Bizden büyük 2. 3. sınıflar önceden yaşanan olayları anlatıyorlardı bize ve bir süre sonra bizim üst sınıflar ile görüşmemizi yasakladılar. Onlar üst katta derslerine giriyordu sonra biz giriyorduk. Öyle olunca uzun bir süre siyasete bulaşmadık üniversitedeyken.

Ama tabii ki eşim Kemal Bey ile tanıştıktan sonra onun daha önceki siyasi olaylarından dolayı daha aktif olmaya başladım siyaseten. Öğrencilik dönemi bitti, öğretmenlik döneminde zaten yapamıyorsun böyle bir şey. Ama her zaman demokrat, adaletten yana, adil, öğrencilere eşit davranmaya çalışan bir öğretmen olarak hayatıma devam ettim.

Emeklilik sonrası neden birçok insan gibi dinlenmek yerine muhtarlığı seçtiniz?

Öğretmenlik yaptığım yıllarda bu zamana göre daha faal bir insandım. Hiçbir zaman mesaim bitince eve gelmedim. O yüzden, 25 yıllık aktif ve yoğun tempolu bir işin ardından açıkçası muhtarlık o kadar da yorucu bir iş değil.

Nerden aklınıza geldi muhtarlık?

Kimse bana hadi gel aday ol demedi. Ama içimde her zaman insanlara hizmet verme duygusu vardı. Yapım böyle. Önceki muhtarımız Mehmet Bey her zaman derdi; “hocam ben artık yoruldum, emekli ol da gel seni muhtar yapalım” diye. Onun vefatından sonra işlerim dolayısıyla muhtarlığa uğradığımda işleyişten yana rahatsızlık duydum. Bu işi ben yapayım diye düşünüp, seçime 10 gün kala aday oldum. Bir hafta çalışma yürütebildim. Eşimle birlikte, mahallede afiş ve ev ziyaretleri ile bir çalışma gerçekleştirdik.

Nasıl tepkiler aldınız?

Benim bir avantajım vardı. O da 8 yıl boyunca burada öğretmenlik yapmış olmam ve bu mahallede oturuyor olmamdı. Beni zaten tanıyorlardı. O yüzden hiç olumsuz bir tepki almadım. Nitekim çok az bir oy farkıyla da kazandım.

Muhtarlık seçimlerinde kadın aday olmam da bir avantajdı. İlk yıllarda biraz sıkıntı çektim. O da buranın çok sakin olmasından kaynaklı, işe gelip giderken belli zorluklar yaşadım. Bir yandan da muhtarlığa dair ne yapacağımı da bilemeden tek başıma oturuyordum. Zamanla hepsini öğrendim. Kendime güvenim arttı. Bir de gelen insanlar beni tanımaya başladı.

İkinci muhtarlık dönemimde yüksek bir oy oranıyla seçildim. Hizmet anlamında vaatlerim vardı. Hepsini yapabildiğimizi maalesef söyleyemeyeceğim. Bir sonraki seçimlerde de yine devam etmek isterim. Hala mahallemin çok eksiği var ve bunları yapmak istiyorum. Eksiklikleri tamamlamak için bir dönem daha bu görevi yapmak istiyorum.

Sizden sonra gelecek genç kadınlar yerel yönetimlerde yer almaları için ne yapmalılar?

Kadınlar bir kere hiçbir zaman ‘erkekler öndedir’ dememeliler. Ben küçükken erkek kardeşlerimle bu konuda çok mücadele ettim. Evlendikten sonra da eşimle mücadele ettim. Alınacak her kararda kendi varlığımı da ön planda tuttum. Sonra buraya geldiğimde de karşımdaki erkek diye ben fikrimi söylememeliyim şeklinde hiç düşünmedim. Her zaman doğru bildiğimi ölçüp tartarak söyledim ve ısrarcı oldum. Öğretmenlik yıllarımda kız çocuklarına da ekonomik özgürlüklerini kazanmaları gerektiğini tembihledim. Şimdi de mahallemdeki çalışmayan kadınlara çalışmaları gerektiğini söylüyorum.

Kadınların yaratıcı, ayrıntıcı tavırlarını yerel yönetimlere de aktarmaları gerekiyor. Bir de, biz insanları dinliyoruz. Sakince anlamaya çalışıyoruz. Siyasetteki gerginlik erkek bakış açısından kaynaklanıyor. Biz kadınların muhtarlıktan başlayıp yerel yönetimlerde yer alması bu yüzden çok önemli.

Siyasette bu kadar çok erkeğin yer alması bazen zorluklar çıkarıyor. Bir davete gittiğimde ya da toplantıya, çok sayıda erkek oluyor ve illaki bir kadın arkadaşımın daha veya eşimin refakat etmesini isteyebiliyorum.

Evdeki iş yükünü nasıl paylaşıyorsunuz?

Her şeyin düzgün olmasını istersen hep kendinden feragat ediyorsun. Okul yıllarımda bunu yaşadım. Okuldan çıkıp ev işleri ile boğuşmak, çocukların yemekleri, ihtiyaçları ile uğraşmak oldukça yorucu oluyordu. Zamanla bu konuda ayrıntıcı olmamayı tercih ettim. Bazı şeyler aksayacak mutlaka. En büyük yük yine de kadında oluyor. Ben belki eş konusunda biraz daha şanslıyım.

Peki, en büyük pişmanlığınız, iyi ki yaptım dediğiniz şey…

İki tane pişmanlığım var. Bunlardan birincisi eşim ile birlikte olabilmek için Trabzon’dan tayinimi eşimin bulunduğu yere (Alaşehir’e) istemek. Keşke o benim yanıma gelseydi. Daha farklı bir hayatımız olabilirdi. Diğeri de eşim istifa etmeseydi de Aliağa’ya gelmeseydik, Türkiye’nin farklı yerlerinde çalışsaydık.

İyi ki dediğim şey de, ‘iyi ki öğretmen olmuşum’, ‘iyi ki muhtar olmuşum’, ‘iyi ki de iki kızım olmuş’. Çünkü hayatım boyunca hep erkeklerle mücadele ettiğim için iki kız çocuğumun olmasını ve onların birbirleri ile dayanışma içerisinde büyümesini hep istemiştim. Oldu.

Son olarak rol model aldığınız bir isim var mı?

Türkan Saylan. Onun hayatını hep okudum, imrendim. Çok isterdim onun gibi bir hayatım olmasını.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler