131019098
20 Nisan 2024, Cumartesi

ANJELİKA AKBAR: SÖZ VE SES BENİM İÇİN AYNI, SADECE ALFABELERİ FARKLI

7 Eylül 2020, Pazartesi 06:19

     


Müzisyen bir anne ve filozof bir babanın kızı olarak dünyaya gelen, küçük yaşta notalarla tanışan, sanatın ona kazandırdığı estetiği ve ruhunun güzelliğini yaşamının her anında ortaya çıkaran, dünyanın sayılı bestecisi ve piyanistlerinden Anjelika Akbar yaşam öyküsünü anlattı.

- Kazakistan’da doğdunuz. Orada büyüyüp, Rusya’da eğitim aldınız. Türkiye’ye geleli ise 29 yıl olmuş ve Türkiye Vatandaşlığını aldınız. Buraya yerleşmenizin öyküsü neydi?

Buraya UNESCO üyesi olarak bir film projesi ile geldim, yanımda eski eşimle ve de karnımda bir bebekle. Doğum zamanı çok yaklaştı ve artık uçağa binemezdim. Kısa zaman sonra doğum gerçekleşti. Ama ben zaten daha ilk anda uçaktan dışarıya adımımı attığımda garip bir his geldi...Bunu tanımlamak mümkün değil. Ancak yaşanır. Buna demek ki "ilk bakıştan aşk" denir. Ve herhangi mantığın ve rasyonel düşüncenin çok ötesinde, gönlümüzde doğan bir his...Zaten sonra olan oldu...Burada kaldım...Özellikle daha sonra Sovyetler Birliği dağıldığında (ki biz geldikten kısa zaman sonrasında oldu), aile fertlerimin çoğu Amerika, Avrupa'ya birçok ülkeye dağıldılar, ve orada iyi bir yaşam kurup beni herkes ısrarla onların yanlarına yaşamam için ikna etmeye çalışıyordu. Türkiye'yi de hiç tanımıyorlardı, ve benim Türkiye'de ne işim var diye anlamıyorlardı. Ama ben burayı çok çok sevdiğim için, tabii ki burada yaşamaya devam ettim, onlar ise ayrıca şu anda hepsi Türkiye hayranı oldular...

- Müzisyen bir annenin çocuğusunuz. Müzikle, notalarla tanışmanız ne zaman oldu? Annenizin bu tanışmadaki payından bahseder misiniz?

Annem piyanist, akordeon sanatçısı, ve koro şefidir. Babam orkestra şefi, birçok müzik enstrümanı çalardı, bir de ayrıca felsefe profesörüydü. Müziğin içine doğmuş oldum. Ve kendimi müzikle ifade etmeye başlama zamanım çok çok erken oldu. Annem ve babam özellikle bu aşırı ilgimi ve yatkınlığımı görünce, talep ettiğim kadar bana yollari açtılar. Piyano karyolamın yanına kondu, ve artık birkaç aylıkken henüz yürümeye başlamadan, piyanonun inceliklerini yavaş yavaş ogrenmeye başladım. 2 yaşında iken bana pikap hediye edildi ve çok kısa zamanda harika bir plak koleksiyonum oldu. Öğrenmeye çok aç idim. Ve annem nasıl yapti ise, bana oyun ile notaları ogretti. 2.5 yaşına gelince notaların isimlerini, seslerini, piyano üzerindeki yerlerini ve de nota kağıdı üzerindeki yazılışını öğrenmiş oldum. Annem ile babam ben o yaşlarda iken ayrılmıştı, ve babam daha çok uzaktan ve arada bir eğitimime manevi olarak katkıda bulunuyordu. Böylece almış olduğum eğitim, özellikle annemin doğru kararlar ve yönlendirme ile gerçekleşmiş olduğunu söyleyebilirim.

- Müzisyen kimliğinizin yanı sıra yazar kimliğiniz de var. Yayımlanmış kitaplarınız var Yazma isteği nasıl gerçekleşti?

Ben hep yazardım. 4 yaşında iken okumaya başladım ve çok okurdum. İlk okulda birçok kısa yazı yazardım, farklı konularda düşüncelerimi aktarırdım. Söz ve ses benim için aynıdır aslında. Sadece alfabeleri farklıdır. 13-14 yaşlarında yoğun olarak şiir yazmaya başlamıştım. Şiirlerim o zamandan beri edebiyat dergilerinde yayınlanıyordu. Yayınlamak için yazmıyordum aslında, duygularını aktarıp birkaç yakınım ile paylaşmak üzere yazıyordum, ama duyuluyordu ve sonra basılmaya başlandı bir şekilde. Daha sonra iki libretto yazdım ve müzikli oyun olarak sahneye koydum, kendim de içinde ayrıca oyuncu olarak yer aldım. Yazma serüvenim hep devam ediyor...

- Müzik yaşantınız boyunca sayısız ödüller aldınız ve daha da alacaksınız. Zor olacak ama şimdiye kadar aldığınızı ödüller arasında sizin için en değerli olanı hangisi?

En değerli ödül, insanların kalpten gelen sözleri, zaman zaman duygulanma gözyaşları, derin ve anlamlı bakışları...

- Televizyonda program da yapmaya başladınız. Sahnede seyircilerle aynı ortamdasınız. Ekran karşısında olmak nasıl bir duygu?

Küçük yaşlarda başlayan sahne performansları hayati, daha sonra konuk olarak katıldığım sayısız tv programları tecrübesi benim tv ekranında çok sakin ve rahat olmamı sağlıyor. Konuşurken, piyano çalarken, sanki evimde oturuyor gibi bir haldeyım...Zaten davet ettiğim her konuğuma minimum 2 hafta boyunca hazırlanıyorum, kendisine tanıyor olduğumda bile titizlikle yeniden o kişinin daha önce bilmediğim tarafları keşfediyor ve sorularımı o şekilde hazırlıyorum. Öyle olunca zaten kalpten kalbe bir sohbet oluyor. Programın sonunda konuğuma müzik anlamında hiç hazırlık yapmadan, tamamen o anki sohbetten bende oluşan duygular ile gözlerimi kapatıp kendimi piyanonun akışına bırakıyorum. Hiçbir kaygı olmadan...

Kalpten kalbe akıyor, her program nasıl bittiğini anlamıyorum bile...Hızlı ve akışta oluyor.

- Uzun zaman olmuş bizden biri olmanız. En sevdiğiniz Türk yemeği ve en beğendiğiniz adet ve gelenek diye sorsam?

En sevdiğim ezme patlıcan salatasıdır (sarımsaksız olanı)...:)

En sevdiğim geleneklerden biri, insanlar yola çıkmadan önce arkalarından su dökmektir. Olağanüstü anlamlı, derin katmanları olan bir gelenektir...Zaten Türkiye'ye insanların doğasında, kalplerinde bulunan o tarif edilemez ama hissedilir hazinelerinden dolayı aşık oldum. Hayatın içinde yüzyıllardır gelenek olan, insanlar için doğal ve alışılmış, ama dışarıdan bir göz bakınca şaşırtıcı ve bir o kadar güzeldir...

- Klasik müzik dışında hangi tür müzikleri dinlersiniz? Beğendiğiniz isimler?

İsimleri saymayı pek tercih etmıyorum. Ama klasik müzik dışında en çok sevdiğim world music alanıdır. Farklı ülkelerin folklorik yaklaşımları çok etkileyici...

Sanırım en sevdiklerim Geleneksel Hint Müziği (raga), Karadeniz müziği ve Kızılderili kültürüne ait müzik tınılarıdır.

- Müzisyen kimliğinizin yanı sıra oldukça duyarlı bir insansınız. Kamuoyunda çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde yer aldınız . Hepsi önemlidir tabi ki ama en çok mutlu olduğunuz hangisiydi?

Hepsi. Ayrı ayrı.

- Türkiye’de bir konservatuar kurdunuz. Öğrenci seçerken kriterleriniz neler? Tük insanının müzik kültürünü nasıl buluyorsunuz.? Türkiye’de piyanoyu sizin gibi, İdil Biret gibi, Gülsüm Onay, Fazıl Say gibi başarılı kullanan, yetenekli yeni isimler görecek miyiz?

Türkiye müzikalite açısından olağanüstü zengin bir yerdir. Ve çok parlak yeni müzisyenler yetişiyor. Benim icin en önemli kriter, insanın müziğe aşık olmasıdır. Elbette yetenek ve çalışkanlık olmalı, ama aşk olmaz ise, müziğim ruhuna aykırı mekanikleşme kaçınılmaz.

- Bunu da yapmalıyım dediğiniz bir şey var mı? Yeni projeleriniz neler olacak?

Birçok müzik projesinin yanı sıra, ayrıca farklı sanat disiplinlerinin kesişimi olan projelerde yer alıyor, bazılarında besteci, müzik direktörü, bazılarında ise proje yöneticisi olarak. (Pitoresk İstanbul, Ayvazovski'nin İstanbul'u, Ziraat Bankası Resim Koleksiyonu dijital sergisi, Vibe of Ebru vb). Özellikle Boyut Yayın Grubu/Ones Media ile ortak olarak yürüttüğümüz, Murat Öneş'in sanat yönetmenliğini üstlendiği projelerimiz çok güzel oluyor, onlara devam ediyoruz. Bir de beğeneceğim senaryolar üzerine film müzikleri yapmalıyım diyorum:) Çok sevdiğim bir başka bestecilik alanıdır.

(SERKAN SELİNGİL) 







 
Son Eklenen Haberler