131019098
24 Nisan 2024, Çarşamba

ALİAĞALI EDEBİYATSEVERLER, ‘BARIŞ’I KONUŞTU

25 Eylül 2017, Pazartesi 07:06

     


İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası İzmir Edebiyat Festivali kapsamında yazarlar Aliağa’da edebiyatseverlerle buluştu.

‘Edebiyat barıştırır' temasıyla bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası İzmir Edebiyat Festivali’nin Aliağa’da olan ayağının ilk gününde Yazar-Eğitimci Murat Özyaşar ve Gazeteci-Yazar Mine Söğüt, Şair-Oyuncu Tarık Günersel yönetiminde düzenlenen “Türk Edebiyatında Barış” adlı bir panelle Aliağalı edebiyatseverlerle buluştu.

Sanat Sokağı’na kurulan platformda edebiyat üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştiren yazarlar, Türk Edebiyatı’nda savaş ve barış temsilleri üzerinden tespitlerde bulunarak, ülke toprakları içerisinde en çok ihtiyaç duyulan sözcüğün ‘Barış’ sözcüğü olduğuna vurgu yaptılar.

Akşamüzeri başlayan etkinlikte ilk sözü alan Yazar Mine Söğüt, “Dünyada kayıtlı hiçbir çağ yok ki içerisinde savaş olmasın, hiçbir savaş yok ki üzerine destanlar, romanlar yazılmasın. İnsanlık tarihinin ana teması savaş… Savaş aynı zamanda edebiyatında konusu, beslendiği kaynağı.” diyerek sözlerine başladı.

“Türkiye’de yazarlar savaştan beslenmek zorundalar”

Kendisinin de dünyaya geldiği andan itibaren bir savaşın ortasında bulduğunu ifade eden Mine Söğüt, “Doğdum Kuzey Kıbrıs Savaşı vardı. Büyüdükçe ülkenin doğusunda süren kanlı bir savaş oldu. Her an sağdan soldan patlayan sıcak savaşların çok yakınında olmanın tedirginliği ile aklımın biçimlendiğini düşünürüm. Savaştığımız ve onayladığımız için bu savaşlar var.” dedi. Savaşın nedenleri, ekonomisini araştırdığını belirten Söğüt, kimse sınıfsız ve sınırsız bir dünya hayali kurmuyor, sınıf demek, sınır demek savaş demektir.” dedi. Mine Söğüt, yazarların, önümüzdeki yıllarda savaştan beslenmek zorunda kalacaklarını söyledi.

“Barış için birbirimize gelmemiz lazım!”

Mine Söğüt’ün ardından söz alan ödüllü yazar ve aynı zamanda eğitimci olan Murat Özyaşar ise edebiyatçının işinin sözcüklerle olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında; “Konumuz Türk Edebiyatı’nda barış olunca, barış sözcüğünün kökenine inmek gerekiyor. Barış, Türkçe’ de birbirine gelmek anlamına gelen ‘bar’ fiilinden geliyor. Kürtçede de barış sözcüğünün kökeninde aynı anlam var. Sözcüğün kökeninden yola çıktığımızda barış olabilmesi için birbirimize doğru gelmemiz gerekiyor. Tabii birbirimize doğru gelirken yumrukta atabiliriz, elde sıkışabiliriz. İlk adımı atanın bu riski alması gerekiyor.” dedi.

Söyleşinin devamında yazarlar Türk Edebiyatı’nda barış ve savaşın nasıl işlendiğine dair örnekleri tartışırken, insanlık tarihinin hiçbir gününün savaşsız geçmediğini ve savaşların en çok kimlik, sınır ve sınıf gibi ayrımlardan çıktığına dikkat çekerek, başka türlü bir yaşam yaratmanın vurgusunu yaptılar.

İlk gün söyleşinin ardından Aliağa Ekspres’in sorularını yanıtlayan Yazar Murat Özyaşar: “İnsanlar ihtiyaç duydukları şeye isim verirler. Barış da bunlardan biridir.”

Bu etkinlikte sizleri Barış sözcüğü etrafında birleştiren neydi?

Savaşların bu kadar yoğun yaşandığı dünyada insanlar en çok ihtiyaç duydukları, özledikleri şeye ‘Barış’ adını vermişlerdir. Bugünkü çağda iyi niyetli insanların bu sözcüğe ihtiyacı var. Bu sözcüğün anlamına ihtiyacı var. Biz de edebiyatçılar olarak bu sözcük etrafında bir araya geldik.

Bir röportajınızda ilham sürecinize ilişkin ‘Can sıkıntısı, karşılama ve buluşma’ diyorsunuz. Son dönemde bu süreç nasıl ilerliyor?

Son süreçte bir yazar olarak Türkiye’de en çok canımı sıkan şey çocuk ölümleri. Bu can sıkıntıları arasında bir hiyerarşi oluşturmak bile sıkıntılı bir şey ama çocuk ölümleri, şiddet ve savaş, Türiye’de, Ortadoğu’da ve Dünya’da yaşanıyor. Buna şahit olmak beni utandırıyor. Bu utanç ve can sıkıntısı sonrası belki de artık yazmak istemiyorum.

Türkiye’de yazarların barışı yazacakları günlerin geleceğini düşünüyor musunuz?

Belki de savaşı ve savaşın yıkımını yazabilirsek barışı da yazabilir hale geleceğiz. Çünkü Türkiye’de kırk yıldır süren bir savaş var ve bu savaş bizim edebiyatımızda hakkıyla, bütün dinamikleriyle yazılabilmiş değil. Romanlara baktığımız zaman, asıl kırılmayı yaratan dünya edebiyatı için “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı romandır. O roman savaşı değil, savaştaki insanları odağına almıştır ve insanlar bir roman ile ilk defa savaşın ne kadar tahripkar olduğunu görebilmişlerdir. Biz de kendi topraklarımızda savaşın yaşattıklarını gerçek anlamda yazabilirsek, bunu malzeme edebilir ve iyi niyetlerimizle ele alabilirsek bu taş yerini bulacaktır.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler