131019098
20 Nisan 2024, Cumartesi

DURMAZ, "MECLİS MEZARA, DEMOKRASİ TARİHE GÖMÜLÜR"

24 Mart 2017, Cuma 07:01

     


CHP Aliağa İlçe Başkanı Özcan Durmaz, 16 Nisan'da yapılacak olan Anayasa Değişikliği Referandumuyla nelerin değiştirilmek istendiğini açıkladı. Durmaz, bu Anayasa değişikliği geçerse anayasayla bir diktatör yaratılmış olacağını vurguladı.

CHP Aliağa İlçe Başkanı Özcan Durmaz, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasında evet çıkarsa Türkiye'de nelerin değişeceğini maddeler halinde açıkladı. Hükümet tarafından yapılması planlanan değişiklikleri detaylı şekilde anlatan Durmaz, yapılmak istenenin bir hükümet sistemi değişikliği değil rejim değişikliği olduğunu vurguladı. Durmaz, "Başkanlık sistemi sert kuvvetler ayrılığına dayanır. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden tamamen ayrıdır. Birbirlerini denetleme mekanizmaları vardır. Önerilen sistemde ise bütün yetkiler bir kişinin elinde toplanıyor. Bu sistem bir başkanlık sistemi değildir. Açıkça, tek adam rejimi önerilmektedir. Yapılmak istenen bir hükümet sistemi değişikliği değil rejim değişikliğidir." dedi.

"OTORİTER-TOTALİTER BİR REJİME ANAYASAL ZEMİN OLUŞTURULUYOR"

Egemenliğin tek bir elde toplanmasının otoriter rejime geçiş olduğunu kaydeden Özcan Durmaz," Türkiye’de siyasal rejim demokrasi eksikleri olmakla birlikte demokratik cumhuriyettir. Bu değişiklikler demokrasi eksikliğini gidermeye dönük yapılmıyor. Tam tersine eksik demokrasiyi de sonlandırıp, otoriter-totaliter bir rejime anayasal zemini oluşturuluyor. Cumhuriyet rejimi, kurulduğu günden bu yana egemenliği saraydan alıp halka verme ve demokratikleşme çizgisini benimsemiştir. Bu ise açık bir karşı hareket olarak, egemenliği tekrar halktan alıp saraya, bir kişiye verme girişimidir. Bu nedenle yapılmak istenen basit bir hükümet değişikliği değil, rejim değişikliğidir." diye konuştu.

"EGEMENLİK MİLLETE DEĞİL, ŞAHSA AİT OLACAK"

Durmaz, egemenliğin halka ait olması için seçimin tek başına yeterli bir mekanizma olmadığını, egemenliğin yansıması olan erklerin kullanılma biçiminin de en az onun kadar önemli olduğunu söyledi. Durmaz, "Cumhurbaşkanı geçerli oyların çoğunluğuyla seçilir. Bu, milletin yüzde 51’inin altındaki bir temsil oranıyla dahi seçilebileceği anlamına gelir. Ayrıca partili sıfatı ve yürütme organının başı olması nedeniyle milletin tümünü değil, belirli bir siyasi görüşe sahip kısmını temsil edeceği açıktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidar ve muhalefetiyle her zaman milletin çok daha büyük bir kesiminin iradesini temsil eder. Bu çerçevede milletin egemenliğini en geniş şekilde yansıtabilen ana organ meclistir. Ayrıca egemenliğin millete ait olmasının bir diğer güvencesi, egemenliğin kullanımının, erklerin dağıtılmış olmasıdır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirini denetleyecek şekilde ayrılıp, anayasal zeminde birbirini denetleyebildiği ölçüde egemenliğin tek elde toplanması önlenir. Bu da egemenliğin millette olmasının güvencesidir. Yapılan teklifle tek elde toplanan egemenlik, artık millete ait değildir. Şahsa aittir."ifadelerini kullandı.

"ÖNERİLEN REJİMDE DENGE VE DENETLEME MEKANİZMALARI YOK"

Getirilecek rejimin güçler ayrılığı rejimi olmadığını, güçleri tek kişinin elinde toplayan bir rejim olduğunu söyleyen Özcan Durmaz, " Yapılmak istenen, Cumhurbaşkanının hem yürütmeyi, hem yasamayı, hem de yargıyı eline geçirdiği bir tek adam rejimidir. Önerilen rejimde denge ve denetleme mekanizmaları yoktur. Sistem Cumhurbaşkanında toplanan yetkilerin hiçbir şekilde sınırlanmaması üzerine kurgulanmıştır. Başkanlık sistemlerinde denge-denetleme mekanizması olarak çalışan, Meclisin onama yetkileri, meclisle başkan seçimlerinin ayrı tarihlerde yapılması, fesih yasağı, bağımsız yargı gibi kurumlar, sistemin tıkanma sebebi olarak görülüp yok edilmiştir."diye konuştu.

"BAŞBAKANLIK VE BAKANLAR KURULU KALKIYOR"

Bugünkü sistemde yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından paylaşıldığını, hükümet etme sorumluluğunun ise Bakanlar Kurulunda olduğunu ifade eden Durmaz," Getirilen sistemde ise hükümet etme yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor. Devletin yönetimi tek başına Cumhurbaşkanına devrediliyor. Bu sistemde başbakanlık kalkıyor. Bakanlar kurulu da kalkıyor. Bu günkü anlamda bakanlıklar kalmıyor. Cumhurbaşkanı istediği kişileri ve istediği sayıda cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilecek. Ayrıca hangi bakanlıkların kurulacağına kendisi karar verecek ve bakanları da kendisi atayacak. İstediği zaman bunları görevden alabilecek."dedi.

"CUMHURBAŞKANI KİMSEYE HESAP VERMEYECEK"

Getirilmek istenen sistemde cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların, sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklarını, atanmaları ve görevden alınmalarının tamamen cumhurbaşkanının yetkisinde olacağını kaydeden Durmaz, "TBMM’nin bakanların atanmalarında hiçbir onama yetkisi yok. Ayrıca görevden alınmalarını isteme, düşürme ya da başka bir şekilde denetleme yetkileri de yok. Meclis, Cumhurbaşkanını da denetleyemeyecek, hesap da soramayacak. Cumhurbaşkanı hiç kimseye karşı sorumlu değil. Kimseye hesap vermeyecek. Ayrıca denetlenmeyecek. Hükümetin kurulması ya da göreve devam etmesinde Meclisin onayı anlamına gelen güvenoyu kurumu ile başbakan ve bakanların güvensizlik oyu ile düşürülmeleri imkânını sağlayan gensoru kurumu yok. Meclisin hükümeti en güçlü denetim yolları olan güvenoyu ve gensoru kaldırılıyor."diye konuştu.

"YASAMA VE YARGIYA MÜDAHALE EDEBİLECEK"

Durmaz, cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanların suç işledikleri zaman yargılanabilmeleri için önce Meclisin 301 milletvekilinin soruşturma açılmasını istemesinin gerekeceğini belirterek, "Sonra Meclisin 360 milletvekilinin soruşturma açılmasına karar vermesi gerekecek. Daha sonra da Yüce Divana sevk için Meclisin 400 milletvekilinin karar vermesi gerekecek. Bu oranlar sağlanamazsa işlediği suç nedeniyle cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların yargılanması mümkün olmayacak." şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanının daha sorumlu hale getirildiği ve denetlenebileceği iddiasının da doğru olmadığını söyleyen Durmaz, "Öncelikle mevcut anayasadaki Cumhurbaşkanı ile değişiklikten sonra ortaya çıkacak Cumhurbaşkanı aynı Cumhurbaşkanı değil. Bu nedenle sorumluluklarını, kullandıkları yetkiyle orantılı olarak ele almak gerekir. Mevcut cumhurbaşkanının yetkileri sınırlıdır. Siyasi sorumluluk hükümettedir. Getirilmek istenen cumhurbaşkanı ise bütün yürütme yetki ve görevini elinde toplamış, parti genel başkanlığı yapabilecek, yasama ve yargıya müdahale edebilecektir. Şu andaki başbakan ve bakanların kat kat üstünde yetki kullanabilecek, ama sorumluluğu onlardan daha hafif olacak. Karşılaştırma yapılacaksa bugünkü hükümet üyelerinin sorumluluğuyla karşılaştırılmalıdır. Şu anda başbakan ve bakanların işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle Meclisin 55 milletvekilinin imzası ile soruşturma açılması istenebiliyor, basit çoğunlukla meclis soruşturması açılmasına karar verilebiliyor ve 276 oyla da Yüce Divana sevk edilebiliyor. Teklifte ise, çok daha fazla yetki verilen Cumhurbaşkanının sorumluluğunu sağlamak ve denetlemek nerdeyse imkânsız hale getirilmiştir. Yüce Divana sevk için sırasıyla 301, 360, 400 milletvekilinin oy vermesine ihtiyaç vardır. Parti genel başkanı sıfatıyla Meclis gurubunu da kontrol eden Cumhurbaşkanını Yüce Divana sevk için bu oyları bulmak neredeyse imkânsızdır."dedi.

"TÜM YETKİLERİ KULLANAN TAM BİR TEK ADAM OLACAK"

Özcan Durmaz, bakanların da denetlenemez ve yargılanamaz hale geleceğini belirterek, " Bakanlar da işledikleri suçlar nedeniyle neredeyse yargılanamaz hale getirilmişlerdir. Şu anda bakanların işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle Meclisin 55 milletvekilinin isteği ile soruşturma açılması istenebiliyor, basit çoğunlukla meclis soruşturması açılmasına karar verilebiliyor ve 276 oyla da Yüce Divana sevk edilebiliyor. Getirilen sistemde ise bakanlarında aynı Cumhurbaşkanı gibi Yüce Divana sevk edilebilmesi için sırasıyla 301, 360, 400 milletvekilinin oy vermesine ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı tüm yetkileri kullanan tam bir tek adam olacak. Bütün yönetim işlerini yapabilecek. Bugün başbakan ve bakanların kullandığı bütün yetkileri kullanabilecek. Bakanlıkları, kamu idaresinin tamamını istediği gibi Kararnamelerle düzenleyebilecek. Bakanlıkları, devlet dairelerini, kurumları kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledecek, soruşturma yapacak, disiplin işlerini düzenleyecek, ihale yapacak, üniter yapıyı bozacak idari düzenlemeler yapabilecek, ne kadar devlet yetkisi varsa kullanacak. Partili Cumhurbaşkanı sıfatıyla milletvekili adaylarını belirleyecek, meclisin oluşumuna müdahale edecek, Meclisi fesih edebilecek, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yasama yetkisine ortak olacak, kanunları veto edebilecek. Yüksek mahkemelere, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atayacak, yargıyı belirleyecek. Bütün bunları yaparken hiçbir şekilde hesap vermeyecek, sorumlu olmayacak. Herkese dokunabilen ama kendisine dokunulamayan bir kadir-i mutlak kişi olacak." dedi.

"TARAFSIZ OLMASI MÜMKÜN OLMAYACAK"

Cumhurbaşkanının hem parti üyesi hem de isterse genel başkan olabileceğini ifade eden Durmaz, "Cumhurbaşkanı parti genel başkanı olarak milletvekili listesi yapabilecek. Partisinin meclis grubunun başkanı olacak. Bu şekilde Meclisi istediği gibi şekillendirme ve etkileme imkânına sahip olacak. Parti başkanı olarak aynı zamanda yüksek yargıçlar atayabilecek. Yargı siyasetin emrine girecek. Ayrıca parti başkanı sıfatı Cumhurun başkanı olmasına engel olacak. Sadece kendi partililerinin başkanı olacak. Milleti temsil etmesi söz konusu olamayacak. Partili olması nedeniyle tarafsız olması mümkün olmayacak. Cumhurbaşkanının yemin etmesini düzenleyen 103.madde aynen duruyor. Orada tarafsızlık üzerine yemin edecek, ancak partisinin genel başkanı sıfatıyla parti yönetecek. Devlet düzeninin parti düzenine, devletin de parti devletine dönüşmesine anayasa ile izin verilmiş olacak."dedi.

"GÜÇLER AYRILIĞI YOK OLACAK"

Cumhurbaşkanı seçimi ile TBMM seçiminin aynı gün yapılmasının sakıncalı olduğunun altını çizen Durmaz, "Cumhurbaşkanı seçimi ile milletvekili seçimi aynı gün yapılırsa parti genel başkanı olan Cumhurbaşkanı adayı, aynı zamanda partisinin milletvekillerini de belirleme imkânı bulacak. Burada hem aday gösterme yetkisi nedeniyle milletvekillerini ismen belirleme imkânı olacak, hem de aynı anda yapılan seçimlerde seçmen, Cumhurbaşkanı ile onun partisine oy vereceğinden siyasi olarak da meclis çoğunluğuna hâkim olacak. Böylece seçilen Cumhurbaşkanı fiilen yasama organının da çoğunluğunu belirleyip, kontrol edebilecek. Meclisin Cumhurbaşkanını denetleyebilmesi fiilen mümkün olmayacak. Bu da güçler ayrılığını yok edecek. Oysa, seçimlerin farklı zamanlarda yapılması, milli irade denetiminin işletilmesini de sağlar. Meclisin Cumhurbaşkanı ve yürütme karşısındaki bağımsızlığını güvence altına alır. Cumhurbaşkanını seçen irade, aradan bir süre geçtikten sonra yönetimden memnun olmaz ise bunu Meclis seçiminde sandığa yansıtıp iktidarı denetleyecek bir Meclis seçerek denge kurabilir. Aynı anda seçim denetim yolunu ortadan kaldırır. Getirilen düzenleme bir anlamda bir dayatma düzenlemesidir. Millete 'Kimi Cumhurbaşkanı seçiyorsan onun partisinin milletvekillerini de seç ve beş yıl onlara katlan' demektir. Demokratik başkanlık sistemlerinde Başkan seçimi ile Meclis seçimleri ayrı tarihlerde yapılır."diye konuştu.

"TÜRKİYE KARARNAMELERLE YÖNETİLECEK"

Durmaz, yeni sistemle cumhurbaşkanının kararname ile tek başına kanun yapma yetkisine sahip olacağını söyledi. Teklife göre Cumhurbaşkanının, yürütmeye ilişkin her konuda kararname çıkarabileceğini kaydeden Durmaz, "Cumhurbaşkanı olağanüstü hallerde ise sınırlamalara bağlı kalmadan tek başına her konuda kararname çıkarabilir. Bu kararnameler kanun gibidir. Bu yetki bir anlamda tek başına kanun yapma yetkisidir. Yani padişah fermanı gibidir. Cumhurbaşkanı bu yolla yasama yetkisine ortak edilmiştir. Anayasada yasama yetkisi TBMM’ne verilmişse de, aynı konuda Meclis kanun çıkararak kararnameyi geçersiz hale getirmek istese bile Cumhurbaşkanı bu kanunu veto ederek yolu kapatabilir. Veto ettiğinde Meclis bunu ancak salt çoğunlukla tekrar kabul edebilir. Aksi halde kabul edilmez. Partili Cumhurbaşkanı, kontrol ettiği mecliste aynı kanunun salt çoğunlukla geçmesini engelleyip, fiilen yasa çıkarma yolunu tıkayarak, kararname yolunu açacaktır. Bu kanunlarla değil, kararnamelerle Türkiye’nin yönetileceği anlamına gelir. Bu durum açıkça milli irade gaspıdır." dedi.

"YASAMA TEKELİ TBMM’DE OLMALI"

Teklif edilen sistemle cumhurbaşkanının veto yetkisinin şimdikinden farklı olacağını kaydeden CHP İlçe Başkanı Durmaz, " Şimdiki veto yetkisi elinde yürütme gücü yoğunlaşmamış, nispeten sınırlı yetkiye sahip Cumhurbaşkanına verilmiş bir denge-denetim mekanizmasıdır. Ayrıca vetodan sonra Meclis aynı kanunu basit çoğunlukla yeniden kabul edebilir. Getirilen değişiklikle diktatörlük yetkilerinin verildiği bir tek adamın elinde veto yetkisi olması, yasama organını tamamen sembolik hale getirir. Özellikle bu yetki; vetodan sonra aynı kanunun ancak salt çoğunlukla kabul edilme şartı ve Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi ile birleşince, Meclisi tamamen işlevsiz bırakacak bir suiistimal aracına dönüşür. Yasama, kanun yapma tekeli TBMM’de olmalıdır. Milli egemenliğin şartı olmasıdır. Egemenliği halka ait kılan en önemli unsur, kanun yapma tekelinin milletin meclislerinde olmasıdır. Egemenliğin krallardan halka geçmesi sürecinde en önemli kavşak noktası, yasama tekelinin milletin seçtiği meclislere verilmesidir. Demokrasiler egemenliğin saraydan, krallardan alınıp halka verilme sürecidir. Bu bir anlamda fermandan kanuna geçmeyi ifade eder. TBMM’nin yasama tekelini kaldırmak, tek adama kararname çıkartarak buna ortak olma yetkisi vermek, kanundan fermana, milli egemenlikten krallığa geçmektir." ifadelerini kullandı.

"CUMHURBAŞKANI MECLİSİ FESİH YETKİSİNE SAHİP OLACAK"

Önerilen sistemde cumhurbaşkanının da, meclisin de halk tarafından seçileceğini belirten Özcan Durmaz, "Meclisin halkı temsil oranı her zaman Cumhurbaşkanından daha yüksektir. Milletin seçtiği Meclisi yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanın fesih etmesi, yürütmenin yasama üzerinde tahakküm kurmasına neden olur. Cumhurbaşkanı hiçbir gerekçe göstermeden Meclisi fesih etme yetkisiyle donatılıyor. Bu, hoşuna gitmediği anda Meclisi ortadan kaldırma yetkisi demektir. Örneğin işlediği bir suç nedeniyle 301 imzayla hakkında soruşturma açılması istenen Cumhurbaşkanı henüz soruşturma açılmadan önce Meclisi fesih edip soruşturma açılmasını engelleyebilir. Ya da vetoya rağmen 301 oyla kanun yapıp kararname çıkmasını önleyen, Cumhurbaşkanının istediği gibi hareket etmeyen meclisi, Cumhurbaşkanı gerekçe göstermeden fesih edebilir. Cumhurbaşkanının fesih yetkisi parlamenter sistemlere özgü bir mekanizmadır. Belirli şartlara bağlıdır. Şu anda bizdeki yetki sadece hükümetin kurulamaması halinde verilmiş, şartları da anayasada gösterilmiş bir yetkidir. Tarihimizde, Büyük Atatürk’e dahi bu yetki verilmemiştir. Atatürk bütün milli mücadeleyi ve sonrasındaki devrimleri milletin meclisi ile birlikte yapmıştır. Demokratik başkanlık sistemlerinde başkana bu yetki tanınmaz. Başkanlık adı altında bozulmuş sistemlerde ise bu tip yetkilerin verildiği görülmüş ve hepsinde de rejim otoriterleşmiştir. Cumhurbaşkanı Meclisi tek başına vereceği kararla fesih edebilirken, Meclis Cumhurbaşkanının görevine ancak 360 oyla son verebiliyor. Yani işlemesi Meclis açısından son derece zor, Cumhurbaşkanı açısından ise çok kolay bir sistem getirilmiş."diye konuştu.

"BAŞKOMUTANLIK YETKİSİ TBMM’DEN ALINMAYA ÇALIŞILDI"

Durmaz, kural olarak iki dönem seçilebileceği yazılı olmasına rağmen, partili Cumhurbaşkanının ikinci döneminin sonuna yaklaştığında, Meclisin 3/5 çoğunluğunu yönlendirebilirse seçimlerin yenilenmesi kararı aldırarak bir dönem daha seçilebileceğini belirtti. Başkomutanlık yetkisinin TBMM’den alınmaya çalışıldığını da söyleyen Durmaz, " Başkomutanlık Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu günden bu yana tartışmasız ve mutlak olarak Meclise ait olmuştur. Milli mücadele döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dahi geçici ve Meclisi temsilen verilmiştir. Mevcut Anayasada Cumhurbaşkanının TBMM adına Başkomutanlığı temsil yetkisi bulunmaktadır. Teklifin ilk şeklinde 'TBMM adına' kısmı çıkarılmış, sadece 'Başkomutanlığı temsil eder' denmiştir. Tepkiler üzerine Anayasa Komisyonu'nda bu ibare yeniden eklenmiştir. Yani önce Başkomutanlığı Meclisten alıp doğrudan Cumhurbaşkanına bağlama teşebbüsünde bulunulmuş, tepkiler üzerine Komisyon aşamasında vazgeçilmiştir."dedi.

"TBMM'Yİ TABUTA KOYUP ÜZERİNE SON ÇİVİYİ ÇAKMA PROJESİ"

Bu değişiklikle TBMM'nin işlevsiz hale getirildiğini ifade eden Özcan Durmaz, " Yetkisi ve etkisi sıfırlanmış, aciz bir Meclis yaratılıyor. Güvenoyu ve gensoru gibi denetim mekanizmaları olmayan, yürütme üzerinde hiçbir etkili denetim imkânı kalmayan, yasama tekeli elinden alınmış, yasama yetkisi sınırlanmış, fesih tehdidi altında aciz bir Meclis yaratılıyor. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini tabuta koyup üzerine son çiviyi çakma projesidir. Yargının, yasama ve yürütmeyi denetleme imkânı yok ediliyor. Yargı tamamen siyasetin emrine girecek. Güçler ayrılığı ve denge-denetleme mekanizmalarının en önemli unsuru olan bağımsız yargı denetimi fiilen imkânsız hale gelecektir. Tüm yüksek yargıçlar ve yüksek yargı kurulu doğrudan ya da dolaylı Cumhurbaşkanı ve onun hakim siyasi anlayışına göre şekillenecektir. Bu nedenle denetim imkânı da kalmayacaktır. Yargı tümüyle Cumhurbaşkanının emrindeki bir organ olacaktır. Adalet dağıtmayacak, Cumhurbaşkanının sopası olarak kullanılacaktır. Yüksek yargının seçimi tamamen Cumhurbaşkanına verilecek. Hakimler ve Savcılar Kurulu 13 üyeden oluşacak. Cumhurbaşkanı Kurulun 6 üyesini doğrudan belirleyecek. Kalan 7 üyeyi de parti başkanı sıfatıyla kontrol ettiği Meclis aracılığıyla seçtirecektir. Bütün yargı örgütünün başı olan kurul, böylece Cumhurbaşkanı ve onun siyasi anlayışına uygun oluşacaktır. Cumhurbaşkanı 15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini bizzat kendisi, 3 üyesini de partisi aracılığıyla kontrol ettiği TBMM eliyle belirleyecektir. Bu Anayasa mahkemesi yarın Yüce Divan sıfatıyla kendisini seçen Cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanlarını gerçekten yargılayabilir mi? Danıştay üyelerinin dörtte biri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilini de Cumhurbaşkanı seçecek. Cumhurbaşkanının seçtiği Danıştay üyeleri, Cumhurbaşkanının temsil ettiği idarenin eylem ve işlemlerini tarafsız bir şekilde denetleyebilir mi? Ayrıca Yargıtay ve Danıştay’ın kalan üyelerini de Cumhurbaşkanının belirleyeceği Hakimler ve Savcılar Kurulu atayacak." diye konuştu.

"BU DEĞİŞİKLİK GEÇERSE ÜLKEDE ZORBALIK HAKİM OLUR"

Anayasanın 104 ve 123. maddelerindeki değişikliklerin Cumhurbaşkanına yetkilerini kullanarak üniter yapıyı değiştirecek idari düzenlemeler yapma imkanı verdiğini kaydeden Durmaz, "Bu yetkiler kullanıldığında eyaletler ve federasyon sistemi kurulabilir. Bu Anayasa değişikliği geçerse anayasayla bir diktatör yaratırız. Her şeye dokunan ama kendisine dokunulamayan bir diktatör ortaya çıkar. Demokratik rejimden tamamen ayrılıp otoriter bir rejim kurulur. Hiçbir vatandaşın, can, mal ve hukuk güvenliği kalmaz. Her kişi, kurum ve kuruluş tek bir kişinin, bir diktatörün vicdanına terk edilir. Yönetimi denetleyecek hiçbir güç kalmaz. Devlet yönetiminde ve ülkede zorbalık hakim olur. Bir kişi hem hükümet, hem meclis, hem mahkeme olur. Yasama, yürütme ve yargı tek bir elde toplanır. Etkisiz, yetkisiz, aciz ve sembolik bir Meclis ortaya çıkar. Meclisi mezara, demokrasiyi tarihe gömeriz." ifadelerini kullandı.

(VOLKAN GÜNDÜZ) 







 
Son Eklenen Haberler