131019098
19 Mart 2024, Salı

KADIN PORTRELERİ (12) ASUMAN YILDIRIM: “KADINLAR İSTERSE KADERİNİ DE KENDİ YAZAR!”

21 Ekim 2017, Cumartesi 06:31

     


“Anlatmak istiyorum, çünkü kimsenin pes etmemesini, mücadele etmesini istiyorum!” diyerek başladı sözlerine Asuman Yıldırım… “Aliağa’nın Amazonları” adlı yazı dizimizde bu hafta kendi başına tüm zorlukları aşmaya çalışan bir kadınla sohbet ettik. Hepsini yazamazdık, ama hayatın zorluklarına karşı olan inadını, çabasını aktarabilirdik, öyle de yaptık…

Keyifli Okumalar…

Seni tanıyabilir miyiz?

Ben Mersin’in Mut Köyü’nde doğdum büyüdüm. 7 yaşında koyun otlatmaya başladım. Annem ve babam çiftçilikle uğraşıyordu. 11 kardeşim var. Ailem kız çocuklarının okumasına karşıydı. Yedi kız kardeşim vardı ve bizleri okutmadılar. Aile bağlarım kuvvetli değildi. Bir önlük bile giyemedim. Sonradan dışarıdan okudum ama zamanında okuyamadığım için hep içimde bir burukluk kaldı. 10 yaşında babam kanser hastası olması sebebiyle İstanbul’a getirilip bir ailenin yanına verildim. Bu ailenin işlerini yapıyordum ve onlarla yaşıyordum. Babam benim hayatım kurtulsun diyerek beni onların yanına evlatlık verdi.

Nasıl bir duyguydu, ailenden ayrılarak hiç tanımadığın insanların yanında yaşamak?

O aile bana çok iyi baktı. Her türlü işi öğrenmemde bana yardımcı oldular, beni kendi çocuklarından ayırmadılar. O evde temizlik işlerini yaptım. İlk ayrıldığım zaman köyden, üzerinde bir pardösü var… Sana etek giydirip artık böyle yaşayacaksın diyorlar… Tabi ki tuhaf hissediyorsun alışık olmadığın bir yaşam tarzı ile karşı karşıya kalıyorsun. Çok büyük bir bocalama yaşadım. Dışarıdan okuma yazma öğrenerek, okumama yardımcı oldular. Ben onların yanından hiç ayrılmak istemiyordum. Hiçbir şey bizim evdeki gibi değildi. Şiddet, küfür yoktu o evde. Bisiklete biniyordum, çocukluğumu yaşayabiliyordum. Babam kanser nedeniyle vefat etti. Sonra abimlerin eline kaldım. Her hafta sonu ailemi görmeye giderdim. Bana verilen maaşı beklerlerdi benden ve dışlayarak bakarlardı. Ben onlar için bir sürü katkıda bulunurdum ama görmezden gelirlerdi. Annem hala yaşıyor ama görüşmüyoruz. Kız kardeşim için çok çaba sarf ettim. Onun farklı bir hayatı olsun isterdim. Hala bazı sıkıntıları var.

17 yaşında bir ailenin yanına verilmişsin, sonra neler oldu?

17 yaşında abimin isteği ile talihsiz bir evlilik yaptım. O aile evlenmemem için çok çaba sarf etti ama engel olamadılar. Yaşım küçük olduğu için abimlerin sözü geçerliydi. Bir oğlum dünyaya geldi ve benim için çok zor geçen altı sene sonunda ayrıldım. Oğlum 3 aylıkken havale geçirdi ve engelli oldu.

Vehbi Koç’un genel müdürüydü yanında kaldığım aile, emekli olduktan sonra bir temizlik şirketi kurarak, beni o şirketin başına geçirdi. Elemanların başında duruyordum. 25 yaşına kadar orada çalışarak bir birikim elde ettim ve kendimi geliştirdim. Bir ev ve arabam oldu. Onları oğlumun tedavi masrafları için satıp kiraya çıktım. Sonra şu anki eşimle tanıştım. 2002’de evlendik. Eşimin ailesinin evinde kiracıydım. O kadar sıkıntının ardından bir insana güvenmek zordur. Tamamen birbirimizi yakından tanıyınca ona güvendik. İki çocuğumuz daha oldu. Onun işi dolayısıyla önce Antalya’ya sonra Aliağa’ya taşındık.

Aliağa’ya gelince neler yaptın?

Yedi yıldır Aliağa’dayız. Ne yapabilirim diye düşünüyordum. Çok düşündüm çocuklarımın eğitimine, okul masraflarına yardımcı olmak için çalışmam lazım dedim. Aklıma merdiven işi geldi. Merdiven silince ofis temizliği yapar mısın dediler, evime temizliğe gelir misin dediler, hepsine evet dedim ve bir anda haftada 7 gün varsa benim 9 günüm doldu. Bir sene içinde bir sürü tanıdığım oldu. Ama sonra belim tutuldu ve artık temizliğe gidememeye başladım.

Ev işçiliğini biraz anlatabilir misin?

Eğer sistemini biliyorsan, eğitimini aldıysan ve haklarına sahip çıkarsan ev işçiliği kolay. Ben İstanbul’dayken sertifikalarını aldım, eğitim gördüm bu konuda. Mesela işe bakarsın ve ‘Bu evin işi iki günde biter’ dersin. Ne kadar süreceğini baştan söylemen lazım… Bir kadına hem halı hem cam hem koltuk sileceksin diyorlar… Temizliğin bir sistemi vardır. Aynı gün hem halı hem koltuk silemezsin. Temizliğe giden kadınların bunu söyleyerek, kendi haklarına sahip çıkması gerekiyor. Ama tabii kadınları eğitmen gerekiyor. Temizlik şirketleri bu eğitimi vermedikleri zaman, temizliğe giden kadınlar eziliyor, yapılan iş de düzgün olmuyor. Burada kadınların halk eğitimde kurslara gidip, sertifikasını almasını öneririm. Üstelik haklarını da, günlük sigortasının olmadığı yerde çalışmaması gerektiğini de öğrenir. Sigorta olmadığı zaman kaç kişinin nasıl çalıştığını da bilemezsin, kayıt dışı çalışan sayısı artar.

Peki, ütü yapmak nasıl aklına geldi?

İstanbul’da çalışırken, fiziksel olarak çok çalışmıyordum ama Aliağa’ya gelince bedenen de yorulmaya başladım ve belimden ciddi bir rahatsızlığım oldu. Sürekli memnuniyet kazandım ama olan benim sağlığıma oldu. Ne yapabilirsin diye sordu yanında çalıştığım Adnan Saka’nın eşi, ben ikram yaparım, ütü yaparım dedim. Böylelikle ütüye başladım. Müşterim çoğaldı. Saatli çalışıyordum. Bu iş büyüyünce de bir yer açmaya karar verdim. KOSGEB’e başvurup kursa gittim ve ütü evi açtım. Oğlumla beraber gittik eğitime…

Senden daha rahat yaşayan insanların evlerine gidiyorsun, bu sana ne düşündürüyor?

Belki maddi şartlar olarak bir şeye hiç özenmedim. Hiç ‘Benim de olsun!’ demedim. Temizliğe ve ütüye gittiğim evlerde eşyalara hiç bakmam gözüm görmez. Bazen müşterim der; “Asuman koltukları değiştirdim, Nasıl?” ben “Önceki nasıldı ki?” diye sorarım. Ama onların çocuklarına olan sabırlarına, eğitim şekillerine hayran olduğum olmuştur. Benim sabrım yoktur. Gün içi yoğunluk, yaşamın zorluğu insanın sabrını da azaltıyor. İsterdim ki ben de çocuklarıma daha rahat ilgilenebileceğim bir yaşamı sunabilseydim. Çocuklarımla ilgilenmeye çok özen gösteririm çünkü ben böyle büyümedim. Bu dükkanı açarken bile ilk işim çocuğumu düşünmek oldu. Okul çıkışları buraya geliyorlar ama tabii evdeki bir kadın kadar ilgilenemiyorsun. Ben çocuklarımı okutmak zorundayım. Onlar benim yaşayamadığım okul hayatını yaşamalı ve başarılı olmalılar. Kızımı severken bile “Olmak istediğim ama olamadığım kızım!” diye severim.

Türkiye’de kız çocuklarının en büyük talihsizliği nedir?

Kız ve erkek olarak ayrımcılığa uğramaları ve okutulmamalarıdır. Bu ayrım olmasa çok daha güzel bir yaşamımız olurdu. Ben kızımın üzerine daha çok düşerim. Onun şevkinin kırılmaması için elimden geleni yaparım. Babasına ve kayınvalideme bile bunu tembihlerim.

Peki, çıkarılan Müftülük Yasası’nı nasıl değerlendiriyorsun?

Bu yasanın geri alınmasını istiyorum. Kız çocuklarının evlenmemesi lazımken, bu çıkarılan yasa çocuk yaşta evliliklerin önünü açacaktır. Ülke olarak geriye akıyoruz. Ben hep derdim “Kadınlar isterse başarır”, ama nasıl olacak devlet tarafından ezilirken, kendilerine ulaşamadığımız kadınlar nasıl başaracaklar.

En çok neyin hayalini kuruyorsun?

Benim hiç sıkıntım olmasa tüm zamanımı engelli çocuklara ayırmak isterdim. Tüm imkanımı onlara, onların eğitimine ve mutluluğuna harcamak isterdim. Para pul istemiyorum. Çorbam kaynasın, çocuklarıma yeteyim geri kalanı ile de yardım edeyim.

Dünyada sence adaletsizlik var mı?

Çok… Her yerde adaletsizlik var… Üstelik hakkını aradığında adalet peşinde koştuğunda da kötü görülüyorsun.

İyi ki başıma geldi dediğin şey…

Oğlum… O benim güçlü durmamın kaynağı oldu. Onun varlığı bana her zaman direnç sağladı.

Kadınlara ne söylemek istersin?

Asla pes etmesinler, birleşsinler ve mücadele etsinler. “Kaderim buymuş” demesinler, çünkü kaderi de kendimiz yazabiliriz. Birbirlerinden destek alırlarsa daha güzel olur. Bir de kadınlarımızın eğitim alabilmesi lazım, bunun çok önemli bir kazanım olacağını düşünüyorum. Kadınlar evden çıkıyor ama korumasızlar ve bilinçsizler. Annelerin eğitilmesi lazım ki kendi çocuklarına da özgüven aşılasınlar… Biz kadınların gözünü açmalıyız, bir arada durmalıyız. Şiddetin olduğu evde olmaması gerektiğini anlatmalıyız.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler