22 Mart 2025, Cumartesi

‘Öykü yazarı, anlamı kendine saklamalı’

3 Mart 2025, Pazartesi 06:57

     


Parşömen Fanzin ve Oggito gibi mecralardan öyküleri yayınlanan Yazar Aysun Doğan Terzi ile öykü kitabı, Gizli Akıntılar ve Düzen Ordusu’nu, öyküleri ve edebiyatı konuştuk. İyi okumalar.

Öncelikle sizi ve yazın yolculuğunuzu biraz tanıyabilir miyiz? Yazmaya nasıl başladınız?

Tabii, yazmayı değil, düşünmeyi ve okumayı hayatının baş köşesine koymuş, evli, iki çocuklu bir insanım. Okumak, benim için hiçbir zaman bir zorunluluk olmadı; aksine, kendiliğinden gelişen bir ihtiyaç oldu. Zaman zaman kopmalar yaşasam da, edebiyat her zaman  sığındığım bir alan oldu.

Birçoğumuz gibi.

Yazma alışkanlığımın  kökleri  çocukluk ve ilk gençlik yıllarına uzanıyor; önce günlüklerle , sonra haber, deneme ve düz yazıya evrildi. Şimdilerde ise yalnızca öyküyle yol alıyorum. Çünkü öykünün, derdimi anlatmak için en doğru anlatı biçimi olduğuna ikna oldum zamanla.

Toplum bilimine, farklı yaşam biçimlerine ve insanların hikâyelerine her zaman meraklıydım. Bazı öykülerimin taslaklarını otobüs yolculuklarında yazdım; insanların yüz ifadeleri, konuşmaları, sessizlikleri, şehirlerin içindeki hareket beni hep besledi. Ancak öykü yazmak, yalnızca gözlem yapmak ya da bir durumu anlatmak değildi. Daha incelikli, daha titiz bir işçilik gerektiriyordu. Sadece bir olay örgüsü kurmak değil, ritmi, dili, atmosferi ve duyguyu en yalın ama en etkili hâliyle aktarabilmek gerekiyordu. Bu yüzden, öykü benim için bir anlatı biçimi olmanın ötesinde, düşünmenin, anlamanın ve anlatmanın en yoğun hâline dönüştü, mutluyum da buralarda yol almaktan.

Öykü kitabınıza verdiğiniz  ‘Gizli Akıntılar ve Düzen Ordusu’  adı oldukça çarpıcı bir isim. Bu adı vermenin bir amacı ya da bir öyküsü var mı?

"Gizli Akıntılar ve Düzen Ordusu" ismi tesadüfi değil. Dosyaya adını veren öyküde, hayata, insanlara ve normlara karşı çok öfkeli bir karakter var. İçinde biriken öfkeyi ve nefreti dışa vuruyor, ama yaş aldıktan sonra. Şu var, bu öfke yalnızca bir karakterin değil, çoğumuzun içinde taşıdığı fakat adlandıramadığı kolektif bir öfkenin yansıması. Burada sözünü ettiğim, sosyal medyada dile getirilen tepkisel bir öfke değil; gerçek hayatta, bireyin varoluşsal çelişkilerinden de beslenen, karşılığı olan kanlı canlı bir öfke."Gizli Akıntılar," insanın iç dünyasında, bilinçaltında ya da toplumun görünmeyen katmanlarında hareket eden, belirli anlarda yüzeye çıkan ama çoğu zaman dile getirilemeyen, getirilmesi koşulunda bir felakete yol açan durum ve meseleleri simgeliyor. Bunlar bazen bir aile içi travmalar, istismar,  bazen bastırılmış bir öfke veya ahlaki ikilemler, olarak kendini gösteriyor. "Düzen Ordusu" ise toplumsal normların,  bireye şekil verme, “ yola getirme” cezalandırma misyonunu simgeliyor. Toplum dediğimiz sistem, bireyin- kendiliğini - törpüleme arzusuyla hareket eden, öte yandan oldukça iki yüzlü bir sistem. Gizli Akıntılar ve Düzen Ordusu tam da bunlara işaret ediyor.

Öykü yazarlığının sizin için anlamı nedir? Sizce iyi bir öykü hangi unsurları içermelidir? Okuyucuya güçlü bir etki bırakabilmesi için neler gerekir?

Benim için öyküler şu ya da bu anlama gelir diyemem, çünkü didaktik anlatılardan, tavsiyelerden her zaman kaçınırım. Öykü yazarı, anlamı kendine saklamalı; tıpkı yazma sürecinin diğer bileşenleri gibi. Bana göre, bunun kendi içinde böyle gizil bir kural var. Bunun dışında, öyküde bana önemli gelen duygusal olarak yoğun, tutarlı ve dönüşüme müsait bir karakter yaratmak. Hem içerik hem de biçim açısından sahici de olması gerek... Ve sanırım bunun yolu çok çalışmaktan geçiyor. Başlarda pek sabırlı biri değildim, gelişim aşamasındayken yayımladığım öyküler oldu. Ama zamanla, öykünün sadece bir anlatı değil, aynı zamanda bir işçilik gerektirdiğini, tekrar tekrar dönüp bakmanın ve sabırlı olmanın önemini daha iyi anladım.

Günümüz edebiyatında öykünün yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öykü, günümüzde hak ettiği ilgiyi fazlasıyla görüyor. Bunun gerçek bir ilgi mi yoksa popüler olma hevesi mi olduğunu ise ancak zaman gösterecek. Elbette burada sosyal medyanın sağladığı olanakları da göz ardı etmemek gerek. Dijital platformlar ve dergiler  öyküye görünürlük kazandırsa da bu, okuma alışkanlıklarının ne yönde evrildiğini anlamak için yeterli değil diye düşünüyorum.

Ne olursa olsun, öyküyü hâlâ edebiyatın daha niş ve seçici okurlarına hitap eden bir türü olarak düşünmek istiyorum.Öykünün kendine özgü doğası, az sözle çok şey anlatabilme yeteneği, onu okur için de yazar için de ayrıcalıklı bir alan hâline getiriyor, bu da öyküyü yazın türleri içinde bambaşka bir yere koyuyor benim gözümde.

Öykülerinizde bireyin içsel çatışmalarını toplumsal dinamiklerle ustalıkla harmanlıyorsunuz. Karakterlerinizin yaşadığı içsel yolculukları kurgularken, sizi en çok besleyen unsurlar neler? Toplumun birey üzerindeki etkisini yansıtma süreciniz nasıl gelişiyor?"

Çok teşekkür ederim. Süreç içinde çok farklı kaynaklardan beslendiğimi söyleyebilirim. Bir gün Müge Anlı izliyorum, ertesi gün haberleri takip ediyorum—ki bu zaten mesleki refleksim. Toplu taşıma araçlarında bulunuyorum, kalabalıkların arasında yürüyerek, oturup gözlem yaparak vakit geçiriyorum. Kısacası önce sokaktayım. İnsanların davranışlarını, söyledikleri kadar söylemediklerini, en çok da kendi içlerinde verdikleri mücadeleleri görmeye ve anlamaya çalışıyorum. Zaten travmatik bir toplumuz; bireyin iç dünyasındaki çatışmalar da çoğu zaman buradan besleniyor.

Öykü yazarken en çok önemsediğiniz şey nedir? Dil mi, kurgu mu, karakterlerin derinliği mi?

Hepsi bir arada. Ama en çok karakterlerin sahiciliğine önem veriyorum. Kendi içlerinde tutarlı, canlı ve derinlikli olmalılar. Kurgu ne kadar sağlam olursa olsun, dil ne kadar güçlü olursa olsun, eğer karakterler inandırıcı değilse, tadı olmuyor o metnin.

Gizli Akıntılar ve Düzen Ordusu sonrası yazın yolculuğunuz nasıl devam edecek? Üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı?

Gizli Akıntılar’ ın devamı gelecek, ikinci öykü  dosyası olarak. Öyküyle başladım fakat ilerleyen süreçte ne olur kestiremiyorum.. Bunun dışında kısa film çalışmalarım da devam ediyor, edecek.

Röportajlarımda klasikleşen bir sorum var. Size de sormak istiyorum: Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünyada ya da hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz?

İnsanın doğasında kötülüğün olduğunu ve kötülük yapmanın genellikle daha kolay geldiğini fark ettiğimden beri, dünyanın gidişatını anlamaya çalışan biri oldum. Bir şeyleri değiştirmek için sihirli değneklerin olmadığını biliyorum.Keşke bir sihirli değnek olsa ve bir dokunuşla düzelse dediğim çok fazla kötülük  var, insan doğası, yaşadığı toplum, geçmişi, koşulları—hepsi birbirine bağlı, bunları da bir anda değiştiremeyeceğimizi de görüyorum. Bu yüzden sihirli değneğiniz işe yaramayacak üzgünüm.

(SERKAN SELİNGİL) 

 

 

 







 
Son Eklenen Haberler