131019098
9 Mayıs 2024, Perşembe

'Galerilerin sanatçılara ihtiyacı var, sanatçıların galerilere değil'

23 Ekim 2023, Pazartesi 06:27

     


‘İnsargi’ ve ‘As Beni’ projeleriyle resimlerini  sanat galerilerinde değilde sokakta sergileyen ressam Adyali ile sanat, resim ve yeni projeleri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. İyi okumalar.

Resimlerinizde Adyali mahlasını kullanıyorsunuz. Sizi tanıyabilir miyiz? Adyali mahlasının anlamı nedir?

Merhabalar, öncelikle sorularınız için çok teşekkür ederim. Ben Adyali, 1999 yılının 26 Ağustos’unda Üsküdar İstanbul’da doğdum. Çok yakın bir zamana kadar  İstanbul’da yaşıyordum. Şimdi eşimle Eskişehir’e taşındım. Yeditepe Üniversitesi Çeviribilim bölümü mezunuyum. Üniversite eğitimim boyunca birçok farklı alanda çeviri yaptım ve Antik Yunanca dahil olmak üzere, Fransızca, Almanca ve İspanyolca gibi birçok dil eğitimi aldım. Dillere olan merakımı çok erken yaşta keşfettim, kendi kendime Japonca öğrenmeye başlamıştım ve sevdiğim İngilizce şarkıları Türkçeye çeviriyordum. Kendimi bildim bileli resim yapan, salonun duvarlarına ve mobilyaların üzerine resimler yaptığım için aileme sıkıntılar çıkaran bir çocuktum. Henüz 10 yaşındayken annemin işi gereği Şile’de bir ressamın evine gitmiş ve atölyesinde o ressamla sohbet etme imkanı bulmuştum. Çok sonradan öğrendim ki, kendisi saygıdeğer Mustafa Ata imiş.

Sonrasında, kendi müziğini besteleyen, icra eden ve paylaşan, ayrıca albüm kapak tasarımına kadar tüm yaratım sürecini kendi yöneten çok yetenekli bir müzisyen olan ‘‘Uzayzaman Yolcusu’’ mahlaslı, şimdi eşim olan, Barış ile tanıştım. Sayesinde, çocukluğumda dış dünyayla kurduğum en içten iletişim yolu olan sanat yolculuğumu hatırladım ve kendimi ifade etmek için katı kuralları olan dilleri yalnızca ilgi alanımda bırakarak kendimi sanatımı üretmeye adadım. 2018’den beri resimler yapıyorum. 2021’de ‘‘insan’’ ve ‘‘sergi’’ kelimelerinden türettiğim bir olgu olan ‘‘İnsargi’’ isimli, birkaç kişinin tabloları taşıyarak ve duraklayarak geçici bir sergi duvarı oluşturdukları, yalnız para ödeyerek katılabildiğiniz sergilerin işleyişini ve görevlilerini eleştiren bir performans gerçekleştirdim. İnsargi sayesinde, performans sanatının ne kadar etkileyici bir sanat dalı olduğunu keşfettim. Böylece üretim alanlarım arasına artık performans sanatını da dahil ettim. En son, Eylül ayında ‘‘As Beni’’ isimli bir performatif resim enstalasyonu gerçekleştirdim ve bu zamana kadar üretmiş olduğum eserlerimden toplamda 65 tanesini bana ilham olmuş sokaklara, üzerinde ‘‘As Beni’’ yazan etiketlerle beğenenler alsın diye yerleştirdim.

Adyali’ye gelecek olursak, ailemin bana koyduğu isim olan İlayda’nın tersten yazılan hali en basit açıklamasıyla. Sanatçı olmaya karar verdiğim noktada bildiğim halimle kendimin ötesine geçmek ve yapmadığım şeyleri yapmakta kendime itici güç yaratmak için oluşturduğum bir alt kimliğin adı. Bazen, ‘‘Bu resmi ben mi yaptım?’’ diye soruyorum ve cevabım ‘‘Adyali yaptı.’’ oluyor. Üretim sürecimde kendimi asla kısıtlamıyorum ve düşünmeyi arka plana atıyorum. Benden önce gelmiş ve çağdaşım olan sanatçıların ortak bir alt bilinç kanalında buluştuğunu ve ilham olarak çağrılanın o an müsait olan sanatçının ellerinden çıktığını düşünüyorum.

Her şeyin bir dataya dönüştüğü, parçalanabildiği ve tekrar birleşebildiği bir noktada ilhamı, çok kanallı bir radyodan yayılan ve alıcı olarak aynı frekanstaysanız size uğrayan bir sinyal gibi tanımlıyorum. O anda o siparişi (ilhamı) teslim alabilecek kişi olmak ve geleni aktarabilecek noktada olmak adına kendimi yalın hale getiriyorum. Çünkü çok eminim ki, ve daha öncesinde de birçok kez deneyimledim, bir fikir veya o fikri getiren ilham için geldiği anda harekete geçmezseniz fikrin veya çok benzer bir hissin başka bir eserde yerini bulduğuyla karşılaşıyorsunuz. Diğer bir deyişle, siz yapmazsanız bir başkası o siparişi tamamlıyor.

Bu durum, kendini bu deneyime açan başka yaratıcı insanlarla ortak bir yaratım alt bilinç kanalının varlığına olan inancımı güçlendiriyor. Kendime özel olan bu ortamı yaratabilmek için sessizleşiyorum, çekiliyorum ve zihnimde beliren harekete göre taslak olmadan, olduğu haliyle kanvasıma aktarmaya özen gösteriyorum. Sonrasında ne ekliyorsam yine, yalnız kendi beğenime hitap etmesini gözetiyorum. Önemli olanın üretim süreci ve üretmekteki motivasyon olduğunu düşünüyorum.

Resim sanatıyla tanışmanız ne zaman oldu? Örnek aldığınız ressam/ressamlar kimlerdir?

Çocukluğumdan beri evde bulduğum her yere resimler yapan biriydim. Yine, daha çocukken Mustafa Ata gibi bir ressamın atölyesinde tesadüfen bulunmuş olmam dahi benim için şu anda geriye dönük bir açıklama niteliğinde. Fakat resim yapmaktan aldığım hazzın üstünü bir şeyler kapatmıştı. Hep çevremde ama benden uzak bir noktadaydı resim. Evde Dominique Appia’nın ‘‘Between the Holes in the Memory’’ isimli eseri ve Pablo Picasso’nun ‘‘Guernica’’ isimli eseri asılıydı. Çok uzun süre onlara bakarak yaşadım. Dediğim gibi, gerçek bir müzisyen ve her anlamda sanatçı olan şimdiki eşimle tanıştığımda bir şeyler tam anlamıyla yerine oturdu ve üretmeye başladım. Remedios Varo ve Hilma af Klint benzer hissiyatlarda eserler üretmeyi dilediğim ressamlardır.

Resimlerinizin hangi akımdan etkilendiğini düşünüyorsunuz?

Genel anlamda akımlar ve tanımlamalara karşıyım. Sanat tarihi adına, akımların belli kategorizasyon süreçleri için kullanışlı terimlerden ibaret olduklarını düşünüyorum. Fotografi sayesinde resim sanatı özgürleştiğinden beri, şeyleri olduğu gibi resmetmenin hiperrealistik tarzda olmasının ötesinde bir anlam ifade etmediğini düşünüyor ve daha farklı yaratıcı seçimler yapılmasından yana olduğumu belirtmek istiyorum. Gerçekliği hem gün içinde hem atölyemdeki üretim sürecimde irdeleyen biri olarak gerçekliği kendi algıladığım düzlemde eğip bükmekten keyif alıyorum. Çocukluğumdan beri sürreal resimlere maruz kalarak büyüdüğümü de hesaba katarak sürrealist ve grafik bir tarzda resmettiğimi söyleyebilirim.  

Daha önceki projenizde ‘İnsargi’ adını verdiğiniz yöntemle bir grup insan sokakta resimlerinizi ellerinde taşıyarak toplumun resimlerinizi görmenizi sağlamıştı. Şimdi de ‘As Beni’ adını verdiğiniz projenizle resimlerinize ‘‘As Beni’’ yazan etiketlerle yerleştirip, sokakta izleyicinin beğenisine sundunuz. Şunu sormak istiyorum; bir ressam olarak bu projelerinizi yapmanızdaki amacınız nedir?

Son söylenecek şeyi ilk söyleyerek başlamak istiyorum: Galerilerin sanatçılara ihtiyacı var, sanatçıların galerilere değil. Bir sanatçıdan, özellikle de böylesi çılgınca pazarlama çağında, birçok sanat aracısı, sanat danışmanı, küratörü, eleştirmeni ve bir dolu başka sanatla ilintili sıfatı bulunan insan varken kendini ve eserlerini pazarlaması beklenemez. Pazarlanamayan hiçbir ürünün de satışı doğal olarak pek mümkün değil. Satışını ve pazarlamasını yapamadığım takdirde kimsenin görmeyeceği eserlerime bir sokak galerisi oluşturdum her iki projemde de. Bilabedel insanların eserlerimi almasını veya en azından görmesini sağladım.Eylül’de İstanbul’dan taşınmadan önce pek sevdiğim atölyeme veda etmek durumundaydım. Eserlerimin her biri benim için çok değerli, benden geçen ve tuvalime yansıyan biricik hisler ve düşüncelerden oluşuyorlar. Fakat ne ben onları bir depoda saklamak istedim, ne de kendime yeni bir üretim dönemine girerken yük etmek. Bir yandan dilerdim ki, Hilma af Klint’in yaptığı gibi benden pek sonra bulunsunlar ve geriye dönük bir miras haline gelsinler ama biliyorum ki her dönemin kendine has kuralları ve yaklaşımları var. Bu noktada bir karar verdim ve hayatın ne olursa olsun homojenleşen dokusuna katmak istedim eserlerimi. Dolaşıma girsinler istedim. Bana ilham olan, iyisiyle kötüsüyle birçok anısı bulunan sokaklara bıraktım. Herhangi birinin geçebileceği, herhangi bir sokakta, herhangi bir sanat eseri. Rastgelmelerini istedim insanlara.En başından beri birileri alsın ve kendi alanlarına assın istiyordum tablolarımı. Arada bir aklıma gelen Klintist düşünce dışında. :) Bu sebeple, bıraktığım yerlere ufak kağıtlar üzerine yazdığım ‘‘As Beni’’ etiketleri yapıştırdım. Gerek alınsın ve asılsın, gerekse bir eskici arabasına alsın ve materyali pahasına satsın eserlerimi. Her halükarda eserlerim istediğim gibi dolaşıma girdi ve bundan çok memnunum.

Önceki sorumla bağlantılı olarak devam edeyim. ‘İnsargi’ ve ‘As Beni’ projelerinizle amaçladığınız hedefe ulaşabildiniz mi? Toplumdan nasıl tepkiler aldınız? İlave edeyim sanat camiasından nasıl tepkiler aldınız?

Öncelikle söylemeliyim ki, aldığım tepkilerin neredeyse hepsi olumluydu. İngilizce’de ‘‘emerging artist’’ diye tabir ettikleri, ‘‘yeni ortaya çıkan/ünlenen sanatçı’’ diye çevirebileceğim bir tanım var. İnsargi’nin, yeni bir sanatçı için olumsuz olabilecek bir performans olduğunu düşünen birçok sanatçı arkadaşım oldu. ‘‘Bundan sonra bir galeriyle çalışırsan tutarsız bir kariyer hamlesi olmaz mı?’’ diye sorular aldım. Açıkçası bu noktada bir meselenin tekrar altını çizmem gerekiyor: İnsargi, tanımlanan belli başlı galerilere karşı oluşturduğum bir olgu. Bu camiada, sanatçısı için sıkı çalışan ve yaptığı işe saygı duyan profesyoneller olduğunu düşünmüyor değilim. İleride çalışacağım galerilerde de bu profesyonelliği gözetiyor olacağım. İnsargi ile bir başlangıç yaptım ve As Beni performatif enstalasyon projesiyle, muhtemel sanatımısever kitle ile bir karşılaşma imkanı buldum. Bana ilham olan sokaklara yerleştirdiğim resimlerimi alan birkaç kişiden mesajlar aldım, maalesef hepsinin nerede olduğunu bilmiyorum. Bunun dışında, As Beni’yi duyurmak için hazırladığım video sosyal medyada birçok kişi tarafından görüntülendi ve çokça yorum aldım. Yorumlar genellikle beni ve projemi destekler nitelikteydi. Birçok kişi, görse tabloların hepsini alacağını dile getirdi. Bu çok mutlu eden bir şey tabii ki. En çok da, benden yaşça küçük sanatçıların onlara ilham olduğumu söyleyen mesaj ve yorumları beni mutlu etti. Bir gün sanatçı olarak kendimden şüphe edersem bana motivasyon olacak söylemler olduklarını söyleyebilirim. 

Yeni projelerinizden bahseder misiniz? ‘İnsargi’ ve ‘As Beni’ gibi projelerinize benzer çalışmalarınız olacak mı?

Mevcut evimde atölyem yok ve bu sebeple öncekilere nazaran daha küçük tablolar üretiyorum. Şu anda kendimi yalnızca üretime vermem gereken bir dönemdeyim ve elimde eserlerim olmadan bu projelerimle benzer motivasyonlara sahip projeleri düşünmek güç. Fakat belirtmem gerekiyor ki, muhtemelen As Beni zaman zaman tekrarlayacağım bir performans. Buna yönelik çokça istek geldi, birçok kişi orijinal Adyali tablosuna yine böyle rastgelmek ve evine götürmek istiyor. Bu üretim sürecimde aynı zamanda performanslar gerçekleştirmeyi düşünüyorum, fikir defterim her daim yeni projelerle dolu. Çok mutluyum ki, bunların çoğunu gerçekleştirdim.
Yakın zamanda, fotoğrafa olan merakımın üzerine gitmeye ve geliştirmeye de başladım. Bu doğrultuda, işin içinde makineler ve daha ağırlıkla teknik noktalar olduğu için eğitimini almayı düşünüyorum. En nihayetinde, kendi filmlerimi çekmeyi hedefliyorum. Resmin dilini daha özsel ve içsel, sinemanın dilini ise özsel olanı herkese deneyimletmek üzere daha baskın olarak tanımlıyorum. Umuyorum ki, yakında filmlerimi üretmeye başlayacağım. 

Röportajlarımdaki klasik sorumdur size de sormak isterim. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Harika bir soru, insanın aklına neler neler geliyor. :) Bariz olan noktalara değinmektense daha orta seviyede önemli olan bir konudan bahsetmek istiyorum. Politik doğruculuk artık son bulmalı. Elimde sihirli bir değnek olsa, dönemin sessiz virüsü olan ve yaratıcılığı, özgürce fikir beyan etmeyi ve bir arada yaşamayı zorlaştıran ayrıca fikirleri ve söylemleri kalıplaştıran bu korkunç politik doğrucu olma halini ortadan kaldırmak isterdim. Bize ait olmayan ve bize aitmişçesine savunduğumuz ideolojilerin altı tamamen boş, zorlama ve orijinalliği öldüren bir yöntemle dile getirilmesinin, bizi ilerleyen günlerde daha büyük buhrana sokacağı kanaatindeyim. Bence, sosyal medya virüsünün en tehlikeli programlamalarından biri politik doğruculuk. Umarım yakında bundan azat edebilir herkes kendini.Sorularınız ve ilginiz için çok teşekkür ederim. Genç sanatçılara platform sunan oluşumlar olduğunu görmek çok mutluluk verici. Sevgilerle!

 







 
Son Eklenen Haberler