131019098
19 Nisan 2024, Cuma

ALİAĞA'NIN AMAZONLARI - BERRİN ARTAN ARGUNHAN: “DAYANIŞMA, BİRLİKTE ÜRETMEK ÇOK GÜZEL…”

23 Eylül 2017, Cumartesi 06:57

     


‘Aliağa’nın Amazonları’ ile Aliağa’daki kadın portrelerini incelemeye ve sizlerle buluşturmaya devam ediyoruz. Bu haftaki yazımızda Aliağa’da kadınların emeğini, onlara ekonomik destek sağlamak için bir dernekte buluşturmayı başarmış, emekli İngilizce öğretmeni Berrin Argunhan ile sohbet ettik. Berrin ile dernek vasıtası ile ulaştığı kadınlardan, kendi küçük bahçesinde yetiştirdiği tohumlardan ve çiftçilik üzerine kurduğu hayallerden konuştuk.

Keyifli okumalar…

Seni tanıyabilir miyiz?

Emekli İngilizce öğretmeniyim. 1962 yılında Bursa’da doğdum. İki abim var. Ben tek kız çocuklarıydım anne ve babamın. Annem ev hanım, babam kumaş ticareti yapardı. Çevrede terzilik yaptığı yıllardan çok tanınırdı. Her ne kadar açık görüşlü bir insan olsa da sosyal hayatım konusunda tutucu davranırdı. Kızım okusun mesleği olsun diye düşünürken, aynı zamanda çevrenin çok kötü olduğunu söyleyip beni hep koruma çabasında olurdu. Liseyi özel bir okulda okuduğum için, İngilizce eğitimim çok iyiydi. Bu eğitimimden etkilenip, Bursa’da bir tekstil memleketi olduğu için tekstil mühendisliği okumak isterdim ancak Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde İngilizce okudum. Üniversiteyi bitirene kadar babamın da tavrı dolayısıyla sosyal hayatım pek olmadı. Son sene arkadaşlarımla dışarıya çıkmaya başladım. Asıl özgürlüğüm ise evlendikten sonra oldu diyebilirim.

Okul bittikten sonra ilk görev yerin neresiydi? Aliağa’ya nasıl geldin?

Aliağa Lisesi’nde çalıştım. Ben üniversite dördüncü sınıftayken eşimle tanıştım. Evlendikten sonra eşimin PETKİM’de elektrik mühendisi olarak çalışıyor olmasından dolayı 1984 yılında Aliağa’ya taşındım.

Senin geldiğin yıllarda Aliağa nasıl bir yerdi?

Çok kötü bir yerdi. Özellikle büyükşehirden gelmenin zorluğunu yaşadım. Hemen tayinim de çıkmadı. PETKİM lojmanlarında oturuyorduk. Altı ay boyunca atamam gelene kadar içimde kocaman bir boşluk hissi vardı. Okurken de çok yoğun çalıştığım için Aliağa’ya ilk geldiğim aylarda garipsedim açıkçası. PETKİM’de pek kimse yoktu ve komşuluktan da hoşlanmadığım için, eşim her gün işten eve geldiğinde çalışmak istiyorum artık diyerek ağlıyordum. Aliağa bir köy gibi olduğu için sosyal bir aktivite alanı pek yoktu. Zaman içerisinde bu kadar gelişti.

Her zaman Aliağa’da mı çalıştın?

Evet, ama farklı okullarda öğretmenlik yaptım. Sevilen tatlı-sert bir öğretmendim. Öğrencilerimin sadece öğretimi ile değil aynı zamanda yaşamları ile ilgilenir onların sırdaşları olurdum. Aliağa eskiden de olsa hiçbir zaman geri bir yer değildi. Öğretmenlere bakış açıları güzeldi. Küçük yer demedim çok çalıştım. Kendimi geliştirdim. Benim bu tarzım fark yarattı. Ben çarkın içerisine giren bir öğretmen olmadım. Öğrencilerim onları hayata hazırladıklarımı söylerlerdi. Bilgiyi öğrenciler her zaman öğrenirler, önemli olan eğitimdir.

Ev içi paylaşımlarınız, yaşantınız nasıldı?

Kadın her şart ve koşulda kadın olduğu için ev içi sorumluluklar her ne kadar çalışıyor olsam da benimdi. Ama oğlumun küçüklüğünde daha çok eşim ilgilendi diyebilirim. Zaten bu yüzden de bir çocuk daha istemedi. Bir işbölümümüz vardı. Ailelerimiz burada olmadığı için aslında oldukça zorlandık.

Aliağa’nın kreş olanakları nasıldı?

Ben PETKİM’in kreşine vermiştim çocuğumu. O zamanlar güzeldi. Şimdi özel bir kreş var tabii. Şimdi daha zor diyebilirim. PETKİM’de ilk yıllarımızda sosyal hayatımızda daha iyiydi. Etkinliklerimiz olurdu. Ailelerle bir araya gelirdik. Şu an ise ölü bir kent gibi PETKİM’in içi.

Emekli olduktan sonra neler yaptın?

Bir iş yeri açtım ve iki yıl kadar çalıştırıp kapattım. NLP kurslarına gittim. Daha sonra bir kadın dayanışma derneği kurduk. Derneğimizin ismi Tek Yürek Kadın Dayanışma Derneği. Tabii şimdi dayanışma deyince herkesin aklına kadınların hakları için eylemler yapan bir dernek algısı oluşuyor. Ben bu meseleye daha çok ekonomik kazanımlar açısından bakıyordum. Kadınlar eğer ekonomik olarak bir gelir sahibi olurlarsa daha güçlü olabilirler diye düşünüyorum. Derneğimizde bu amaca yönelik bir dayanışma derneği.

Nasıl çıktı bu fikir ortaya?

Kent konseyinde kadın meclisinde yer aldım. Başkanlık görevini üstlendim. Kadın meclisinde bir takım çalışmalar yapıyorduk ancak bir bütçemiz olmadığı için çalışmalarımız hep tıkanıyordu. Kendimize ait bir bütçemiz olmadığı zaman yardım yapmak istediğimizde, cezaevlerine kurs vermek istediğimizde malzeme tedarik etmekte zorluk çekiyorduk. Dernek fikri böyle ortaya çıktı.

Meclis zamanlarında görüştüğünüz kadınların en önemli sıkıntıları neydi?

En önemli sıkıntıları iş bulmaktı. Gittiğimizde kadınlar ya onlara yardım etmemizi bekliyorlardı ya da iş bulmak için bir takım yerlere yönlendirmemizi istiyorlardı. Kadın istihdamı tüm Türkiye’de olduğu gibi Aliağa’da da düşüktür. Vasıflı kadın işçi sorunu da vardı. Bu yüzden en çok karşılaştığımız sorun buydu. Tabi kadınların çalışmak isteyip çalışamamasındaki en önemli neden bakmak zorunda oldukları çocuklarını bırakacak bir yerlerinin olmamasıydı. Dernekte açtığımız kurslarda bile bu sorun devam etti.

Dernek çalışmaları nasıl gelişti?

Kâğıttan sepet yapımı üzerine bir takım araştırmalar sonrası bunu bir proje haline getirdik ve çeşitli yardımlar alarak kadınlara bu konuda kurs verdik. Altmış kadar kadınla birlikte atık kâğıtlardan sepet yaparak, hem atık kağıtların değerlendirilmesini hem de kadınların yaptığımız satışlar üzerinden kendilerine bir gelir elde etmesini sağlamış olduk. Kadınlar ayrıca sattıkları sepetlerden elde ettikleri gelirlerin bir kısmını yine dernek bütçesine bağışlayarak Aliağa’da okuyan kız çocuklarına yardım ettiler. Bir anda güzel bir dayanışma ağı örmüş olduk. Kadınlar üretmenin ve para kazanmanın kendileri için ne kadar önemli olduğunu da öğrenmiş oldular.

Projenin gelişim aşamasında belediyeden çok yardım bulamadığımız için İzmir’e giderek Karşıyaka Belediyesi’nden yardım almıştım. Daha sonralarında ise Aliağa Belediyesi bize bir yer tahsis etti. Şimdi çalışmalarımızı belediyenin tahsis ettiği bir alanda yürütüyoruz. Satış konusuna gelince de öğrendiğimiz tüm etkinliklerde özel günlerde stantlar kuruyoruz ve ilgi de görüyoruz. Tabii düzenli bir el emeği stant alanımız olsun isteriz. Başka ilçelerde kadınlar için böyle alanlar var ancak maalesef Aliağa’da düzenli olarak stant açabileceğimiz böyle bir alan yok.

Çalıştığınız kadınların genel profili neydi?

Ev bütçesine yardım etmek isteyen ya da kendi özel ihtiyaçlarını kocasından para alarak değil, kendi kazandığı para ile karşılamak isteyen ev kadınlarıydı. Zaten biz de özellikle maddi durumu iyi olmayan kadınlara yönelmek istemiştik. Bir engelli kadın vardı aramızda onun dışında da profil kendine bütçe yaratmak isteyen kadınlardan oluşuyordu.

Kadın derneğinde çalışma yürütmek senin için nasıl bir duygu?

Birlikte üretme ve bir işi başarma duygusu çok güzeldi. Kadınların ev dışı bir ortamda sosyalleşmesi için de önemli bir araçtı. Benim çok yorulduğum bir zaman olmasına rağmen yine de hepimiz açısından birlikte olmak adına beni de mutlu eden bir projeydi. Kadınlarla birlikte konserlere gittik. Sinemaya gittik. Hep birlikte etkinliklerdeydik. Bu tarifsiz bir duygu ve her zaman çalışma yapacağım bir alan.

Peki, dernek dışında ne yaparsın?

Asıl ilgi alanımdan bahsedebilirim. Eşimle birlikte Aşağışakran’da bir yer satın alarak buraya taşındık. Bir bahçemiz var ve bu bahçede yerel tohum ile ürün yetiştiriyorum. Atalık tohumlardan aldım ve ektim. Artık kendi elde ettiğim tohumlardan meyve ve sebze yetiştiriyorum. Tabii perma kültür üzerine çalışmaları takip ediyorum. Kadın çiftçi olmak istiyorum. Açık öğretimden tarım bölümüne kayıt oldum bu hafta. Artık bölümü okuyup, bu alanda kendimi geliştirmeye devam edeceğim. Neredeyse 39 yıl sonra tekrar öğrenci oldum.

Hayalin ne?

Muhtemelen sadece kendi bahçem ile kalmayıp topraksız tarım üzerine yaptığım çalışmaları da geliştirerek, geleneksel tarım ve modern tarım ile zıtlıkların birliğini oluşturmayı düşünüyorum. Tabii bunların yanında eğer okulumu da bitirirsem okul çağındaki çocukları toprakla tanıştırmak istiyorum.

Bir öğretmen olarak yeni müfredatla ilgili değerlendirmelerin nedir?

Daha önce yapılan değişikliklerin de çocuklarımız üzerinde olumsuz etkileri olduğu malum. Eğitim yapboz tahtası bile değil artık. Sadece bozuyorlar. Çocuklar okuduğunu anlayan, kendini geliştiren çocuklar değil. Bizde liseden mezun çocuk okuduğunu anlayamıyor, neredeyse dört işlem bilmeden mezun oluyor.

Kendi branşım adına da okul kitaplarının içeriğini değerlendirecek olursam; bir dili öğrenirken o dilin kültürünü de öğrenmek gerekir. Sen oturup da İngilizce kitabına kendi kültürünü koymaya çalışırsan bu şekilde bir korelasyon sağlayamazsın. Şu an bile okullarda öğretmenler milli eğitimin verdiği kitaplarla çocuklara eğitim veremiyor. Gidin görün ki herkes yardımcı kitapları kullanmak zorunda kalıyor. Önceden beri yapılan değişikliklerle eğitim sisteminin içi zaten boşaltıldı. Mesleğe ilk başladığım yıllardaki öğrenci profili ile şimdiki öğrencilerimiz arasında ciddi farklar var. Bu sorun içeriği düzeltmeden üzerine külah koymaya çalıştığımız eğitim sistemimizin bir sonucudur.

Son olarak Aliağa’daki kadınlara söylemek istediklerin?

Ben kadınların bir şekilde mutlaka okumaları gerektiğini düşünüyorum. Ne olursa olsun kitaplarla buluşarak başka bir dünyanın ve gelişimin önünü açabilirler.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler