3 Kasım 2025, Pazartesi

“Benim derdim ışıkla değil, iz bırakmakla”

3 Kasım 2025, Pazartesi 06:16

     


Sayısal bir bölümde okusa da kelimelerin büyüsünden hiç kopmamış genç bir yazar Sıla Subaşı. Hatırladığım Sonbahar ve Yıldız Zamanı ile adını duyuran Subaşı, üçüncü romanı Dönüş Yolu ile okurlarını bu kez savaşın gölgesinde bir umut arayışına davet ediyor. Sıla Subaşı ile yazarlık öyküsü, kitapları ve edebiyat üzerine konuştuk. İyi okumalar.

Kimya Mühendisliği ve yan dal Makine Mühendisliği eğitiminiz var; sizi edebiyata yönlendiren neydi? Yazma maceranız nasıl başladı?

Yazma maceram yazmayı öğrendikten sonra başladı aslında, sayısal öğrencisi olsam da Türkçe derslerini hep çok severdim. Türkçe öğretmenlerimi de… Üniversiteyi kazanmış olmak, kitap yazmak için uygun zamanın geldiğinin göstergesi oldu. Hazırlık okumak bunun için ekstra güzel bir zaman oldu benim için. İlk kitabımı üniversitede hazırlık okurken yazdım. Bunun bir seferlik bir heves olmayacağını biliyordum, devamı gelecekti. Öyle de oldu, yaşadığım süre boyunca yazmakta olduğum bir kitabım olmalı, başka türlüsü artık benim için mümkün değil.

Söyleşimiz ilerlemeden sorayım. Adettendir sorulur kimdir Sıla Subaşı?

23 yaşımdayım, iki ay sonra 24 oluyorum… İzmir’de yaşıyorum, aslen Çorumluyum. Üniversiteyi kazanınca ailemle beraber İzmir’e taşındık. Kimya Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim, makine mühendisliğinde yan dal yapıyorum. Rusça biliyorum, özel dersler veriyorum. Rus edebiyatını Rusça okumaya çalışıyorum boş zamanlarımda. Bu dili ve edebiyatını seviyorum. Onun dışında geçen haftalarda üçüncü romanım ‘’Dönüş Yolu’’ çıktı.  Bu şekilde…

Romanlarınızdaki karakterler genellikle bir arayışta: geçmişle yüzleşme, sevgi arayışı, umut… Bu “arayış” teması sizin için neden bu kadar merkezde?

İnsanın farkında olarak ya da olmayarak hep bir şeyi aradığını düşünüyorum çünkü.  Belki kendini, belki gerçek sevgiyi, belki parayı, belki beklettiği güzel anıları, umudu… İnsan aslında hep yolda olandır, hep bir arayıştadır. İnsanın her şeyi tamamen bulması mümkün değildir. O yüzden kitaplarımda bu temayı kullanıyorum.

“Yıldız Zamanı”ndaki Gökalp, “Hatırladığım Sonbahar”daki huzurevi karakterleri, “Dönüş Yolu”ndaki savaş mağduru çocuk… Hepsi kırılgan ama dirençli figürler. Sizce kırılganlık bir güç olabilir mi?

Öyle olduğunu düşünüyorum. İnsanın kırılmadan büyüme şansı yok. Ben şuna inanıyorum; insan çok kötü bir şey yaşadığında hissettiği tek şey üzüntü olmamalı Çünkü o anda aslında bir eşiği geçmiş oluyor. ‘Bu bile oldu, bunu bile atlattım’ diyebilmek insana inanılmaz bir güç veriyor. O noktadan sonra gelecekte olacak şeylere karşı korku kalmıyor, çünkü en kötüsünü tanımış oluyorsun. Geriye sadece devam etmek kalıyor. Kırılmak, incinmek, üzülmek, hayal kırıklığı; hepsi hayata dairdir ve öğretileri büyüktür. Bu yüzden evet, kırılganlık bence bir güçtür.

Türkiye’de genç yazar olmanın en zor yanı sizce nedir?

Genel olarak genç yazar olmanın zorluğu insanların sizin kitaplarınıza bir şans verme olasılığının vermeme olasılığından düşük olmasıdır. Kendinizi kanıtlamak, tanınmak, okuyucu kitlesi oluşturmak kolay şeyler değil. Yetenek kadar şans faktörleri de işin içinde oluyor. ‘’Dönüş Yolu’’ bu anlamda benim hayatımın da dönüm noktası olacağına inanıyorum. Benim acelem yok, Bir günde gelen yüzeysel bir tanınırlık değil benim istediğim. Ben kalıcı olmayı, okurun gerçekten hissederek bağ kurduğu bir yazar olmayı istiyorum. Çünkü hızla parlayan şeyler genelde aynı hızla sönüyor. Benim derdim ışıkla değil, iz bırakmakla.

Edebiyat dünyasında örnek aldığınız ya da size ilham veren yazarlar kimlerdir?

Zweig, Tolstoy, Hakan Günday, Zülfü Livaneli, Mark Miodownik, Heminway… Okumayı sevdiğim yazarlar saydıklarım. Birebir örnek aldığım ya da ilham olan birisi yok.

Yazarlığın sizin için en büyük anlamı nedir, bir ifade biçimi mi, bir iyileşme yolu mu, yoksa kendini bulma çabası mı?

Artık benim hayatımın bir parçası yazarlık. Kitap yazdığım anlar günün en keyifli, en güvenli, heyecanlı anları oluyor. Yazarken çok keyif alıyorum, burası benim dinlenme alanım bir bakıma. Kitap yazmayı çok seviyorum, beni gerçekten mutlu eden şeylerin başında geliyor.

“Yıldız Zamanı” romanınızda zaman kavramı sık sık karşımıza çıkıyor. Sizin için zaman ne ifade ediyor?

Zaman, üç kitabımda da üstüne çok kez düşündüğüm bir kavram. Zaman, direnmenin imkansız olduğu büyük bir güç. Her şeyi hafifleten, dindiren, körelten. İnsanı sonuna yaklaştıran bir geri sayaç aynı zamanda. Bu yüzden benim için zaman, sadece bir akış değil; varoluşun en sessiz tanığı. Dönüş Yolu’nda zamanla ilgili şöyle bir cümle geçiyor: ‘’ Zaman, en harlı ateşi bile kontrolü altına alabilendir.’’ Öyledir, zaman geçince çoğu şey de geçer. Öyle olmasa yaşamak mümkün olur muydu?

-İkinci kitabınız “Hatırladığım Sonbahar” huzurevi temasıyla dikkat çekmişti. O atmosferi seçmenizin nedeni neydi?

İki kere huzurevi ziyaretine gittim ve çok etkilenmiştim.  Orada gördüğüm ve hissettiğim her şey çok içten bir yerden dokunmuştu bana. Hatırladığım Sonbahar’ ın konusu ve kurgusu da buna müsaitti o yüzden huzur evinde geçen bir kitap oldu. Yaşlanmak üzerine detaylı bir empati yapmam gerekmişti, zaten gözlemlediğim bir şeydi. Bu yüzden çok da zor olmadı açıkçası. Okuyucularım ‘’Sonbahar Huzurevi’’ni çok sevdiler. Huzurevi sakinlerini de…

Yeni romanınız “Dönüş Yolu”nda savaşta evini kaybeden bir çocuğun hikâyesini anlatıyorsunuz. Bu fikrin çıkış noktası neydi?

Bu kitabın ilham kaynağı, 10. sınıfta lisemizde gerçekleştirilen “Empati Atölyesi: Mültecileri Anlamak” projesinin son etkinliği olan mektup yarışmasında birincilik kazanan “Evim’e” adlı mektubum oldu. Bu yarışmada, savaşta kalan bir çocuğun gözünden, kaybettiği bir şeye mektup yazılması isteniyordu. Ben de bu mektubu kaybedilmiş bir eve yazdım daha sonra da bu mektubu kitaba dahil ettim. Kurguyu onun üzerinden oluşturdum.

Son olarak, klasikleşen bir sorum var onu size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünya da ya da hayatınız da neyi değiştirmek isterdiniz?

Kadınların ve çocukların; korkmadığı, incinmediği, öldürülmediği, güvenli bir dünya… Sadece bu değişsin yeter geri kalan hiçbir şey için sihirli değneğe ihtiyacımız yok bence.

(SERKAN SELİNGİL)

 







 
Son Eklenen Haberler