Coğrafya kaderdir, ritim isyan
15 Aralık 2025, Pazartesi 06:31| Tweet |
Türk rock sahnesinin deneyimli davulcusu Alpay Şalt, enerjisi ve özgün sound’u ile uzun yıllardır iz bırakan bir isim. Alpay Şalt ile hem müzikal yolculuğunu hem de Türkiye’de rock kültürüne dair düşüncelerini konuştum. İyi okumalar.
Türkiye rock sahnesinde uzun yıllardır sahnede ve stüdyoda aktif bir davulcu olarak yer aldınız. Teknik yaklaşımınız, sound tercihleriniz ve sahne enerjiniz düşünüldüğünde, kendi müzikal tarzınızı ve “imzanızı” nasıl tanımlarsınız?
Davula başladığımda çalma imkanım olan tek davul İstanbul Erkek Lisesi’ndeki müzik odasında kilitli, ayakta zor duran, kırık ve çatlak bir takım zilleriyle orası burası bantlı bir davul setiydi. Yıllarca sadece bu davulda ve grubum SETH ile gittiğim prova stüdyolarındaki davullara vurabildim. Vurduğumda çıkan ses ile albümlerde dinlediğim ses bir değildi, acaba onların davulları mı güzel ses çıkarıyordu yoksa kayıtta bir takım numaralar mı yapılıyordu diye araştırmalar yaparken HEY Dergisinin açtığı beste yarışmasına katılmak üzere grubumuzun demosu için yaptığımız kayıtta stüdyo Lay Lay Lom’un kırmızı Simmons elektro davulunu kullandık. Çalması zor sert altıgen pedleri vardı ama, amanın ben o seslere bayıldım! İşte albümlerde dinlediğimiz seslere yakın bir kick ve trampet soundu böyle çıkıyormuş dedim. Yarışmada dereceye girdik ve çıkacak karışık albümde (Hey Boys - Heaven Can Wait) yer almak üzere ilk kez yüzleşeceğimiz profesyonel albüm kayıdı için Doruk Onatkut’un SKS Stüdyosu’na geldik. Aaa davula bir baktım Ddrum 1 , artık aşina olduğum ve sevdiğim “dup dışş” sound yine beni buldu. Okul konserine düzgün bir davul kiralayalım dedik, karşıma yine bir elektro davul çıktı. Yıldız Teknik Üniversitesinin beste yarışmasına göndermek üzere yine bir stüdyoya girdik, aaa yine bir Simmons! İlk davulum olan Yıldırım davul setimi Whisky’e girdiğimde aldım, daha önce hep bana ait olmayan davulları kullandığımdan malzemenin çıkan sese olan etkisini bilmiyordum. Üzerindeki derilerle bir kayıt yaptık (Whisky - Ateş Suyu enstrümantal demosunda bonus track olarak yer alan Kızlar) teneke gibi sesler çıkınca moralim bozuldu. Derilerin sese olan etkisini öğrenip yurt dışından REMO Pinstripe deri seti getirttim. Yeni derilerle girdiğimiz Ateş Suyu enstrümantal demosunu SETH ile YTÜ yarışması için şarkı kaydettiğimiz, Pentagram’ın da ilk albümünü kaydettiği Stüdyo Saund’da yaparken tonmaysterimiz Tuğrul Karataş altoları altı açık şekilde mikrofonladı. Davulun akustik sesini beğenmedi, trampet ve kick için bana yine meşhur Simmons pedleri kullandırdı. Ertesi yıl artık Ateş Suyu albümünün ilk iki şarkısını kaydetmek için Hey Boys’un kaydedildiği SKS’ye kendi davulumu kurdum, çıkan sonuç yine iç açıcı olmadı fakat Doruk Onatkut müthiş bir çözüm önerdi “Analog olarak banta kaydedilen kanalları Alesis D4 modülden geçirip triggerleyelim, sesleri düzeltelim” dedi. İşte benim soundum bu şartlar altında oluştu ve abone olduğum davul dergileriyle bilgimi gün be gün artırarak ekipmanlarımı toplamaya başladım. Klasik altıgen ped şeklinde ama minyatür boyda Simmons yapıştırmalı trigger setim, Alesis D4 modülüm ve derileri değişmiş Yıldırım davulumla birçok kişiyi ağlattım “bu ses bu davuldan nasıl çıkar!?!” diye şaşkına dönüyorlardı. Akustik sazlarda soundu çıkaranın %90 çalan kişi olduğunu ise Whisky’nin Açık Hava Tiyatrosu’nda birlikte konser verdiği Rus grup Mohomax’ın davulcusu Vladimir’den öğrenmiştim. Aynı davulda soundcheck yaptık, ben çalarken o seyretti ve dinledi, o çalarken ben dinledim ve aradaki fark inanılmazdı. Hemen yanına koşup “aynı davulu çalıyoruz, sen nasıl böyle harika bir ses çıkarıyorsun” diye sorunca “vuruş tekniği” dedi. Bana oteldeki sandalyede Jonathan Mover’dan öğrendiği ünlü Möller tekniğini öğretti, çalışım ve soundum kökünden değişti. Davul soundu kesinlikle çok önemli, iyi bir davul soundu şarkılara sınıf atlatıyor. Davul mağazamda ilk kez bir davul eğitim videosu seyrettiğim gün ise bir rock davulcusunun nasıl görünmesi gerektiğini anladım. Seyrettiğim bu video Tommy Aldridge’in Double Bass Drumming kasetiydi. Videonun açılışındaki davul solo bitince şoku atlatmak için TV ve videoyu kapadım ve kendi kendime konuşarak “bu davul çalmaksa benimki ne?!” dedim. Çok müzik dinlemek, dinlenen müziği sindirmek, alıcı gözüyle çok izlemek, sound, ekipman, görsellik birleşince, işte karşınızda ben; teknik için değil de müzik ve izleyen gözler için çalmayı seven Alpay Şalt!
Kariyerinizde Whisky, Objektif, Rapsodi, Yüksek Sadakat, GiTARiZMA gibi çok farklı yapı ve tarzlarda yer aldınız. Bu çeşitlilik sizin için ne ifade ediyor? “Kendi sesinizi bulmuş” hissettiğiniz dönemler hangileriydi?
Hard Rock ve Heavy Metal ile başladığım müzik yolculuğumda her dahil olduğum grup veya proje bana ve müzisyenliğime önemli şeyler kattı bu yüzden kendimi çok şanslı görüyorum. Müzik dilini, her tarzın kendine has kalıplarını, anlatım şeklini önce dinleyerek öğrenmek sonra çalarak pekiştirmek gerekiyor ki o müzik tarzını hakkıyla icra edebilelim. Whisky ve Yüksek Sadakat kendi sesime en yakın olduğum projelerdi çünkü beste yaratım sürecinde eserlere dahil olabiliyordum.
Lise yıllarında Seth ile başladığınız dönem, Türkiye’de rock ekosisteminin yeni yeni şekillendiği bir zamana denk geliyor. O günlerde sahneye çıkan genç bir müzisyen olarak ortamı nasıl hatırlıyorsunuz? O yıllar sizi nasıl bir müzisyene dönüştürdü?
Ortam sadece sene sonu ya da yarıyıl konserleri, okulların etkinlik düzenlediği ve başka okullardan grup davet ettiği pilav-börek günleriyle sınırlıydı. İlk biletli konserimizi bir düğün salonundaki “okul çayı”nda vermiştik, yaptığımız müzikten bağımsız olarak sınıf arkadaşlarımız çılgınca eğlenmişti. SETH’in bir hedefi ve amacı vardı, tüm gruplar gibi albüm çıkarmak! Tam albüm olmasa bile seçilen iki bestemizi profesyonel olarak kaydedip sonra da basılan banttan dinlemek “Vay be! Mümkünmüş!” dedirtti. Üzerine çıtayı yükseltip Teoman’ın solisti olduğu, İngilizce besteler yapan Mirage ile aynı programda yer alıp TV’ye çıkmak ise bu işe devam edilmesinin yolunu iyice açtı. Her gerçekleşen hayalden sonra bir ileri aşamaya göz diktik, usta amatöre evrildik. O dönem cover çok yaygın değildi, çevremizdeki herkes kendi bestesini yapıp çalıyordu, ama Türkçe ama İngilizce. Whisky’e girdiğim dönem pıtrak gibi Rock barlar açılmaya başladı çoğu amatör grup ve müzisyene para kazanmak için barda cover çalmak cazip geldi ve beste çalmanın, hatta özellikle Türkçe beste çalmanın neredeyse yasak olduğu dönem başladı. Besteleri çalabilmek için ya yarışmalara ya festivallere ya da belediyelerin bedava ve dandik etkinliklerine katılmak gerekiyordu. TRT ‘nin sıkı denetimi yüzünden Türkçe sert rock yapanlar zaten tek kanallı ekrana çıkamıyordu. Bu sıkıntılı dönem 2-3 yıl sürdü, sahne var, seyirci var ama konser veremiyorsun. Sonunda Teoman Roxy müzik yarışmasını kazandı ve ödül olarak kaydedilen ilk albümüyle Türkçe rock önündeki bariyerler yıkıldı. Bir yandan da Haluk Levent’in tuttuğu neo Anadolu Rock meşalesiyle, Moğolların sahnelere geri dönüşüyle, Bulutsuzluk Özlemi’nin protest şarkılarıyla üniversite salonlarını hınca hınç doldurmasıyla ortam Türkçe rock ortamına dönüştü. Tam bu sırada özel TV Kanalları açılmaya başladı ve Whisky’nin sert Türkçe Heavy Rock’ı özel TV’leri fethetti. Müzikte başarıyı hayal eden herkese mutlaka kendi müziğini yapmasını öneririm. Cover çalmak zevkli ve öğreticidir ama ne uzar ne kısalırsın.
Başarı sizin için nasıl tanımlanıyor? Müzikal kalite, üretkenlik, süreklilik, toplumsal etki… Bunlardan hangisi sizin ölçütünüz? Yoksa başarıyı dışarıdan gelen tanımlarla mı değerlendiriyorsunuz?
Beğeni çok kişiseldir o yüzden benim güzel ve iyi olmuş dediğim işler mutlaka çok satmış ya da çok bilindik olmayabiliyor. Benim için başarı, kafamda canlandırdığım bir hayalin büyük bir kısmının gerçekleşmesidir. Elbette yaptığı işin beğenilmesi üreten için çok motive edici ve gurur okşayıcıdır. Ancak başkası beğensin diye yapılan işlerin özü zayıf oluyor. Zamanın nabzı sanatçının üretiminde etkendir, sanatçı yaşadığı ortamdan ve zamandan etkilenir. Bizim gibi baskıcı toplumlarda gerçekten tam olarak haykırmak istediğini haykıramayabilirsin. 80 darbesi sürecinde genç gruplarımız İngilizce sözlü müzik yaparken motivasyonlarının bu olduğunu düşünüyorum. Sadece yabancı dil bilen kişiler anlasın - yani bir nevi şifreli mesaj gibi- ve kendimizi dilediğimiz gibi ifade edebilelim diye düşünmüş olmalılar. Bir de Rock ve türevlerinde dinlediğimiz müzikler çoğunlukla İngilizceydi, şarkılarda belli kelimeler ve cümle kalıpları kullanılıyordu (Anan biliyo mu yerine does your mama know gibi) Türkçe sözü melodiye uydurmak da anlamlı sözler yazmak da söylemek de zordu. Ben çok üretilen vasat ürün yerine az üretilen kaliteli ürünü tercih ederim. Süreklilik, her daim ortada, piyasada olmak başarı için çok önemli bir faktör ise de tamamen ekonomik ve sosyolojik şartlara bağlı, yaşadığınız ülkede gündem saat başı değişirken şarkı yazmak için üzerine düşündüğünüz konular ertesi gün unutulabilir. Yıllarca unutulmayan ve insanların yaşlarından, sosyal statülerinden, yaşadığı bölgelerden bağımsız olarak beğenip hep bir ağızdan eşlik ettiği, kumsalda ateş başında veya rakı sofrasında söylediği eserler bence başarılı eserlerdir ve toplumu etkilemiştir.
Birthday Marathon gibi etkinliklerle hem müziği hem de sosyal sorumluluğu birleştirdiniz. Bir davulcu olarak ritim ve performansın topluluk üzerinde yarattığı etkiyi nasıl görüyorsunuz? Müzik ve toplumsal bilinç arasındaki bu bağ sizin için ne ifade ediyor?
Ritim hayatın kendisi, çünkü kalbimiz attığı sürece yaşıyoruz, hayatın farkındayız ve onu güzel kılmak için çabalıyoruz. Müzik taa insanlığın başından beri insan hayatında var olmuş. Kabilelerin ateş başına toplanıp hikayeler anlattığı zamanlardan, dans ettiği, ayinler yaptığı zamanlardan, büyücülerin, şifacı ve şamanların ritüellerinde, kadın ve erkeğin flörtleşmesinde aracı olmuş, marşlarla orduları, çalışanları, vatandaşları bir arada tutmak için hep en önemli faktörmüş. Bağış toplamanın da en bilinen yöntemlerinden biridir müzik yapmak. Birthday Marathon’u benim tanıdığım ve çalıştığım ama birbiriyle tanışmamış müzisyen arkadaşlarımı sahne üzerinde bir araya getirmek için planlamıştım, başarılı da oldu. Bu konserlere gelirken bana hediye getirenler oluyordu, engellemek için “lütfen hediye getirmeyin onun yerine TEMA’ya bağış yapın” diyordum. Bu kez bağışın miktarını çoğaltmak için bilet gelirini de yapılan masrafları düştükten sonra bağışlamaya karar verdik. İşi veya sağlık durumu sebebiyle gelemeyecek olan arkadaşlarımız bile bilet alarak bu bağış kampanyasına destek oldu, bu çok sevindiriciydi. Müzik iyileştirir, müzik birleştirir. Müzik toplumların hafızasıdır.
Kendi çizginizi sürdürmek, moda olan tarzlara yönelmemek her zaman kolay değil. Kendi yolunuzdan yürümenin avantajları kadar bedelleri de oldu mu? Bu kararlılık size neler kazandırdı, neler kaybettirdi?
İnsan kendisi olarak kalabildiği sürece her işi yapabilir. Ben tuvalet de temizlesem, çöpçülük de yapsam, yöneticilik de yapsam hep kendim gibi yapabilirim. Sevmediğim bir tür müziği çalmak zorunda kalmadım. Farklı türler çaldım ama hep en iyi yorumcularla veya en iyi müzisyenlerle çaldım, çok şanslıyım, bu beni çok geliştirdi. Sahnede eşlikçi müzisyen olarak mı yer alıyorum yoksa bir ego sahibi olarak mı? Ortak çalışmalarda ego sahibinin işi zor, eğilip bükülemez, devamlı direnç gösterir, sonunda işi de bozar, kendi ruh halini de kariyerini de. Müzisyenlikte değişik seçenekler vardır. Kimisi serbest olarak çalışır, çok iş ayırmaz, maddi kazanç geldiği sürece çok hoşlanmasa da devam eder. Benim izleyici olarak sahnede görmeye tahammül edemediğim müzisyen tipi, yüzünden düşen bin parça, bitse de gitsek modunda, olaydan kopuk, eserlere hakim olmayıp devamlı kaçak güreşen veya sahneye kafayı çekmek için çıkmış, ekibi dinlemeyen, kendine çalan, sahne etiğine uymayacak laubali hareketler yapanlardır. Yahu ben konserde önündeki nota sehpasında telefondan maç seyredip konser veren arkadaşlar gördüm de inanamadım. İnsanlar değer verdiği için bilet alıp izlemeye gelmiş, adam maç seyrediyor. İnsan gerçekten sevdiği işi yapmalı, sevdiği işe de yaptığı işe de değer vermeli, değer katmalı. Ben müziğe başladığımdan beri bir grup müzisyeniyim. Uzun yıllar grubum Whisky dışında davul çalmadım ama gerek konserlerin azlığı yüzünden gerekse de davul çalmayı çok sevdiğimden daha fazla çalabilmek için başka gruplarla da çalışmaya başladım. Eğer bu kararı almamış olsaydım bugüne kadar içinde yer aldığım önemli projelerde ve gruplarla çalışmamış, bir sürü harika insanı tanımamış olacaktım. Bence kaybettiğim bir şey yok ama kazandığım çok şey var.
Türkiye rock sahnesinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye, akımların yıldırım hızıyla geldiği fırtına hızıyla yok olduğu bir ülke. Her şey tepeden paraşütle, hiçbir altyapısı olmadan iniyor sonra da unutuluyor, hoop yeni trend geliyor. Bugün dünyada 60’lı 70’li yılların rock grupları hala turne yaptığında veya yerel mekanlarda sahneye çıktıklarında bilet satıyorlar, deli gibi takipçileri var çünkü onların kültürel bir altyapısı oturmuş. Türkiye’de rock dinleyen, Metallica ya da Pentagram tişörtü giyen çoğu gence Egzotik Band, Yeraltı Dörtlüsü, Devil, Ra, Hardal, Kramp desen balık bakışlarıyla yüzüne bakar. Ama Metallica onları var eden gruplar olan Motörhead’e, Diamond Head’e, King Diamond’a, Thin Lizzy’e tapar. Altyapısı oturmamış, devamlılığı olmayan, geleneği bilmeden, olmayan temelin üzerine inşa edilen bir Rock kültürü devam edemez, ancak hibritleşir. Batı normlarında Rock yapan yüzlerce grubumuz silindi gitti, dinleyici bulamadılar, ellerinde olmayan sebepler yüzünden devamlılık gösteremediler. Rock ve türevleri yeraltında devam edecektir ama 2000’lerdeki gibi bir patlama beklemiyorum. Ana akım müzik arenamızda bir avuç köklü grup haricinde uluslararası normda gerçek Rock kaldı mı? Duyduklarım hep popüler nağmeli hibrit müzikler.
Son olarak, klasikleşen bir sorum var onu size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünyada ya da hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz?
Sanıyorum Avrupa’da ya da ABD’de doğmuş ve aynı işi yapıyor olmak isterdim. Burada ancak bu kadar oluyormuş, coğrafya kaderdir sözü gerçek. Kendi kaderimizi ancak bir yere kadar değiştirebiliyoruz. Üniversitede Grafik bölümündeydim ama sinemadaki özel efekt ve makyaj konusu çok ilgimi çekiyordu. Takip ettiğim Fangoria dergisinde Total Recall filmi kapak olmuştu, filmin efektlerini yapan Rob Bottin röportajı ve detaylı fotoğraflar yer alıyordu, o hafta film gösterime girdi. İki taraftan birden gelen bu dürtüye dergi içindeki Hollywood makyaj okulunun yazışma adresi eklenince mektup yazdım, cevap geldi. Ya gidecektim ya burada kalıp okuyacaktım. O sırada Whisky TV’ye çıkmaya başladı ve popüler oldu, ayrıca bir davul mağazası açma olasılığı da oluştu, kalmayı tercih ettim. Hep merak ederim gitmiş olsaydım acaba ne olurdu?
(SERKAN SELİNGİL)

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aliağa’nın mahallelerinde asfalt yama

Türk rock sahnesinin deneyimli davulcusu Alpay Şalt, enerjisi ve özgün

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil

Aliağa Petkimspor, FIBA Europe Cup ikinci tur N Grubu’nda, İtalya deplasmanında

Esra Yüksel, ilk romanı Suretler İzler Gölgeler ile aile hafızasının

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik kooperatif davasının görülmesine

Enerjisa Enerji'nin iştiraki Eşarj, 15. Türkiye Enerji Zirvesi'nde Aliağa'daki

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, geçen ay limanlarda 46 milyon

Milli Eğitim Bakanlığınca, öğrencilere gerçek cihaz ve atölye ortamlarının

Aliağa Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası'nın olağan genel kurulu 13 Ocak

Aliağa Belediyesi Aile Danışma Merkezi tarafından, 9. ve 10. sınıf öğrencilerinin

Aliağalı yüzücüler, Trabzon’da yapılan Türkiye Finali yarışlarını

İZSU Genel Müdürü Gürkan Erdoğan, kuyuların yenilenmesi, Sarıkız

Aliağa Ticaret Odası (ALTO) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Ertürk, Cumhurbaşkanı

Aliağa’da kurulan Demokrasi ve Kültür Derneği, ilk genel kurulda başkanlık

Modern hayatın sesleri arasında kaybolmuş insanın iç dünyasına ışık tutan

Estetik duruşa önem veriyor ve vücudunuzu daha fit görmek istiyorsanız

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilişinin 91. yıl dönümü

Aliağa Belediyesi, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere ücretsiz

Aliağa’da 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, etkinlikler, gösteriler,

Aliağa Belediye Meclisi'nde konuşan Başkan Serkan Acar, 2024 yılı Sayıştay Denetim

Genç yönetmen Hüseyin İlker Duman, zihinsel yüzleşme temalı

Ziraat Türkiye Kupası 4. turunda Aliağaspor FK deplasmanda karşılaştığı Sivasspor'u

Saadet Partisi İzmir İl Başkanlığı, teşkilat üyelerini daha fazla üye kazandırmaya

Engelli Bireylerin Sorunlarını Araştırma Komisyonu Ege Bölgesi İstişare Toplantısı,




















