131019098
19 Mart 2024, Salı

‘ARKADAŞLARIMA SESLENİYORDUM, ŞİMDİ DÜNYAYA SESLENİYORUM’

26 Ekim 2020, Pazartesi 06:00

     


O’na radyoda bize seslenirken, bir futbol ya da basketbol maçında seyirciyi coştururken, plajda DJ’lik yaparken, okumaya vakit bulamadığımız kitabı sesinden dinlerken, bir reklamda, film izlerken ya da bir karaoke partisinde denk gelmek mümkün. Aykut Bayındır bu kadar işi nasıl idare ettiğini, hedeflerini ve Aliağalı olmayı anlattı.

Röportaja klasik bir başlangıç yerine ‘neden radyoculuk?’ sorusuyla başlayalım.

Neden radyoculuk? Öncelikle güzel bir soru. Hayatta birçok meslek dalı var. Ama insan kalbinin sevdiği işi yapmalı. Sevdiğin işi yaparsan, hani bir atasözümüz vardır. Hatta klişe olarak adlandırdığımız sözlerden de bir tanesidir. ‘Sevdiğin işi yaparsan ne kadar çok çalışırsan çalış, çalışmış sayılmazsın.’ Diye bir söz vardır o yüzden. Ben sevdiğim işi yapıyorum, radyoculuğu seçtim. Tabii sadece radyoyla sınırlı değil. Radyoculuk benim yapabildiğim meslek dallarından bir tanesi sadece.

Basketbol ve futbol maçlarında da anonsçuluk yapıyorsun. Aynı zamanda seslendirme çalışmaları ve sesli kitap okuma işinde de varsın. ‘Bir koltuğa iki karpuz sığmaz.’ Derler. Sığıyor mu?

Aslında şöyle bir koltuğa çok karpuz sığmaz. Ama bir şey var; benim sektörümde yani bu sektörde sesine eğer bir şey olmadığı sürece gerçekten o koltuğa iki üç karpuz bile sığdırabiliyorsun. Çünkü ben bir hafta, iki hafta hasta olduğum zaman örneğin grip bile olsak; ses tonunuz değiştiği zaman ne kitap okuyabiliyorsun, ne reklam seslendirebiliyorsun ne de radyo yayını yapabiliyorsun. Hiçbir şekilde sesini kullanamadığın için piyasadan kayboluyorsun. O yüzden hasta olmamak için sesimizi koruyoruz. Bunu şöyle toparlayabilirim. Sesli kitap, reklam seslendirmeleri, Altınordu, Aliağa Petkimspor'da basketbol maçlarını anons ediyorum, resmi anonsçusuyum takımların. Yaklaşık 4-5 senedir yapıyorum bu işi. Kısaca bir koltuğa mantıklı davrandığım sürece birden fazla küçük karpuz sığdırabiliyorum.

İlave olarak şunu ekleyeyim belediyenin yaz etkinliklerinde DJ’lik de yapıyorsun.

Evet, ünlü sanatçıların programlarının öncesinde yarım saat DJ performansı ve konuşmalar yaparak konser öncesi halkın nabzını motive edici bir şekilde yüksek tutuyorum. Bu da benim için yaz festivallerinde olmazsa olmazımdı. Aslında doğru iletişim, düzgün diksiyonla insanların kalbinde yer edinebiliyorsunuz.İşin büyüğü ve küçüğü olmaz, her işi en iyi nasıl yapabilirim diye düşünüp o işi o gün iyi performansla bitirmeye çalışıyorum.

Son olarak soracağım sorular arasındaydı ancak yeri geldiği için sorayım. Sesine dikkat etmek için neler yapıyorsun?

Bu soruyu genelde hep duyuyorum. Kimyasal takviyeler mi? Bitkisel takviyeler m? Yoksa...işte ‘nasıl koruyorsunuz?’ Diye. Mesela yaz sıcağında katiyen buzlu su içmiyorum. Çünkü anında ertesi günü göremeyebiliyor o ses. Hep ılık su içiyorum, ılık sıvılar tüketerek koruyorum sesimi. Bir de şöyle bir şey söyleyeceğim: Gülhatmini kaynatarak içine bir kesme şeker atarak bu bitkisel takviye ile sesimi biraz daha yumuşatabiliyorum ve diğer meslektaşlarıma da bu tavsiyede bulunmak istiyorum. Aynı zamanda Kebabiye diye bir bitki var Aktarlarda Kebabiye'yi de çay gibi böyle demleyip 10 dakika bekletirseniz sesi koruma noktasında hakikaten çok güzel, özel bir etki bırakıyor.

Yaptığın işler arasında en çok hangisini seviyorsun diye sorsam ne cevap verirsin?

Herkes gibi benimde hayatta bir duruşum var. Ne iş yaparsam yapayım insan odaklı gidiyorum. Önce insanları düşünüyorum. Hani kendim bu işi çok iyi yapıyorum değil, tamamen karşıdaki insanın kalbine nasıl hitap edebilirim? Gönlünü nasıl kırmadan davranabilirim? Çünkü benim için hassas nokta; doğru iletişim kurmak. Bu şekilde insanların gözünde iyi bir yer edindim. Öyle söyleyeyim. Yaptığım işlerin hepsi birbirinden güzel meslek dalları. Keyif aldığın hangisi diye sorarsan, Aliağa Petkimspor maçlarını sunarken gerçekten çok büyük keyif alıyorum. Taraftarla bütünleşmek, onları havaya sokmak, ateşlemek çok keyifli. Radyoculuk ise çok profesyonel bir alan. Radyoda sen dört duvarın arasında tek başına konuşuyorsun. Tek başına sorular soruyorsun. Yanıtlıyorsun. Soruyu sorup ‘cevap sizde’ dediğiniz zaman cevap gelmiyor aslında. Kendi kendine konuşmak gibi. Sokak jargonunda bize ‘deli’ diyorlar bu durumla ilgili. Mesela ‘kendi kendinize konuşuyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, sıkılmıyor musunuz?’ Diye soruyorlar. Zor bir meslek. İşin içine üretmek giriyor. Kafa sürekli çalışıyor ama bir o kadar da güzel bir duygu. Dinleyiciden çok güzel geri dönüşler alıyorsun. Bu da her şeye değiyor. Yaptığım her işin kendine has güzel ve farklı tarafları var.

Bu soruya yanıt veremiyorsun o zaman.

Yani şöyle mesela seslendirme üzerine de örneğin reklamları okurken ayrı 4-5 karaktere bürünebiliyorum. Bu benim için çok farklı bir duygu. Bunun dışında kısa film dublajı yapmıştım. İspanya’da ödül aldık. Bu benim için bir gurur kaynağı. O filmde bir sivil polisi seslendirmiştim.Filmin adı JUSTİCE. En duygusal andı benim için.

Hepsinin ayrı bir yeri ayrı bir keyfi var diyorsun o zaman.

Kesinlikle.

Radyoculuğun mektebi TRT. Bünyesinden sektöre yön vermiş, sayısız ünlü isimler çıkarmış, kendine has bir kültürü, geleneği olan köklü bir kuruluş. Sen TRT İzmir Radyosu’nda sabah kuşağında program yapıyorsun. TRT gibi bir kuruluşta çalışmak nasıl bir duygu?

TRT çok disiplinli bir kurum. Aslında başlı başına bir okul. Bu kuruma yeni giren bir kişi hemen ‘Ben oldum’ dememeli. Her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. Koridorda tecrübeli bir radyocuya denk geliyorsunuz size bir öğüt veriyor mesela o öğüt yıllarca sizin gelişiminizi sağlıyor. Radyoculuğa 20-30 senesini vermiş örneğin Hakan URGANCI, Füsun ÜNSAL, Deniz NOONAN gibi çok tecrübeli isimlerden kaliteli teknikler öneriler duymak fazla iyi. Çok kaliteli isimlerden oluşan bir kurum. Bu nedenle çok mutluyum.TRT’de olmak TRT’nin bir parçası olmak çok güzel. Geri dönüş konusunda da çok güzel ve farklı duygular yaşatıyor bana. Eskiden yerel radyoculuk yaparken sadece o çevreden geri dönüşler oluyordu. TRT sayesinde ise Türkiye’nin her yanından, yurt dışından bile güzel yorumlar, geri dönüşler alıyorum. Bu da çok farklı ve güzel bir duygu.

Genel olarak fazla kitap okuduğumuzdan bahsederiz ama yapılan araştırmalarda kitap okuma oranının çok da yüksek olmadığı oranı ortaya da çıkıyor. Sesli kitap diye sektör var artık. Sen kitap seslendirmesi yaptığını söylemiştin. Kitap seslendirmek nasıl bir konu? Hangi kitapları seslendirdin? Seslendirdiğin kitapları nereden dinleyebiliriz?

Kitapla ilgili hemen şu öneriyle başlıyorum: Kitap okumak bazı kişilere sıkıcı gelebilir. Bu çok çok normal bir şey. Yani adamın gözü bozuktur, iki sayfa sonra uykusu gelir. Bu çok normal. Ama şöyle bir şey var. Hiçbir kitabı kapağına bakarak ya da arkasında yazılanlara bakarak okumamak lazım. İçine girdiğiniz, okumaya başladığınız zaman gerçekten o kitap çok büyük gözükse de küçülebiliyor. O dünyaya girince gerçekten o dünyada koşmak istiyorsun. Hatta o sayfaların arasında depar atıyorsun. Seslendirdiğim kitaplara gelince Barış Muslu'nun çok popüler olan bir kitabı vardı. ‘Beynine Format At’ kitabı bunu seslendirdim. Hemen sonrasında. Ahmet Şerif İzgören'in ‘Dikkat Vücudum Konuşuyor’ kitabını sonrasında Jack Foster'ın ‘Fikir Nasıl Bulunur? ve Martin Ford'un ‘Robotlar'ın Yükselişi’ kitaplarını seslendirdim. Bir de John Stuart Mill’in ‘Özgürlük Üzerine’ kitabını seslendirdim.. Kitap seslendirmek nasıl bir duygu sorusuna gelecek olursak kitap seslendirmek aslında reklamlar gibi değil. Yani oradaki canlılık, heyecan yok mesela daha doğal. Yani siz içinizden nasıl kitap okuyorsunuz? Onu dışarıdan nasıl duymak istersiniz? Işte ben bu soruların cevabına göre kitap seslendiriyorum. İnsanlar doğallığa hasret kaldı.

Dinleyicinin hayal dünyasına hitaben yani.

Evet, çünkü dinleyici yapay bir seslendirmeden hoşlanmaz. Mesela aralardaki nefesleri kesmiyoruz. Bunu da bir insanın okuduğunu bilsinler diye. Kitap seslendirmek çok keyifli bir iş. İnsan'a böyle farklı farklı dünyalar farklı tatları tattırıyor. Seslendirdiğim kitaplara Apple Store ve Play Store'daki KitUP uygulamasından ulaşılabiliyor.Bu uygulamayı indirilerek cüzi bir ücret karşılığında insanlar dünyanın her tarafından sana ulaşabiliyorlar. Tabii bir detay var. Burada kitabın tamamını değil. Kitabın özeti olan 15- 20 dakika aralığında bir süre var. O süre zarfında insanlara o kitabın özünü aktarıyoruz.

Karaoke partilerinde de görüyoruz seni.

Aslında şöyle yani çeşitli mekanlarda karaoke geceleri düzenleniyor ama karaoke de sunucu normalde yok. Oldukça farklı bir format geliştirdik. Karaokenin yanında ben talk show kısmında yer almak istedim. Aslında bu bir koltuğa 3 karpuz dedik ya, işte bu dördü beşi de nasıl sığdırabilirim dediğim bir düşünce neticesinde gerçekleşti ve formatta tuttu. Karaokenin yanında bende dilim döndüğünce sunumlarımla insanları neşelendirmeye çalışıyorum.Sahnede onları ikna ediyorum. Şarkılar söyletiyorum. Keyifli bir 3 saat geçirmek için elimden geleni yapıyorum. Bu formatı da bir iki hafta denemek istemiştik ama 3 ay oldu geri dönüşler şahane.Takipçilere müjde verelim Alliaa lounge sahnesinde kış aylarında da bu etkinliği sürdüreceğim.

Klasik bir röportaj olmasın demiştim başlarken. Aliağalısın. Aykut Bayındır kimdir?

Dost canlısı, insanları çok seven,okulunu farkı bir bölümde bitiren ama ses konusunda alaylı bir şekilde eğitimlerini tamamlayan biri. Ekonomi bölümünü bitirdim. Seslendirme, radyoculuk konusunda alaylı bir şekilde ilerliyorum. Ama dışarından da bu alanla ilgili eğitimleri alarak açığı kapattım. Aykut’un genel özelliği merhametli olması. Hep güler yüzlüyüm ve insanları kırmamaya dikkat ediyorum.

Çocukluğundaki Aliağa mı? Şimdiki Aliağa mı?

Çocukluğumdaki Aliağa bana çok fazla hitap etmediği için bu konu ile ilgili yorum yapamam. Günümüz Aliağa’sına baktığımız zaman burada hayatımı sürdürdüğüm için bir çok olanak var. Benim alanımda da çok fırsat var. Özellikle yaz etkinlikleri olsun, işte kışın herhangi bir tiyatro etkinliğinde görev yapabilme durumları olabilir. Burada doğdum. Buranın çocuğu olduğum için ben şimdi günümüzdeki Aliağa şartlarından daha memnunum.

Aykut’un hayattaki hedefi, ideali ne?

Daha önce de bu soru bana sorulduğunda hedefimin ulusal bir radyoda, ulusal bir frekansta insanlara sesimi duyurmak istediğimi söylemiştim. Ama hedefimin sadece o olmadığı, herkes gibi yeni hedefler koyduğumu anladım. Hedefler, idealler büyük bir derya. Kulaç attıkça, adım attıkça yeni hedefler geliyor. Ulusal bir radyoda çalışarak o hedefimi gerçekleştirdim. Şimdi ise televizyon oyunculuğu ile ilgili bir hedefim var. Daha önce 2,5 sene bir tiyatro geçmişim olmuştu. Orada yeteneğimin olduğunu yönetmen söylemişti. Oyunculuk hedefimi gerçekleştirmek istiyorum. Sesimle insanlara seslendim bunca zaman. Televizyondan da yüzümü göstermiş olurum diyerek. Buradan da dizi-sinema oyunculuğu konusunda sektöre de bir çağrıda bulunmuş olayım .

Radyoculuğa yeni başlayan meslektaşlarına ne gibi öneriler de bulunursun?

Tezcanlı, istekli ve öğrenmeye açık olsunlar. Her bölümü bir basamak olarak görsünler. Biz de bu şekilde ilerledik.Bulunduğun konum senin tamam dediğin yer değildir. Bir sonraki basamağa tırmanmak için çabalamak gerekiyor. Yeni gelen kuşağa tavsiyem iyi insan olmaları. İyi insan olursanız kapılarınız yavaş yavaş da ansızında açılabiliyor. İyi insan olduğunuz zaman referansınız da olumlu oluyor. Sizin hakkınız da olumlu, güzel şeyler anlatılması ise daha iyi projelerde yer almanıza ön ayak olmuş oluyor. En güzel mesaj iyi insan olmaları bence. Sonrası gelir. Sağlıkları yerinde olduğu sürece para da gelir, istedikleri her şey de gerçekleşir.

Röportajlarımda son soru olarak’ Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz’ sorusunu sormaya başladım. Gayet de olumlu geri dönüşler alıyorum. Aykut’un elinde sihirli bir değnek olsaydı, ne yapmak isterdi.

Bu aslında üzerinde detaylı bir şekilde düşünülmesi gereken bir soru. Sihirli bir çubuk olsaydı. Eğitim anlamında herkesi iyi bir seviyeye getirmek isterdim. İnsanların her anlamda eşit bir seviyede olduğu, bilginin paylaşıldığı, iyiliğin kaybetmediği bir yerde dokunuş yapmak daha anlamlı olurdu .

(SERKAN SELİNGİL) 







 
Son Eklenen Haberler