4 Ağustos 2025, Pazartesi

Anadolu’nun Kadim Hikâyeleri, Mitoloji ve Kadın Temasıyla Küresel Sahnede

4 Ağustos 2025, Pazartesi 06:44

     


Yazar Gülşah Elikbank ile Festival direktörü olduğu ve bu yıl 22–30 Eylül tarihleri arasında beş şehirde (İzmir, Manisa, Aydın Efeler, İstanbul Beyoğlu, Çanakkale Troya) düzenlenecek 3.Uluslararası Mitoloji Film Festivali’ni, festivalin ülke tanıtımına katkısı, sanatın ekonomiye olan katkısını, yaratıcı endüstrilerin neden gelişmesi gerektiğini, sanatın algı yönetmedeki yerini ve ayrıca İzmir’in biraz sönük kalan kültürel yaşamı üzerine konuştuk.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Mitoloji Film Festivali, “İnsanlığın Ortak Hikâyesi” sloganıyla beş şehirde gerçekleşecek. Festivalin bu yılki teması ve kapsamı hakkında bilgi verir misiniz?

Bu yıl tema olarak Mitoloji ve Kadın seçtik. Bir yandan da Digital Oyun yarışmamız aracılığıyla Anadolu Medeniyetlerinin mitolojisine odaklandık. Festival vesilesi ile bugüne kadar konuşulmamış, dikkati yeretince çekememiş ama çok değerli hikayeleri, kahramanları gündeme getirmek istiyoruz. Bu festival Türkiye’ye ait, onu hakkıyla temsil eden bir yere otursun istiyoruz.

Festival, İzmir, Manisa, Aydın, İstanbul ve Çanakkale gibi farklı şehirlerde düzenleniyor. Bu şehirlerin seçilmesinde nasıl bir hikâye anlatmayı hedeflediniz ve bu seçimler Türkiye’nin kültürel mirasını dünyaya tanıtma açısından nasıl bir katkı sağlıyor? 

İzmir hem yaşamayı seçtiğim şehir olduğu için hem de mitolojisi, kültürel miras değerleriyle çok güçlü olduğu için başlangıç noktası olarak seçtiğimiz şehir. Fakat şehirdeki kurumların, belediye başkanlarının konuya ilgisizliği beni bazen festivali İzmir’den çekme fikrine de yaklaştırıyor. Diğer şehirler hem şehrin ilgisi, daveti hem de kültürel miras olarak öne çıkma potansiyelleri ile değerlendirildi. Troya, Anadolu’dur diyoruz her zaman. Bizim olana yüksek sesle sahip çıkmanın da bir yolu festivalimiz.

Anadolu medeniyetleri mitolojisinin festival aracılığıyla dijital oyunlar ve sinema gibi modern mecralara taşınması, Türkiye’nin küresel kültür turizmine katkısını nasıl güçlendirebilir?

Artık dünya eskisi gibi değil, hiçbir mecra eski gücünde değil ama teknolojiye uyumlanırsanız yeni dünyayı bir yerinden yakalamanız mümkün. Üstelik bu dili gençler çok iyi biliyor, ne de olsa içine doğdukları dünya bu. Gençleri de festivalde görmek, onların kendilerini içinde ait hissedecekleri bir model yaratmak istediğimiz için LUGAL Games ile işbirliği yaptık ve digital oyun yarışması açtık festivalde. Türkiye’nin kendi hikayeleri ile bir bilgisayar oyununda olması ve sonra onun beyaz perde de bizi dünyada temsil etmesi ne kadar güzel olurdu, değil mi? İşte biz bunu yapmak istiyoruz.

Sanat ve hikâye anlatıcılığı, toplumsal algının şekillenmesinde nasıl bir rol oynuyor? Günümüz dünyasında bu etki sizce daha da mı arttı?

İnsan dünyayı anlamak ve evreni anlamlandırmak için hikayelere ihtiyacı var. Bu belki de insan var olduğu günden beri değişmeyen tek şey. Sanat bu ihtiyacın estetikle buluşmuş hali ve bu yüzden ölümsüz. Sadece şekil değiştiriyor. Hollywood yıllardır algı yaratmak, kendi ülke imajlarını güçlendirmek için sanatı yumuşak bir güç olarak kullanıyor. Bu bizde geç fark edildi sadece. Önümüzde yakın tarihli bir Güney Kore örneği var, müzikle, dizileriyle, filmleriyle dünyayı etraflarında döndüdüyorlar. Bunu da çok iyi bir kültür politikası ile yaptılar elbette. Bize gereken de bu. Bizim festivalimiz bu anlamda çok etkin bir taşıyıcı.

Sizce sanatçılar sadece üretici mi olmalı, yoksa zaman zaman aktif bir ‘algı yöneticisi’ rolü de üstlenmeli mi?

Ürettikleriniz zaten bir algı yaratıyor. Sizin dünyaya bakışınız eserinize de yansıyor. Uluslararası olarak var olmak için ben kendi ülke değerlerimi yükseltmeyi seçenlerdenim. Yurtdışında katıldığım hiçbir etkinlikte ülkem adına olumsuz cümleler kurmadım, kurmam. Ama ülke içinde de doğru bildiğimi söylerim. Sanatçı zaten düşündüğünü gösteren, yansıtandır. Birçok ülke gezmiş biri olarak, şunu çok net söyletebilirim ki, ülkemiz kültürel mirası ve sahip olduğu turizm değerleri ile eşsiz. Bunu yönetmek ise bambaşka mesele. Dünyaya kendimizi yeterince anlatabildiğimizi düşünmüyorum. Kendi kültürümüze, geçmişimize sahip çıkmak bu yüzden önemli. Geçmiş olmadan gelecek de olmuyor.

İzmir, potansiyeline rağmen kültürel anlamda biraz sönük kalmakla eleştiriliyor. Siz bu tespiti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu şehri bugüne kadar yönetenlerin sürdürülebilir, kalıcı bir kültür politikası olmaması ile de ilgili. Bu tarz etkinlikleri değersiz yani oy kazanmaya etkisiz görüyor başkanlar ve danışmanları muhtemelen. Oysa bir konser yapıp meydana yüzbinler toplayabiliyorlar ve sanıyorlar ki o yüzbinler o konser sayesinde onlara oy verecek. Popülist bir yaklaşımdan öteye gitmiyor kültür etkinlikleri. Başkan değişince de her şey sıfırlanıyor. Bir konsere milyonlar harcarken bir edebiyat etkinliğine para harcamak söz konusu olunca birden tasarruf tedbirleri var, diye yanıt geliyor. İşlerine gelince, işlerine geldiği şekilde kamunun parasını kullanma hakkını doğru bulmuyorum. Liyakat sahibi insanlar kültüre dair karar alıcı pozisyonlara gelemiyor maalesef. Şehrin ileri gelen kurumsal firmaları da sadece kendi ilgi alanlarında proje üretiyor. Bu da çok kısır bir sanat alanı yaratıyor. Söylenecek çok şey var bu konuda.

İzmir’in yaratıcı endüstrilere daha fazla yatırım yapması için ne tür adımlar gerekli sizce? Belediyeler, sivil toplum ve özel sektör nasıl bir rol üstlenmeli?

Yaratıcı ensdüstrilerin ekonomiye yan katkısını fark etmeden buna yatırım yapmak zor. Yani bunlar boşa giden paralar gibi görülüyor bizde oysa uzun vadede geri dönüşü çok yüksek işler. Fakat biz biraz kısa vade düşünen bir yapıdayız. Gerçek değişimler ise hemen olmaz, zaman alır. Mesela Londra’da bir Taylor Swift konseri oldu, o hafta tüm Londra otelleri, haliyle restaurantları, müzeleri doldu. O konserin ekonomiye yan etkisini hesapladıklarında rakama inanamadılar. İzmir büyük bir potansiyele sahip. Hem coğrafi konumu, hem kültürü buna çok müsait.

Uluslararası bir kitap fuarı düzenleme fikrinizde olduğunu biliyorum. Bu konudan biraz bahsedebilir misiniz? Girişimleriniz oldu mu? Bu konu hakkında?

Evet, telif haklarının satışının yapılabildiği, uluslararası yayıncıların geldiği, ülkemizin yazarlarının dünya yazarları ile buluştuğu bir fuar hayalim var İzmir için. İzmir seçme sebebim de bahsettiğim kültürel ve coğrafi üstünlük. Gençlerimiz şehirde kalsın, burada da farklı işler yapabilsin, yaratıcı yanlarını kullanabilsinler istiyorum. Bu yüzden de farklı projeler gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. Ekim ayında Frankfurt Kitap Fuarına gideceğim, orada bu iş nasıl yapılıyor yakından gözlemlemek, öğrenmek ve bu alandaki kişilerden fikir almak için. Sonra da İtalya’da böyle bir fuar var, ona katılacağım ki işi iyice anlayayım.

İstanbul’dan kopup daha sakin, sayfiye bir yaşam kurmanız ama buna rağmen aktif üretkenliğinizi sürdürmeniz birçok kişiye ilginç geliyor. Siz bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

İzmir yaşamak için harika bir şehir. Kızımı burada büyütmek de benim için çok önemli. Artık dünyanın her şehriyle iş yapmak daha kolay. Online toplantılar, e-mail, whatsapp darken işi yönetmek mümkün. İstanbul’da yaşasam elbette sanat hayatım daha hızlı ilerlerdi ama bu da bir seçim. O hızı istemiyorum. Bir de İzmir’in benim gibi şehri seven, ona tutkuyla bağlı insanlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yıl içinde farklı şehirlerden gelen davetlere gitmek, yeni şehirler ve insanlar tanımak bana yetiyor zaten.

Bir yazar olarak, eserlerinizi yurt dışında tanıtma ve pazarlama sürecinde neler deneyimlediniz? Türk romanlarının yurt dışında daha geniş kitlelere ulaşması için ne tür stratejiler izlenmeli?

Bu konuda yıllardır çok emek veren Kalem Ajans ve ekibini anmak isterim. Dünyanın her yerine giderek, bizim adımıza arı gibi çalışıyorlar. Elbette dünyadaki birçok yayıncı da öncelikle kendi ülkesinde ünlenmiş, çok satmış veya çok farklı konulara girmiş yazarları istiyor. Ama benim de İtalyanca, Arapça, Makedonca eserlerim yayınlandı. Eminim bu alanda çalışmalar, tanıtımlar, festivaller arttıkça çevrilen eser sayısı da artacaktır. Edebiyat uzun bir yolculuk. Siz yola devam ettikçe, yolda güzel fırsatlar çıkıyor. Lakin ülkenin kültür politikası da bu fırsatları destekliyor olmalı.

Hem yazarlık, hem festivaller, hem projeler… Tüm bu yaratıcı üretim sürecinizde sizi ayakta tutan temel motivasyon nedir?

Yaşamaya devam etmek için daha iyi bir yol bilmiyor oluşum. Çalışmak, üretmek, yeni bir fikrin hayata geçmesini sağlamak, birilerine ilham vermek, yazdıklarımla bir kalbe dokunmak; hayattan geçip giderken yapılacak en asil şeyler gibi geliyor bana. Daha iyisini bulursam bir gün; onu yaparım.

(SERKAN SELİNGİL)

 







 
Son Eklenen Haberler