‘Kapılar kapansa da kelimeler yol açar’
6 Ekim 2025, Pazartesi 06:51Tweet |
Hayat bazen insanın önüne kapılar kapatır, ama o kapıların ardında bambaşka yollar açar. Sergül Gültekin’in edebiyat yolculuğu da tam olarak böyle başlamış. Tiyatro sahnesine adım atmak isterken, kalemin sessiz ama derin dünyasında kendi sahnesini kurmuş bir isim o. Onu tanıdıkça, hem kelimelerin hem de duyguların ritmiyle dans eden bir ruhun izini sürüyorsunuz. Sergül Gültekin’le, yazının iyileştirici gücünden dijital çağın yalnızlığına, öğretmen kimliğine, edebiyatın toplumsal rolünden dans tutkusuna kadar uzanan samimi bir sohbet gerçekleştirdik. İyi okumalar.
Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Bu soruyla beraber de söyleşinin henüz başındayken Sergül Gültekin’i tanıyabilir miyiz?
Merhaba Serkan bey, aslında 12 yaşımdan bu yana yazıyorum. Günlük yazarak başladım sonra şiirle devam ettim. Üniversite eğitimim için Mimar Sinan Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü’nü çok istemiştim ama açlıktan dekorları yersin diye ailem ve çevrem istemedi. Ben de filmlerdeki gibi sırtıma çantamı alıp, kapıyı çarpıp çıkamadım. Benim için ikinci seçenek 12 yaşımdan beri içinde bulunduğum kitaplar ve şiirdi yani edebiyattı. Ben de edebiyat bölümünde okudum. Sınava gireceğim yıl annem beyin kanaması geçirdi ve hiç hazırlanmadan sınava girdim, çok şükür annem iyileşti. 4 yıllık edebiyat eğitiminin ardından 1 yıl da pedagojik formasyon eğitimi aldım. Özel eğitim kurumlarında ve devlet eğitim kurumlarında Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği yaptım. Liseden anlaştığım arkadaşım ile 10 yıllık bir flörtün ardından evlendim ve canım oğlum İltuğ Aras dünyaya geldi. Kendisi şimdi 15 yaşında bir delikanlı oldu, benim en iyi arkadaşım. 10 yıllık evlilikten sonra boşanınca 3 yıl yaşadığım Şanghay’dan ülkeme döndüm ve Ankara’ya geldim. 5 yıldır da Ankara’da yaşıyoruz. Aslında annem ve babam Bulgaristan göçmeni. Rusçuk ve Aydos şehirlerinden gelmiş atalarımız, beni küçükken katıksız muhacir diyerek severlerdi. Zaman geçtikçe şiirleri, deneme ve öyküler takip etti. Bir de küçükken oğluma doğaçlama anlattığım hikayeleri kitap haline getirdim, aslında o çocuk kitabı Aras için yazılan bir kitaptı.
İç dünyamda ise karışık bir yapıya sahibim. Uzun yıllardır depresyonla sessizce mücadele ettim. Artık kendisine alıştım, geldiğinde onu bir misafir gibi ağırlayıp sonra yolcu ediyorum. Dansı çok severim ve güzel dans ettiğimi söylerler, özellikle Latin danslarını ve Rock Blues tarzı müziklerde dans etmeyi seviyorum. Doğaya aşığım. Ağaçların anlamı benim için çok özel. Eğlenceli, esprili, enerjik bir yanım olmakla beraber günlerce odamdan çıkmadığım ve durgunlaşan bir ruh halim de oluyor. Çok konuşkan birisi değilimdir genellikle dinlerim. Sanırım ben de yazarak konuşuyorum.
Türk edebiyatında son yıllarda kadın yazarların duygusal ve bireysel hikayelere odaklanan eserleri dikkat çekiyor. Sizce ‘Bütünsüz Parçalar’ veya ‘Kuşlar Uyuyunca’ gibi eserleriniz, bu yeni dalgada nasıl bir yer ediniyor? Kendinizi bu akımın içinde mi görüyorsunuz yoksa daha bireysel bir yolda mısınız?
Tam olarak bu yeni dalgada yer alıyorum diyebilirim. Benim eserlerimin çoğunda duygusal ve bireysel hikayeler var. Öykülerimdeki her şeyi ben yaşamadım tabii ki kurmaca ve başka insanlardan esinlendiğim öyküler de var. Bazıları da benim hikayemi anlatıyor. Ama şöyle bir fark var, ben ekonomik ve sosyal dengesizliğe, toplumsal sorunlara da öykülerimde yer veriyorum. Yine evrensel değerler, doğanın biricik yaşam kaynağımız olduğu gibi konular da öykülerimde yer alıyor. Hatta İnsanlık Halleri adlı deneme kitabımda felsefi ve psikolojik birçok konudan bahsettim. Bunun dışında çoğunlukla duygusal ve bireysel hikayelerden oluşuyor.
Eserlerinizde sıkça işlenen kayıp ve yalnızlık temaları, modern insanın dijital çağdaki yalnızlığına da dokunuyor. Sizce okuyucular, bu temaları kendi hayatlarında nasıl bir aynada görüyor? Kitaplarınızın “iyileştirici” bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Kayıp ve yalnızlık duygularının insanca olduğunu düşünüyorum. Neredeyse tüm insanlar bu duyguları yaşamıştır. En güzel anlar bile anı olduğunda bazen canımızı yakabiliyor. Bu hayatta herkes bir şeyi kaybediyor. Annesini, babasını, aşkını, eşini, çocuğunu, arkadaşını, Tanrı’yı, inancını, kendisine ait güzel huyları, yaşama sevincini… Kayıplarımız öyle çeşitli ki ve benim de hayatımda çok acı kayıplarım oldu. Yalnızlık konusunda ise Şanghay’da yaşadığım yıllarda zorunlu yalnızlığı yaşadım. Bunun aksine seçilmiş yalnızlığı yaşadığım dönemlerim de oldu. İkisinin acısı da o kadar farklı ki. Bir de kalabalıklar arasındaki yalnızlık hissi var. Kafa dengini bulamamak, anlaşılmamak duygusu bence bunun en önemli nedenlerinden. Ben artık bağlanmak değil bağ kurmaya çalışıyorum. Bağlandığım şeyler hep bana acı olarak geri döndü. Bağ kurmak, insanın kendisini de unutmadığı daha sağlıklı bir ilişki şekli. Dijital çağ insanda hep olan kayıp ve yalnızlık duygularını bence arttırdı. Teknolojiyi konfor için ya da oyalanmak için kullandığımızda bu insanlara insan olduklarını bile unutturabilir. Bir robota dönüşebiliriz hem de acıyı hisseden bir robot. Duyu organlarımızı kullanmamız çok önemli. Koklamak, dokunmak, tatmak… Bunlar bizi insan yapan duygulardır. Teknoloji ile birlikte hepimiz odalarımızda sanal bağlarla hem sevdiklerimizden hem de kendimizden uzaklaştık. Çoğu zaman kendimize bile yalan söylemeye başladık. İnsanlar artık sosyal medyada hüzünlü bir fotoğrafa bile dayanamıyorlar. Renkli denilen lüks yaşamlar, mümkün olmayan sürekli mutlu olan insanların sosyal medyadaki hikayeleri onaylanıp, beğeniliyor. Düşünün, hüzünlü bir fotoğrafa bile dayanamayan insanlar bir arkadaşının acısında nasıl yanında olur ya da kendisiyle nasıl yüzleşip büyüyebilir. Kontrol tamamıyla kaybolduğu gibi, hazır bilgiye karşı yeni fikirler en azından insanın sentez yapma yetisi köreliyor. Oysa insan üretken bir varlıktır ve mutsuzluk da mutluluk kadar doğaldır. Burada en önemlisi kendi dengemizi korumak.
Kitaplarımın iyileştirici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Terapi topluluğunda insanların birbirlerinin yaralarını dinlerken ortak duygular yaşadıklarını görmek onları tuhaf olma algısından çıkarıyor. Kendilerini daha az yalnız ve olağan hissediyorlar. Bir söz vardır ya her şifacı aslında yaralı bir insandır diye. Bizler de kitaplarda bize benzer yaraları gördüğümüzde aslında bir katarsis, arınma oluyor. Bence edebiyat ve sanat zaten katarsistir.
Hem edebiyat öğretmeni hem de yazar olmak nasıl bir denge gerektiriyor. Soruma ekleme yaparak devam edeyim. Bir edebiyat öğretmeni olarak sınıfta “ okuma sevgisi “ aşılamak için en çok hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Ben atanamayan bir öğretmenim. 6 yıl hem özel eğitim kurumlarında hem de devlet okullarında Edebiyat ve Türkçe öğretmenliği yaptım. Aras doğunca bakıcı deneyimlerim de pek hoş geçmeyince öğretmenliği bıraktım ve oğlumu kendim büyüttüm sonra da yurt dışına taşındık. Öğretmenliği çok seviyorum ve bazen çok özlüyorum. Ben öğretmenlik yaparken de yazıyordum ama öğretmenlik yaparken bu kadar özgür yazamıyorsunuz ya da yazdıklarınızı yayınlayamıyorsunuz. Okuma sevgisini de öğrencilerime aşıladığımı düşünüyorum. Özel eğitim kurumlarında özellikle dershanelerde bu mümkün değil, adeta bir robot gibi yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz ama devlet okullarında Nazım Hikmet’ten şiirler okuyup, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını tartışabiliyorduk. Onlara sık sık kitaplardan bahsederdim. Hep birlikte aynı kitabı okuyup, üzerine yorumlar yapardık.
Sosyal medyanın edebiyat dünyasındaki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Daha önce de dediğim gibi teknolojiyi konforumuz için kullanırsak yaşantı deneyimlerimiz de azalır, bağlarımız da kopar. Oysa edebiyat başkasına ve kendine dokunmakla ilgili. Sosyal medyanın artıları olduğu gibi eksileri de çok mesela yeni yazarlardan haberdar olmak güzel tarafı ya da seni bilgiye yönlendirmesi. Ama uyuşturucu etkisi de var. Aslında farkındalık halinde, bilinçli bir şekilde kullanmakla ilgili bir durum söz konusu.
Peki edebiyatın toplumsal değişimde oynamasını istediğiniz rol nedir?
Bu konuda iki farklı şey istiyorum. Birincisi arınma, iyileşme. Bireyden başlayarak topluma kadar genişleyen bir arınma ve iyileşme. Diğeri ise tün dünyada bir farkındalık hali ve uyanış. Bizi farklı kavramlarla ayrıştırarak ve yoksullaştırarak sesimizi çıkarmadan yönetmek isteyenlere karşı uyanık kalmak ve onların haksızlıkları karşısında birlik içinde eylemde olmak. Bütün o ist’lere ve kavramlara karşı aslında hepimizin isteğinin “ insanca yaşamak “ olması gerektiğine inanıyorum. Bu insanca yaşamayı her anlamda düşünebiliriz, ekonomik ve sosyal bütün konularda. Biricik doğanın da aslında bize insani duygularımızı hatırlatan çok önemli bir konu olması da bunun içinde.
Bir yazar olarak “ Sergül Gültekin “ ismi okur için hangi temalarla eşleşsin istersiniz?
Aslında benim çok kırılgan bir tarafım olmakla birlikte mücadeleci, devrimci bir tarafım da var. Mesela Ferhan Şensoy’a seslenerek “Kelebek kanadında çekiç dövülür mü Ferhan abi’’ diyen de benim.
Kuşlar Uyanınca adlı şiir kitabımda “ Dörtnala” şiirimde
“Altın suyuna batırılmış
Hamam böcekleri ve yavşaklar
İçindeki atları ehlileştirebiliyorsa
Neye yarıyor asilliğin...’’ Diye başlayan şiiri de yazan benim. Bütün yaralarıma rağmen bir temadan öte iyi gelmek ve haksızlıklara karşı insanların farkındalık geliştirmesini isterim.
Bir karakterinizle kahve içme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu?
Kısa bir roman yani Novella denemem oldu. Diğer kitaplarıma nazaran ilk denemem olduğu için eksik olan yerleri olabilir ama ben o romanı seviyorum. “ Lütfen Beni Yarım Bırak “ adlı Novellamdaki Onur ile kahve içmek isterdim.
Şu anda çalıştığınız yeni bir proje, roman ya da deneme var mı? Varsa ip ucu verebilir misiniz?
Bir deneme kitabı projem vardı. Kalın bir defter yazdım ve denemeler için epey kitap okuyup, araştırma yaptım. Her konu için konuyla ilgili kitaplar okudum. Ama sonuç içime sinmedi. Yeni her yazılan, kitap olmaz. Bu projeyi şimdilik bir kenara kaldırdım. Yine öyküler yazmaya başladım. Kitabın adını belirledim, hala da yazmaya devam ediyorum. Yine diğer öykülerimdeki temalar var ama her kitapta yazdıklarımın biraz daha içime sindiğini fark ediyorum. Bir şiir kitabı daha yayınlamak istiyorum. Şiire biraz ara verdim halbuki benim özüm şiir. Daha çok şiir yazmak istiyorum. Bunların dışında dergilere yazı yazıyorum. Düzenli olarak bir gazetede köşe yazarlığı yapmak da isterim.
Klasikleşen bir sorum var onu size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünyada ya da hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz?
Dünyada değiştirmek istediğim şey ekonomik ve sosyal dengesizliğin son bulması olurdu. Çünkü birçok konunun ekonomi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. İnsanlar yoksullaştıkça haksızlıklar ve eşitsizlikler karşısında daha güçsüz ve sessiz oluyorlar. Kendi hayatımda ise 4 yaşıma dönmek ve bale eğitimi almak isterdim. Doğuştan gelen bu üstün yeteneğimin çöp olmasını istemezdim. Dans etmek isterdim, yani tutkumla geçinmek ve yaşamak.
(SERKAN SELİNGİL)

İYİ Parti İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı

Hayat bazen insanın önüne kapılar kapatır, ama o kapıların ardında bambaşka

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Aliağa’ya gelerek

Aliağa’da, Demokrasi ve Kültür Derneği kuruldu. Dernek başkanı Sabahattin

AK Parti İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı, İzmir’deki

Aliağa Gemi Geri Dönüşüm Tesisleri'nde meydana gelen iş kazasında,

İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, İzmir'deki

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, eski tip sürücü belgelerinin

AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı, CHP’den AK Parti’ye geçişlerin

Aliağa Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Aliağa Belediyesi Arama

Türkiye’nin en gözde tatil merkezlerinden biri olan Bodrum, masmavi

Laboratuvar pırlantaları, doğal taşların sahip olduğu parlaklığı ve zarafeti sürdürülebilir

Aliağa’da bir veli tarafından darbedilen öğretmen için meslektaşları

Aliağa Petkimspor, Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi’nin 1.haftasında

Nesine 2. Lig Kırmızı Grup 6. haftasında Aliağaspor FK, deplasmanda karşılaştığı Somaspor’u

AK Parti İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı, ilçe ziyaretleri kapsamında Aliağa’da

İZBETON ekipleri, Aliağa Helvacı Mahallesi Sanayi Bölgesi Caddesi’nde asfalt

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Yeni Şakran’daki kanalizasyon

CHP Aliağa İlçe Başkan Adayı Barış Eroğlu, ilçe kongresi öncesinde

ALOSBİ ile İzmir Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirilen

DEM Parti Aliağa İlçe Başkanlığı, barış, eşitlik ve demokrasi taleplerini duyurmak

Aliağa’nın tanınmış esnafından Erkan Coşkun, Ağapark’ta hizmete giren

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Oruç Baba İnan, Aliağa’daki sanayi

Motosiklet dünyasında, markaların önemi kadar sahip olunan motosikletlerin

İkinci el araç almak, çoğu zaman kullanıcılar için zorlayıcı

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın, Yeni Şakran’ın kanalizasyon projesi

AK Parti İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı, Serkan Acar’ın

İzmir Büyükşehir Belediyesi haziran ve temmuz aylarındaki orman yangınlarından

TFF 2. Lig Kırmızı Grup’un 5. Hafta mücadelesinde Aliağaspor FK, evinde

Jetonlu oyun makineleri, hem gençler hem de yetişkinler arasında yıllardır