11 Ağustos 2025, Pazartesi

‘Yalnızlık herkes için bir yaratım alanı olmak zorunda değil’

11 Ağustos 2025, Pazartesi 06:39

     


‘Baştan’ adlı öyküsüyle 2021’de Çukurova Öykü Ödülü’ne,  2024’te ise  ‘Nergis Zamanı’ adlı romanıyla Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’ne layık görülen Yazar Zeynep Paftalı ile sanat ve edebiyat ve üzerine konuştuk. İyi okumalar.

Hem sahne hem edebiyat geçmişiniz var. Hangisi sizi daha fazla “kendiniz” hissettiriyor? Bu soru aracılığıyla da söyleşinin başındayken sizi tanıyabilir miyiz diye sormak istiyorum.

Ben müzik eğitimime 9 yaşında başladım. İlkokuldan sonra konservatuvarın sınavlarını kazandım; Sanatta Yeterlik (Doktora) programından mezun olup eğitimimi tamamladım. Uzun yıllar Türkiye’de ve yurtdışında klasik müzik konserleri verdim.

Kariyerime müzisyen olarak başlamış olsam da çok kitap okunan bir evde büyüdüğümden, edebiyat küçük yaşlardan itibaren hep hayatımdaydı. Okula başlamadan önce babamın bana ezberinden anlattığı/okuduğu öykü ve şiirlerle içime işledi; okuma yazmayı öğrenmemle bana yeni dünyaları sundu. Lise yıllarından itibaren edebiyat hayatımdaki yerini arttırdı. Üniversitede ilk öykülerimi yazmam ile bugüne kadar evrildi.

Müziği ve edebiyatı birbirinden ayırmam çok zor ama hayatımın aktif müzisyenlik kısmı bitti. Bana yaratıcılık açısından tanıdığı özgürlük nedeniyle şu anda kendimi en iyi hissettiğim yer edebiyat.

Nergis Zamanı’ndaki Kadın karakter, yalnız kalmak ve üretmek istiyor. Günümüz dünyasında yalnızlık hâlâ bir yaratım alanı olabilir mi, yoksa bir lüks mü?

Nergis Zamanı’ndaki Kadın’ın ruhsal durumu karmaşık, üretememe çemberine hapsolup kalmış. Bunu kırabilmek için de kendi hayatından uzaklaşıp yalnız kalmak istiyor.

Yalnızlık herkes için bir yaratım alanı olmak zorunda değil. Bazıları üretebilmek için kalabalıklara da ihtiyaç duyabilir; çok farklı şartlarda çalışabilen ve üretebilen insanlar var. Diğer yandan, günümüz hayatının bizi hep daha hızlı yaşamaya ve zamanımızı doldurmaya ittiği aşikâr. Belki en önemlisi, bu doluluk içinde bile kendimize yaratacak alan sağlayabilmemizdir.

İlk öykü kitabınız “12”de, kahramanların psikolojisini zorlayan durumlar işleniyor. Bu öykülerdeki karakterlerin karşılaştığı çatışmalar, sizin gözlemlediğiniz toplumsal ya da bireysel gerçekliklerden mi türedi, yoksa tamamen kurgusal mı?

İkisi de. Benim için kurguyla gerçek hayat arasında büyük uçurumlar yok. Zaten gerçekliğe en uzakmış gibi görünen edebiyat türlerinde bile temeller hep hayata, insan psikolojisine ve ilişkilere dayanıyor. Bu yüzden 12 adlı öykü kitabımda da bazı hikâyeler bizim bildiğimiz dünyadan uzakmış gibi görünseler de aslında temelinde insan psikolojisini ve ilişkilerini anlatıyorlar.

Manzara fotoğrafçılığıyla ilgilendiğinizi biliyoruz. Fotoğraf ile edebiyat arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Bakmak mı yazmak mı sizce daha fazla derinlik gerektiriyor?

Son on yıldır eşim Vieri Bottazzini’yle dünyanın farklı yerlerinde manzara fotoğrafçılığı atölyeleri düzenliyoruz. Atölyelerimizin eğitmeni o, ben işin daha çok organizasyon kısmından sorumluyum. Yıllardır onun sayesinde sadece manzara fotoğrafçılığı değil, fotoğrafçılığın diğer alanları hakkında da çok şey öğrendim.

Bence yaratım aşamasında sanatın her dalı, diğer dalları destekliyor. Bakmanın, dinlemenin, okumanın ve yazmanın her biri, bilinçle yapıldıkları sürece çok derin tecrübeler. Yazabilmek için edebiyat üstüne çalışmak, okumak ve tekniği öğrenmek mutlaka önemli tabii ama bunula beraber benim için en gereklisi, kültürün ve sanatın diğer dallarıyla da dolabilmek.

2021’de Çukurova Öykü Ödülü’ne, 2024’te ise Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’ne layık görüldünüz. Bu ödüller sizin için ne anlam ifade ediyor?

Günümüzde yeni yazarların seslerini duyurmaları ve kitaplarını yayımlatmaları hala çok zor; özellikle de geleneksel yayıncılık yöntemleriyle. Zaman zaman, yazarın bir kitabını yayımlatabilmek için beş-on yıl uğraşması gerekebiliyor ve bu uğraşısı sırasında dosyasını gönderdiği yerlerden, yazarı geliştirmeye yönelik cevaplar alması çoğunlukla mümkün olmuyor.

Benim tecrübeme göre yarışmalar, karanlıkta ilerleyen yazarların bir nebze de olsa önünü görmesini sağlayan kıvılcımlar. Bugüne kadar yazdıklarıma verilen 2016 Pan Yayıncılık Öykü Ödülü, 2021 Çukurova Öykü Ödülü ve son olarak da 2024 Turgut Özakman İlk Roman Ödülü, yazar olarak ilerlemem için beni destekleyen ve yolumu bir süreliğine de olsa aydınlatan anlar oldular. Bu yüzden benim için çok değerliler.

Eğer yazdığınız bir karakterle bir gün geçirmek zorunda olsaydınız, bu kim olurdu?

Ben yazdığım karakterlerle sadece bir gün değil, çok uzun zaman geçiriyorum. Genellikle yazmaya başlamadan önce, hikâyenin kritik noktalarını kafamda kuruyorum; karakterleri yazıya geçirmeden çok önce oluşturmaya başlıyorum. Dolayısıyla karakterlerle öykü yazarken haftalar, roman yazarkense yıllar geçiriyorum. Şimdiye kadar her biriyle geçirdiğim zamandan çok keyif aldım.

Önümüzdeki dönemde yeni bir öykü ya da roman projeniz var mı? Varsa biraz ipucu verir misiniz?

Hazırda bekleyen iki roman dosyam, bir de öykü dosyam var. Romanlardan biri tek bir karakterden yola çıkıp bireyin psikolojisine yoğunlaşırken, diğeri çok karakterli ve distopik bir roman. Öykü dosyamsa müzik teması etrafında toplanan, tekinsiz öyküleri içeriyor. Bunların dışında son birkaç senedir yeni bir roman üstüne düşünüp duruyorum. Henüz şema aşamasında, hala romanın yapısal kısmıyla uğraşıyorum. Yakında yazmaya başlayabileceğimi umuyorum.

Klasikleşen bir sorum var onu size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünyada ya da hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz?

Maalesef sorunlarımız için sihirli çözümler yok ve dünyanın bugünkü gidişatında değişmesi gereken çok şey var. Gerekli değişimlerin yapılabilmesi için sihirle gerçekleşecek çözümleri beklemek yerine, insanlarda daha çok sorun çözme isteği ve çabalama arzusu olmasını dilerim.

(SERKAN SELİNGİL) 

 

 

 

 

 

 







 
Son Eklenen Haberler