İki kalem, tek tını
29 Eylül 2025, Pazartesi 06:32Tweet |
Günümüz edebiyatında türler arasındaki sınırları kaldıran ve okuru duygusal-düşünsel bir yolculuğa davet eden bir eserle karşı karşıyayız: Arşe Duo. Kitap, Gönül Demircioğlu’nun düzyazı şiirleri ile Turhan Yıldırım’ın küçürek öykülerini yan yana getiriyor. Önce şiirler yazıldı, ardından öyküler bu şiirlerin çağrışımlarıyla şekillendi. Kelimelerin sınırları kalktı, anlamlar iç içe geçti. Arşe Duo, okura hem bir şiir deneyimi hem de keskin öykü perspektifi sunuyor. Bu söyleşide, iki yazarla hem kitabın oluşum sürecini hem de edebiyat anlayışlarını konuştuk.
Arşe Duo'nun fikri ilk nasıl doğdu diye söyleşimize başlayalım ve ekleyeyim; Arşe Duo, geleneksel anlatı kalıplarını aşıyor. Sizce edebiyatın sınırlarını zorlamak neden önemli?
Gönül Demircioğlu: Bir şiirimi Turhan Yıldırım’a gönderdikten sonra, kendisi çağrışımının çok kuvvetli geldiğini söyleyerek Çığlıkta Arşe’nin dışında bıraktığım, muhtemelen de yayımlanmadan kalacağını düşündüğüm şiirleri istedi benden. Ortaya ne gibi bir çalışma çıkacağını merak ettim ve gönderdim. Ardından öykülerini yazmasıyla Arşe Duo’da hem atıl durumda bekleyen şiirler hem de onlardan çağrışımla doğan öyküler can bulmuş oldu. Turhan Yıldırım’ın öyküleri de benim şiirlerim de geleneksel olandan beslense de ayağını kalıplardan dışarıya çıkarmadan duramayan metinler. Bunun sebebi benim uçurtma uçurmak adını verdiğim yazma yöntemi. Uçurtmanın uçabilmesi için gerekli olan kadim bilgi gelenekselden alınır. Ancak hangi renk olacağı, ipinin ne uzunlukta olacağı, gökyüzüne nerede, hangi rüzgârla salınacağının hükmü metnin yazarındadır. Ne kadar ipin ucunu tutması gerekse de gökyüzünde salınması için bıraktığı irili ufaklı alanda ona özel sıçrayacaktır. Tıpkı piyano üzerinde bir uçtan diğer uca gidip gelen parmaklar gibi. Buradan sonra geriye kalansa ezgiye kulak verip bütüne bakmaktır. Bana göre bağlam, zemin demek değil. Ayakları kesilen metnin de bağlamı bulunur, mesele görmek meselesidir. Zorlamaksa kalıpların içine esir olmak. Yüzme bilen kendini denizin dalgalarına bırakır, suyun üzerinde nasıl duracağını bildiği için bundan korkmaz. Korkan ayaklarıyla sık sık yeri yoklar ve sığ sularda kalır. Oysa uçurtmanın ipini kavrayıp akışı, salınışı ona bıraktığında hem zorlamamış, hem de kalıplara sıkışmamış olur.
Turhan Yıldırım: Gönül Demircioğlu’yla yazdığımız metinler üzerinden fikir alışverişinde bulunuyoruz. “Yanıcı Madde” adlı şiirini bana gönderdikten sonra, “Madde Yakıcıdır Dikkat” öyküm hızlıca doğdu. Akabinde gelen “Sıfır Taraması” şiiri için de “3 2 1” öyküsü geldi. Bundan hareketle kendisinden Çığlıkta Arşe kitabının dışında kalmış ne kadar şiiri varsa bana göndermesini istedim. Sağ olsun beni kırmadı ve elindeki tüm metinleri iletti. Devamıysa benim için canhıraş bir yazma yolculuğuydu. Birkaç ay içerisinde 33 öykü ortaya çıktı.
Edebiyatın sınırlarını zorlamanın hatta aşmanın önemi, yazarın ya da şairin zihninin yapısında saklıdır. Var olanla yetinmeyen, hep daha fazlasını isteyip kaideleri yıkmaktan hoşlanan kalemler için sınırları ortadan kaldırmak önemlidir. Elbette bu demek değildir ki ortaya çıkan metinler yaşamın gerçekliğinden bahsetmeyecek, bağlamsız kalacak. Düzyazının sınır uçlarında yer alan bu eseri meydana getirirken zihnimizdeki çatışmaları, meseleleri de metinlerimize yansıttık. Bundandır ki Arşe Duo bir yanıyla deneysel ama öte yanıyla da gerçekliğe dokunan bir kitaptır.
Biriniz şiirden, diğeriniz öyküden geliyorsunuz. İki farklı türün sınırlarını kaldırmak sizin için zorlayıcı oldu mu?
G.D.: Zorlayıcı olmadı. Çünkü türler, sınıflar, kataloglar, kümeler bizlerin onlara yüklediği anlamlarla var. İkimiz de en iyi bildiğimiz şeyi yaptık. Dolayısıyla yolda bir zorluk yaşamadık, dosya bittiğinde yeni bir tını duyduk biz de herkes gibi, hepsi bu.
T.Y.: Kesinlikle zorlamadı. Çünkü çalışma yöntemimiz şiirlerden ilhamla öykülerin yazılması şeklindeydi. Öyküler bir bakıma şiirlerden doğduğu için birbirleriyle konuşan metinler ortaya çıktı. Kitabımızda şiir, öykünün yaratımına neden oldu. Öyküyse şiiri tamamladı.
İkiniz de “kısalık” üzerine çalışıyorsunuz: biri yoğun şiirle, diğeri minimal öyküyle. Bu tercihin sebebi nedir? Hayatın hızına bir cevap mı, yoksa edebiyatla kurduğunuz özel bir bağ mı?
G.D.: Şiirim için konuşacak olursam kısalık üzerine bir iddiam yok. Mısralarımı alt alta yazmadığım için şiirimin görüntüsü kısa hissi yaratsa da, çoğunlukla kelime sayıları ile değerlendirildiğinde uzun şiirler meydana geliyor. Onların kaç sözcükten oluştuğunu ben de ancak bittiğinde görebiliyorum. Bağlam nerede tamamlanırsa perdeyi çekiyorum. Şiirde uzun ya da kısalığa takılan biri değilim. Kelime sayısı fazla olup hiçbir şey çağrıştırmayan şiirler de oluyor, az olup çok şey çağrıştıran da; şiirin uzunluğu ve kısalığı şiiri okuduktan sonra bıraktığı çağrışımsal hazza, etkiye dayanıyor diye düşünüyorum. Benim için anlam zenginliği mühim, mısralarda çokanlamlılığı değerli buluyorum, bunlar da yoğun şiiri beraberinde getirmiş oluyor.
T.Y.: Minimal öykü ifadesi türün önde gelen ismi Ferit Edgü’den geliyor ve minimum kelimeyle kalem oynatabilmeye işaret ediyor. Arşe Duo’daki öykülerse küçürek öykü kavramına daha uygun. 80 sözcüklük öyküyle 300 kelimelik öykü aynı kitapta buluştu. 700 kelimelik bir öyküyle 70 kelimelik olanı kaleme almak birbirinden farklı yazma mekaniğine dayanıyor. Birinde kısa film çekerken diğerinde fotoğrafı anlatıyorsunuz. Her ikisini kaleme alırken de son derece zevk alıyorum. Benim açımdan biri diğerinden daha üstün değil ama gönlüm her zaman küçüreklerden yana. Sorunuzun bendeki yanıtını, kurmacayla kurduğum özel bir ilişki şeklidir, diye verebilirim.
Ortak yazarlıkta egolar nasıl törpüleniyor? Birbirinizi tamamlamak kolay mıydı?
G.D.: Bana göre şiirle öykünün yan yana gelişi, iki farklı biçimden yeni bir diyalog üretti. Şiirin yoğunluğu ve öykünün meselesi aynı nehrin içinde birbirine katıştı. Bu durumda biz de benlikten çok ortak bilincin izini sürdük. Turhan Yıldırım zaten tüm bunlardan bağımsız öykülerinde kendimi bulduğum bir yazar. Böyle çalışan bir zihinle ego çatışması yaşamam pek mümkün değildi. Yanı sıra ego, dinlemeyi öğrendiğinde çatışmayı değil üretimi tetikler. Bu gerçekleştiğinde de döngü birbirini tamamlar. Tıpkı öykünün sinemayı, sinemanın şiiri, şiirin resimi etkilemesi ve ondan etkilenmesi gibi. Arşe Duo’da şiir öykünün ritmini daha da inceltti. Öyküyse şiirin suskunluğuna kendince bir giysi biçti. Böylece bireysel seslerden daha güçlü olan ortak bir söylem meydana getirmiş olduk.
T.Y.: Kitaptaki ortağım Gönül Demircioğlu, yazar zihni olarak akrabalık kurduğum bir isim. Bundan dolayı herhangi bir ego çatışmamız olmadı. Kendisinin şiirlerini çok özel buluyorum ve zaten bu da bana öyküleri rahat şekilde yazmamı getirdi. Elimde o kadar iyi metinler vardı ki kolaylıkla üzerlerine yoğunlaşıp küçüreklerimi meydana getirdim.
Peki bu ortak çalışma sürecinde birbirinizden öğrendiğiniz en önemli şey neydi?
G.D.: Benim için bunun yanıtı dönüşümdü. Evrende her şey sarmal şekilde birbirine dönüşüyor. Yansılardan, uzantılardan, açılardan gözlerimi alamıyorum. Sanatın da bunlarla sentez olduğu meridyenler var, bunu tüm alt başlıkları içine katarak söylüyorum. Bunca etkime içinde şiirin öyküye etkimesini ilk kez somut biçimde, aynaya bakar gibi gördüm. Bunun benim şiirimden yola çıkarak olmasıysa elbette ayrı mutluluktu. Bunun için aracılığınızla Turhan Yıldırım’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
T.Y.: Birbirinden farklı türlerde kalem oynatan yazarların aynı paydada bir araya gelebileceklerini öğrendim.
Kitapta sıkça geçen “sözün içeriye, çekirdeğe doğru yolculuğu” ifadesi sizin için ne anlama geliyor?
G.D.: Kâinata baktığımda ne görüyorsam, içime baktığımda da yansılarını görüyorum. Benliğime yürürken insanlığa ve evrenin sırrına da yürüdüğümü düşünüyorum. Buradan yola çıkarsam, çekirdeği olmadan atom var olamazdı. Özü olmadan insan da var olamaz. İşte o öze, bilince, ruha bir sesleniş olarak bildim özelde şiiri ve genelde edebiyatı, sanatı. Bir silüetiz aslında hepimiz. Birbirimizin silüeti, yansısı ve başka bir açıdan da kelebek etkisi.
T.Y.: Sanırım, Gönül Demircioğlu’nun kitabımızda yer alan “Uzay Parçası” adlı şiirinde geçen, “Sözümüz içeri, çekirdeğine atomun,” mısrasına atıfta bulunuyorsunuz. Bu dizenin kendi tarafımdaki yansıması, bir veya birkaç fotoğraf karesi üzerinden hangi olaydan, durumdan bahsediyorsam onun özünü anlatabilmektir.
Arşe Duo’yu tek cümleyle tanımlayacak olsanız ne derdiniz?
G.D.: İki ayrı sesin etkimesiyle yeni seslere dönüşüm çağrısı.
T.Y.: Düzyazının iki sınır ucunun buluşması.
İkinizin de bireysel üretimleri var. Bu ortaklık devam edecek mi? Veya yeni türleri de dahil etmeyi düşündüğünüz başka bir proje var mı?
G.D.: Edebiyat, sonlu yaşlarımızın sonsuz yolculuğu. Onun sonsuzluğu bizde hiç ölmeyecekmişiz gibi bir üretim arzusu yaratıyor. Başka pek çok fikir doğuyor zihnimde, onları uzun uzun düşünüp pekiştiriyorum. Ama esas olan her zaman öz şiir benim için. Bu doğrultuda da şunu eklemek isterim. Hiçbir şeyi sadece yapmak için yapmadık. Ararken bulduğumuz yollardan kesişimdi Arşe Duo bizim için. Yıllarca doğuşunu ve batışını izlediğimiz güneşin, biz bir anın içindeyken yaydığı ışık, o anın atmosferini nasıl etkiler ve fotoğrafını çekme arzusu uyandırırsa, eser de bazen böyle ortaya çıkıyor. Arşe Duo böyle bir eserdi. Başka bir anın içinde Turhan Yıldırım’ın bahsettiği “Örgü Duo”yu da gördük, ışığı ve tınısı başkaydı. Şimdi düşününce diyorum ki neden olmasın, evet “Örgü Duo” da gelmeli. Onun ışığını ve tınısını da göstermeliyiz.
T.Y.: Şimdilik, “Örgü Duo” adını verdiğimiz şiirin öyküyü, öykünün de şiiri doğurduğu sarmal yapıya sahip ortak bir çalışma var aklımızda. Tabii ki her ikimizin de tekil kitap yolculukları var. Onlardan fırsat kalırsa bu projeyi de hayata geçirmek istiyoruz.
(SERKAN SELİNGİL)

AK Parti İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı, ilçe ziyaretleri kapsamında Aliağa’da

İZBETON ekipleri, Aliağa Helvacı Mahallesi Sanayi Bölgesi Caddesi’nde asfalt

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Yeni Şakran’daki kanalizasyon

CHP Aliağa İlçe Başkan Adayı Barış Eroğlu, ilçe kongresi öncesinde

ALOSBİ ile İzmir Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirilen

DEM Parti Aliağa İlçe Başkanlığı, barış, eşitlik ve demokrasi taleplerini duyurmak

Aliağa’nın tanınmış esnafından Erkan Coşkun, Ağapark’ta hizmete giren

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Oruç Baba İnan, Aliağa’daki sanayi

Motosiklet dünyasında, markaların önemi kadar sahip olunan motosikletlerin

İkinci el araç almak, çoğu zaman kullanıcılar için zorlayıcı

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın, Yeni Şakran’ın kanalizasyon projesi

AK Parti İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı, Serkan Acar’ın

İzmir Büyükşehir Belediyesi haziran ve temmuz aylarındaki orman yangınlarından

TFF 2. Lig Kırmızı Grup’un 5. Hafta mücadelesinde Aliağaspor FK, evinde

Jetonlu oyun makineleri, hem gençler hem de yetişkinler arasında yıllardır

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne

Türk edebiyatının kendine özgü sesiyle öne çıkan isimlerinden

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar, Yeni Şakran Mahallesi’nde vatandaşlarla

Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, 19 Eylül 1921′de ‘Mareşal’

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aliağa’da mahalle temizlik çalışmalarına

İMEAK DTO Aliağa Şubesi’nin Eylül ayı Olağan Meclis Toplantısı şube binasında

AK Parti İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya, İzmir’de belediyecilik hizmetlerinin

Aliağa Esnaf ve Sanatkârlar Odası ile Özel Dentora Ağız ve Diş Sağlığı

DİSK'e bağlı Devrimci Emekliler Sendikası'nın (DEV Emekli Sen) Aliağa Şubesi,

Aliağa Belediyesi’nin Yeni Şakran’daki kanalizasyon sorununa yönelik

SOCAR, MSC ile stratejik bir iş birliği anlaşması imzaladı. Bakü’de gerçekleşen

Sonbahar ve kış sezonlarının vazgeçilmez parçalarından biri olan deri

İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı, bu yıl kent genelinde

94. İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), 29 Ağustos-9 Eylül 2025 tarihleri arasında

Aliağaspor FK, Nesine 2. Lig Kırmızı Grup 4. hafta maçında deplasmanda karşılaştığı