21 Kasım 2025, Cuma

İntihar Psikolojisi ve İntihar Kurtuluş mu?

21 Kasım 2025, Cuma

     


İnsanlık Halleri - Sergül GÜLTEKİN

   “İnsanın en büyük başarısı intihar etmemiş olmaktır “ demiş Albert Camus. Eserlerinde intihar konusunu sıkça dile getiren Camus, hayatın anlamsız olduğunu kabul eder ama buna rağmen intihar fikrini onaylamaz. Belki de zoru yaşamayı seçmek ve bunu başarabildiğini hissetmek onun için itici bir güç olmuştur. “ Mutlu Ölüm ” adlı kitabında, “ Ama kimi kez yaşamak için, intihar etmekten daha çok cesaret gerekiyor “ sözü de bize bunu ispatlıyor.

   İntihar bireyin kendi yaşamını sonlandırmayı seçtiği, karmaşık ve genellikle çok katmanlı bir olgudur. İnsanlık tarihi boyunca var olan sorun, hem bireyler hem de toplumlar üzerinde derin etkiler yaratır. İntihar, sadece bir kişinin hayatını sona erdirmekle kalmaz; geride kalanlar için duygusal, psikolojik, ve sosyal açıdan derin izler bırakır. İntihar nedenleri genellikle birden fazla faktörün birleşmesiyle ortaya çıkar. Bunlar arasında psikolojik faktörler, sosyal ve ekonomik faktörler ve felsefi ve varoluşsal sorunlar vardır. Depresyon, anksiyete, bipolar bozukluk gibi ruhsal rahatsızlıklar kişinin umutsuzluk, çaresizlik ve değersizlik hislerini yoğun bir şekilde yaşamasına neden olabilir. İşsizlik, ekonomik zorluklar, ayrımcılık, yalnızlık, sosyal dışlanma gibi durumlar da bireyleri intihara sürükleyebilir. Aile içi şiddet, taciz, ve travmatik olaylar da önemli etkenlerdir. Genetik yatkınlık, serotonin dengesizliği gibi biyolojik faktörlerde intihar eğilimini etkiler. Hayatın anlamı, ölüm, özgürlük gibi derin düşünceler, bazı bireylerde ağır bir yük oluşturabiliyor. Bu tür sorulara tatmin edici cevap bulamamak, varoluşsal boşluğa yol açabiliyor.

   İntihar eden bazı ünlülere bakalım: Nilgün Marmara, Slylvia Plath, Virginia Woolf, Yukio Mishima, Ernest Hemingway, Kurt Cobain, Robin Williams, Marilyn Monroe, Stefen Zweig, Beşir Fuad, Rüştü Onur, Emir Çelebi ve liste uzar gider. Ünlülerin intihar nedenlerine baktığımızda genellikle psikolojik faktörleri görüyoruz. Tabii ki savaş baskısı, çaresizlik ve umutsuzluk da var. Ünlü olmayan halktan bireylere baktığımızda ise psikolojik etkenlere ekonomik etkenler de ekleniyor. Türkiye’de yaşanan intihar olayını hatırlatmak isterim. Yoksulluktan, kışın çocuklarını ısıtmak için fön makinesini kullanan bir anne en sonunda yaşadığı ağır ekonomik ve bunun getirdiği ruhsal çöküşe dayanamayıp intihar ediyor. Yine iş bulamayan, öğretmenlik mesleğini aldığı eğitimle yapma hakkına sahip olduğu halde atanamayan öğretmenlerin de intihar sayısı oldukça fazla. Tabii ki ekonomik etkenler de genellikle tek başına intihar nedeni değildir. Saydığımız ünlüler arasında ekonomik durumu çok iyi olan, çok iyi kariyer hayatına sahip olan insanlar da var. Ekonomik neden çok önemli etken olmakla birlikte her şey de değildir.

   Kitaplı dinlerde intihar dönemsel olarak yasaklanmış, cezalar verilmiştir. Kişi öldüyse kime ceza veriliyor diye bir soru sorabilirsiniz. Mesela batı toplumunda intihar eden kişinin yakınlarını ağır cezalara çarptırmaya kadar varan yaptırımlar uygulanmıştır. İslamiyet’te de intihar yasaklanmıştır. “ öldürmeyeceksin “ emri vardır. Bu kişinin kendi varlığı için de geçerlidir. Ben bunun birçok insan için intiharı önleyici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Maddi manevi çöküş içerisinde olan bir insan dünyadaki gereksiz acılara da dayanamayacak hale gelse de en azından ölümden sonra huzur bulmak istiyor ve intihar etmeyi tercih etmiyor.

   Halk arasında küçümseyici bir laf vardır: “ benim depresyona girecek lüksüm yok “ derler. Bu kanser hastası olup benim kemoterapiye gidecek vaktim yokla aynıdır. Hatta apandisti patlayan bir kişinin benim ameliyat olacak lüksüm yok demesi ile aynıdır. O ruhsal çöküşleri yaşayan insanların ızdıraplarını tahmin bile edemezsiniz. Kaldı ki depresyon aynı zamanda fiziksel bir rahatsızlıktır. İntihar fikrinde bence en önemli etken kişinin kendini ait hissetmediği yerde olması düşüncesidir ki bu da kişinin olmak istemediği kişi olmasına ya da olmayı istediği kişi olamayışına neden olur. Kendisini yaşayamayan kişi hem topluma yabancılaşır hem de dünyaya. Yavaş yavaş hazlarını yitirir. Dünyevi zevklerden uzaklaşır. Amaçları ve hedefleri ait olması gerektiğini düşündüğü yerde olmadığı için anlamsızlaşır. Umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılır. Bu kişi ister zengin, ister orta sınıf, ister yoksul olsun kendisini gerçekleştirecek ortamı bulamayınca, bir tiyatro sahnesi olan dünyada kendisine ait bir rol bulamaz ya da hissetmediği rolü daha fazla oynamak istemez. İşte bu sürece girdiğinde birçok psikolojik sorun da beraberinde gelir. Biyolojik olarak yatkınlığı da varsa genler aktif hale gelir. Albert Camus’nün de insan aklının dünyayı anlamaya, kavramaya yetmeyeceği konusuna katılıyorum. Ben inançlı bir insanım ve Rabbin sırlarına inanıyorum. Bu konuyu başka bir yazı da anlatırım. Konumuza dönersek  “neden intihar etmemeliyiz“ konusuna gelmek istiyorum. Birincisi zaten yaşam sonsuz değil ve zaten öleceğiz. Yaşamımız ne kadar zor olursa olsun, dünyayı tam olarak kavrayamasak da yine de bazı şeyleri yeniden anlamlandırabiliriz. Psikolojik destek alıp aynı zamanda da bu konuda kendimize yardım edebileceğimiz yolları araştırabiliriz. Bu içimizde mutlaka bir farklılık yaratacaktır. Ayrıca zaten istediğimiz zaman bu dünyadan çıkabiliriz, neden şimdi? Neden deneyimlerimizi sonuna kadar yaşamayalım? Acı ya da tatlı hiçbir şey sonsuz değildir. Hiç geçmeyecek sandığımız acılar elbet dinecektir. Dinmeyenleri biz başka şeylere dönüştürebiliriz. Mesela sanata, şiire, müziğe, paylaşmaya, başkalarına yardım etmeye, bilgiye, doğaya, inanca… dünyadan gitmek istediğin acıyı başta dinleyip çözebiliriz ama acıya teslim olmamalıyız. Bu kendinize yapacağınız en büyük zulümdür. Sen biriciksin ve değerlisin bunu içselleştir ve inan hayattaki en büyük zafer her şeye rağmen insan kalabilmektir.

   Son olarak Emile Durkheim’in intiharla ilgili şu sözlerini paylaşmak istiyorum:

   “  Çağdaş toplumlarda intihardaki olağanüstü yükseliş ile ortak bunalım aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Gönüllü ölümlerdeki bu istisnai yükseliş uygar toplumların içinde bulunduğu bunalımı, acısını ve bunun ne denli ciddi boyutlarda olduğunu göstermektedir. Bu acıları ortaya seren bir kurmacanın abarttığı ve gerçeği çarpıttığı da söylenebilir. Ama bu kendini intihar istatistiklerinde açıkça göstermektedir. Bu toplumsal üzüntü akımının ortadan kaldırmanın en iyi ve tek yöntemi: sonucu ve belirtisi olan toplumsal hastalığı en azından hafifletmektir. Bu amaca ulaşmak için, ne geçerliliği kalmış eski kuramları diriltmeye çalışmak, ne de yoktan yeni kurumlar var etmek bir yol olamaz.  Gerekli olan geçmişte var olan ve hala yeni yaşam tohumları barındıran yapıları bulup, bunların gelişmesini hızlandırmaktır. “



Yazarın Tüm Yazıları
İntihar Psikolojisi ve İntihar Kurtuluş mu? 21 Kasım 2025, Cuma
Annelik ve Kadınlık 14 Kasım 2025, Cuma
Neye Tutunacağız? 7 Kasım 2025, Cuma
Bireycilik ve Kolektivizm Sarmalı 31 Ekim 2025, Cuma
Neden kedisiz asla? 24 Ekim 2025, Cuma
Yiten İklimler ve Doğadaki Denge 17 Ekim 2025, Cuma
“Bu Kadar İnsan Yalnızken Bu Kadar İnsan Niye Yalnız? ” 10 Ekim 2025, Cuma
KORONAVİRÜS SALGINI VE ÇALIŞANLARIN İMTİHANI 17 Mart 2020, Salı
Aliağa’nın depremselliği 3 Şubat 2020, Pazartesi
ALİAĞA’NIN ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARI KARNESİ 26 Mart 2019, Salı
301 Sayısı 7839’ dan Büyük müdür? 16 Şubat 2019, Cumartesi