31 Ekim 2025, Cuma

Bireycilik ve Kolektivizm Sarmalı

31 Ekim 2025, Cuma

     


İnsanlık Halleri - Sergül GÜLTEKİN

  Birbirine iki zıt kavram mı bireycilik ve kolektivizm? Yaradılışımız ve içine doğduğumuz aile ve toplum. Bireycilik, yalnızlık değildir ve bireycilik ile kolektivizm bir denge işidir. Peki şanslı azınlık dışında çoğunluk için bu mümkün mü? Özellikle rota çoktan çizilmişse. Bu noktada bu uğurda çok mücadele etmiş bir yazar olan Tezer Özlü’nün şu sözlerini hatırlayalım:

“ Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinenlere iyi yer verdiğiniz içim. “

   Aslında burada sadece giysiler değil asıl onun altındaki ruhuna yapışan deli gömleklerinden kurtulma çabaları vardır Tezer Özlü’nün.

   Evet, rota çoktan çizilmişse dedik yani doğduğun aile ve tüm aile bireylerinin kişilik özellikleri, ruhsal durumları, travmaları, sana verdikleri ve vermedikleri, dini anlayışları…  Bununla birlikte içine doğduğun bir de toplum var. Okula başladığında eğitim sistemleri, başarı ve başarısızlık anlayışları, sonra çevrenin namus anlayışı, politik görüşleri, dini inançları ve dışlanmalar, ahlak anlayışı, medeni durumdan ne anladıkları, şefkatten, sevgiden ve güvenden ne anladıkları. Genetik mirasımız bir tarafa bir de daha biz doğmadan oluşmuş bir ortam var bize ne yapmamız gerektiğini öğreten ve inandırmaya çalışan. Henüz çocukken beynimize, bilinçaltımıza işlenenleri daha sonra kazımak hiç kolay değil.

   Toplumun başarı anlayışı bizi depresyona maruz bırakabiliyor. Peki ruhumuza çivilenen deli gömlekleri arasında etimizi yırtıp nasıl yeniden doğacağız ve kim olarak yaşamak istediğimizi seçip uygulayacağız? Kolektivizm için sadece ticari ilişkiler de diyenler var ki bu bence çok eksik bir söylem. Kolektivizm bize nasıl yaşanacağını, en fazla kim olabileceğimizi dayatıyor. Lakin şöyle bir gerçek de var, insanı bir adaya tek başına koysanız yaşayamaz, hayatta kalsa dahi yavaş yavaş bilincini ve kendisini yitirmeye başlar. Psikolojisi buna uygun yaratılmamıştır. Yani insan, bu kolektivizm denilen kavramdan bağımsız da olamaz, insanlardan soyutlanamaz yoksa onların koyduğu kurallardan değil. İnsanlar da toplumu oluşturduğu için buradan bir çıkmaza giriyor insan. Tezer Özlü, bunu cümleleriyle ve yaşadıklarıyla çok derin anlatan bir yazardır. Kendisi olmak isterken bedenine çivilenen kuralları etini yırtarak atmanın bedelini ödemiştir, belki de ödetilmiştir. Peki geriye tek bir seçenek mi kalıyor. Yani “ Ya içindesin toplumun ya da dışında. “ Hatta hayatta kalmak için, içinde kalmaya çalıştıkça yitirilen benliğin yasını ruhsal rahatsızlıklar ve antidepresanlarla mı dindirmeye çalışıyoruz?

   Teknoloji, elbet ruhumuza zarar vermiştir ama ruhumuza zarar veren çok daha derin olan bu kolektivizmin bir sarmaşık gibi ruhumuzun nefesini kesip bizi sarıp sarmalamasındandır. Özellikle diktatör rejimlerin kurduğu korku imparatorluğunda, ve adaletin yitirildiği mahkeme salonlarında gel de kendin ol! Sesini çıkar ve işini yapmaya devam et! Bizde bir atasözü vardır: “ Erken öten horozun başını keserler “ bir insanın arkasında çok güçlü kişiler, mevkiler olmadan kendi düşüncelerini yaşayıp, söylemesinin zorluğunu anlatan bir söz. Demek ki insanlık buna yüz yıllarca maruz kalmış.

   Bireycilik, Descartes’in o meşhur felsefi sözü “ düşünüyorum öyleyse varım ıyla’’ birlikte daha derin incelenmeye başladı. Aslında bireycilik “ biz “ in tiranlıklarına karşı kurulmuştur. Aydınlanma felsefesi, Ernest Cassirer’in belirttiği gibi, “ her alanda adetler, gelenek ve otoritenin iktidarına karşı “ mücadeleyi sistemleştirmişti. Yalnız burada şuna dikkat etmek gerekir. “ Biz “ in tiranlığından kaçarken “ ben “ i hedonizmin  ve narsizmin ellerine bırakmamak gerekiyor. Kişi kendisini Tanrı olarak görmemeli ya da hazların tatlı uykusunda aklını ve ruhunu geliştirmeyi unutmamalı.

   Bu konudaki çözümün şu olduğunu düşünüyorum:

   Kişinin doğduğu ailede aldığı eğitim ve ona rehberlik eden ebeveynlerin güçlü duruşu. Daha çocukken bireye saygı ve sevgi duyulursa, onun yaradılışındaki yetenekler keşfedilip beslenirse bu birey için hayattaki başarısının ilk adımı ve temeli olacaktır. Ailede güçlü bir donanımla desteklenen birey topluma karıştığında kim olduğunu unutmayacak ve kendisini yaşayabilecektir. İşte bu nedenle şanslı azınlık dedim. Keşke bu azınlık değil çoğunluk olsaydı. Bireycilik ile kolektivizm birbirine sarılması için biricik çözüm bence budur.



Yazarın Tüm Yazıları
Bireycilik ve Kolektivizm Sarmalı 31 Ekim 2025, Cuma
Neden kedisiz asla? 24 Ekim 2025, Cuma
Yiten İklimler ve Doğadaki Denge 17 Ekim 2025, Cuma
“Bu Kadar İnsan Yalnızken Bu Kadar İnsan Niye Yalnız? ” 10 Ekim 2025, Cuma
KORONAVİRÜS SALGINI VE ÇALIŞANLARIN İMTİHANI 17 Mart 2020, Salı
Aliağa’nın depremselliği 3 Şubat 2020, Pazartesi
ALİAĞA’NIN ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARI KARNESİ 26 Mart 2019, Salı
301 Sayısı 7839’ dan Büyük müdür? 16 Şubat 2019, Cumartesi