2 Kasım 2024, Cumartesi

Neslihan Altun: ‘Şiir bir risktir’

28 Ekim 2024, Pazartesi 06:40

     


‘...sabra bile alışmıştım insanlar arasında. küfre de külfete de katlanılırdı leyla…’ dizelerinin şairi Şair Neslihan Altun ile şiiri, edebiyatı, ve  "Anmadan Olmaz Düğün Çiçeklerini" kitabını konuştuk. İyi okumalar.

Şairlik yolculuğunuz nasıl başladı? İlk yazmaya başladığınız zamanki şiirlerinizle bugünkü şiirleriniz arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?

Leyla ile Mecnun dizisine arada bakıyordum. Yirmi üç yaşında olmalıyım. Dizide “Adam vurdum, belki de katilim.” diye bir cümle duydum. İlk şiirim “Denize Adam Düştü yahut Neyse”nin ilk dizesi ortaya çıkmış oldu böylece. Şiir yazmaya pek de şiirsel olmayan bir şekilde başladım yani.

İlk şiirlerimle son şiirim arasında on seneden fazla bir süre var. Şiirlerim arasında zamana bağlı bir nitelik farkı görmüyorum ben. Heves farkı görüyorum. Yazmaya başladığım ilk yıllarda daha hevesliydim. Şiirlerimde bunun yansıması var bence. Sonlara doğru şiire dair hevesim azaldı ve sanıyorum nihayet bitti. Tek bir şiir daha yazabileceğimi sanmıyorum. Yazmak da istemiyorum zaten.

Kitabınızın ismi olan "Anmadan Olmaz Düğün Çiçeklerini" oldukça metaforik ve dikkat çekici. Bu ismi seçmenizin ardındaki düşünce nedir?

Bu cümleyi bir düğünde duydum tesadüfen. Sesi hoşuma gitti. Bir şiir haline getirmek istedim.

Edebiyat dünyasında kadın şairlerin karşılaştığı zorluklar ve önyargılar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şiirle, kitapla filan ilgili süreçte kadın olduğum için belirli, ekstra bir zorluk yaşamadım ben. Şiirle ilgili konuştuğumda, şiirle ilgili yazdığımda da bir zorlukla veya önyargıyla karşılaştığımı sanmıyorum. Edebiyat, hele şiir narin bir alan olduğu için “kadın işi” sayılabiliyor çünkü. Hiç sözüm kesilmeden sonsuza kadar konuşabilmem için şiir alanında serbestlik tanınıyor. Ta ki iş şiirin, edebiyatın, sanatın koşullarını, sonuçlarını, beslendiği alanları, tesirlerini konuşmaya gelene kadar. İdeolojiden, siyasetten, toplumdan söz etmeden sanattan söz edemem. Bunlar hala erkek alanları olarak kodludur. Haliyle, nadiren de olsa kimi zaman bakışların kaçırıldığını, benimle aynı şeyi söyleyen erkek bir kişiye kulak verilirken ben de aynı şeyi söylememe rağmen bana itiraz edildiğini filan tecrübe ettim. Kendilerini tehdit altında hissediyorlar sanırım. Benim on yaşında erkek öğrencilerim de kızların saçlarını çekerler. Aynı motivasyon. Kısa bir kurmaca yazıyorum bu konuda. İsimleri çok az değiştirerek başıma gelen bu tip gülünç anları anlattığım. Bakalım, altından kalkabilirsem... Yine de ben çok ortalıkta bir şair olmadığım için bu tarz ayrımcılıklar diğer hemcinsim şairlere oranla başıma daha az geliyordur muhtemelen, bilemiyorum.

Sizi tanıyabilir miyiz? Neslihan Altun yazmak dışında neler yapar? Hobileri neler? Olmazsa olmazları var mıdır?

Öğretmenim ben 18 yıldır. Okumayı söktüğüm andan itibaren istikrarlı olarak yaptığım tek şey, okumak. Başka bir şey yapıyorum denemez. Arkadaşlarımla büyük sofralar kurup gülüşüp sohbet ederek içmek, bundan artan zamanlarımda da kitap okumak. Başka bir şey pek yapmıyorum.

"Anmadan Olmaz Düğün Çiçeklerini"  kitabınızdaki şiirler, bireysel deneyimlerden toplumsal meselelere kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Toplumun içinde bir birey olduğum için bu denge kendiliğinden oluşmuştur herhalde. Özellikle böyle bir denge kurma amacım yoktu, kurulmuşsa ne mutlu bana.

Günümüzün hızla tüketilen dünyasında, şiirin hala bir direnç ve yavaşlama noktası olduğunu söyleyebilir miyiz? Şiir yazmak, zamanın akışına karşı bir duruş olarak görülebilir mi?

Bu güzel soru için teşekkür ederim öncelikle. Anladığımı düşündüğüm şekilde yanıtlamaya çalışayım: Şiir benim için kesinlikle bir yavaşlama noktasıdır. Sadece dizelere dökülmüş, kağıda basılmış şiirler değil. İçinde şiir barındıran her şey: İki evin kesiştiği köşede yere vuran bir gölgenin biçimi, aniden beni dokuz yaşımda bir haziran akşamına götüren bir koku, mezarlıklar, elbise kenarında bir sökük, açık kalp ameliyatı, elektronik atık yığını, çorap izi kalmış bir ayak bileği vesaire.

On sekiz yaşımda annemlerin odasında yatmıştım bir gece, tek başıma. Neden öyle gerekmişti şimdi hatırlamıyorum. Sabah epey erkenden uyandım, camdan odanın ortasına düşen güneş ışınının içinde bir toz süzülüyordu. Yirmi senelik kurmalı saate baktım, aynanın önünde duran çocukluk fotoğrafımıza baktım, halıya baktım ellerime baktım tavandaki ezbere bildiğim ize baktım. Işığın ortasında yere bir türlü düşemeyen toza baktım tekrar. İki saat kadar ağladığımı bilirim. Şu yaşımda biliyorum ki bütün varlığımı kaplayan geçicilik hissi yüzünden ağlamıştım. O gün bilmiyordum neye ağladığımı.

Soruyu doğru anladıysam, bunlar benim için şiirli anlardır ve evet bir yavaşlama noktasıdır. Hatta bir dönüşüm noktası kimi zaman.

Şiirlerinizi bir aktivizm aracı olarak görüyor musunuz? Toplumsal sorunlara dair şiirsel bir dille bir şeyler söyleme isteğiniz var mı?

Öyle bir isteğim var evet. Bu yönde bir iradem var. Söylüyorum da.

Bir öğretmen olarak, öğrencilere şiiri nasıl tanıtıyorsunuz? Şiire olan ilginin gençler arasında nasıl yaygınlaştırılabileceğini düşünüyorsunuz?

Şiir çok kendine özgü bir tür. Çocuklar şiiri özellikle sevmeli gibi bir gayem yok. Ben şiir yazmama rağmen yirmi yıldır döndüre döndüre iki üç aynı şairi okuyorum sadece. Şiir okuru sayılmazken şiir okutmaya çalışmak biraz tuhaf olurdu.

Şairin topluma karşı sorumlulukları olduğuna inanıyor musunuz?

Bu soruyu hep görürüm, ne demeye geldiğini de pek anlamam işin aslı. Bana da kısmetmiş cevaplamak. Soruyu şair olarak değil de genel anlamda sanat üreten kişi olarak alayım daha geniş bir şekilde:

Kasıt eğer toplumu “iyiye güzele” yönlendirmek sorumluluğu gibi bir şeyse, sanatın günümüzde böyle bir vasfı olduğunu düşünmüyorum çünkü herkes telefonuna bakıyor. Sanat ürününden kimse bir şey öğrenemez. Öyle bir devir vardıysa da çok eskilerde kalmıştır. Toplumu dönüştürmek sanatla değil dönüşmek zorunda bırakarak olabilir ancak. Tarihi okuduğumuzda sınanmış ve çalışan yöntemler epey açıktır.

Kasıt eğer topluma ayna tutmaksa, sanatçı eserinde toplumu yansıtmalıdır evet. Sanatçının bundan kaçabileceğini de zaten düşünmüyorum.

Okuyucuların şiirlerinize farklı anlamlar yüklediğini gördüğünüzde nasıl hissediyorsunuz? Bu farklı yorumlar sizin için olumlu mu, yoksa şiirinizin anlamını kaybettiğini düşündüğünüz anlar oluyor mu?

Şiir diğer edebi türlere kıyasla yoruma daha açık bir tür. Elbette benim kastımdan bambaşka şeyler anlaşıldığı oluyor. Bunu doğal buluyorum ama içimden düzeltiyorum “Onu demek istememiştim aslında.” diye. Şiir bir risktir. Şiirimin benim kastımdan çıkması, benim kastımı aşması, onu çarpıtması şiiri aslında çoğaltır ama samimi konuşmak gerekirse beni huzursuz hissettirdiği oluyor bunun. Mesleki deformasyon olabilir. Doğru anlaşılmak benim için çok önemli çünkü.

Son olarak, röportajlarımdaki klasik sorumdur, size de sormak isterim. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapardınız?

Yatışmış bir zihin.

(SERKAN SELİNGİL)







 
Son Eklenen Haberler