131019098
6 Mayıs 2024, Pazartesi

KADIN PORTRELERİ - ALİAĞA'NIN AMAZONLARI (3)

5 Ağustos 2017, Cumartesi 06:13

     


Aliağa’nın Amazonları adlı yazı dizimizde bu hafta gölgede kalmayan bir kadınla konuştuk. Seda Akman yıllardır önemli şirketlerde yöneticilik, sivil toplum kuruluşlarında başkanlık yapan ve bulunduğu mevkilerde erkeklerle arasında yaşanan güç savaşlarından başarıyla çıkan bir kadın…

‘Beni en çok ego savaşları!’

Seni tanıyabilir miyiz?

1975 yılında İzmir’de doğdum. Babam doktordu. Mesleğini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde icra ettikten sonra en son liseyi okuduğu yer olan İzmir’e yerleşmişler. İzmir’e yerleştikten sonra bir çocuk daha yapmaya karar vermişler. Erkek olur mu umuduyla beklemişler, ancak iki ablamdan sonra ben doğmuşum.

Nasıl bir ailede büyüdün?

Hareketli bir evimiz vardı. Çocukluğum1980 öncesi yıllarda, Ecevit döneminden karelerle, evimizde siyasetçilerin ağırlandığı toplantılara tanıklık ederek geçti. Daha sonrasında bir duraklama dönemi yaşandı. Annemin de aynı babam gibi hareketli bir hayatı vardı. Kendisi İzmir’de Türk Kadınlar Birliği’nin başkanlığını yaptı. Annemin bu görevinden dolayı evimizi arayan, şiddete maruz kaldığı için yardım isteyen çok kadın olurdu. Çocukluğum ve gençliğim hep babamın siyasi, annemin de sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarıyla ilerledi. Annem tüm kadınlara yardımcı olmak için çalışmalarda bulunurdu ve ben de onunla birlikte gecekondularda dolaşır ona eşlik ederdim. Bunların yanı sıra ablamların talihsiz evliliklerinin ardından bizim yanımıza taşınmalarıyla, onların iki erkek çocuğu ve biz birlikte yaşadık. Ben de annemle birlikte yeğenlerime baktım. Mutlu bir çocuktum. Her aldığım kararda destekçi bir ailede büyümüş oldum. İlk çocuklarında yapmış oldukları hataları, ben de yapmadıkları için görece daha iyi büyüdüm.

Aktif bir ailede büyümüş olmanızın size bir katkısı olduğunu düşünüyor musun?

Ben daha çok annemin ilgi alanı ve çalışmalarından etkilendim diyebilirim. Siyasetten mümkün mertebe uzak dururken, toplumsal sorunlara ilişkin yardım çalışmalarında yer aldım. Annemin etkisi ile yaptığım bu çalışmalarda insanlara hizmet etmenin verdiği mutluluğa ulaştım. Daha çok karşımdakini mutlu etmeyi öğrendim.

Gelişiminde etki eden, unutamadığın bir anın var mı?

Belki bir olay olarak değil ama anne ve babamdan aldığımı düşündüğüm iki özellik var. Annem çok merhametlidir. Babam da çok yardımsever biriydi. Bunlar benim gelişimimde en önemli özellikler. İnsan kaynaklarını seçmek istememde etkili olduğunu düşünüyorum.

Okul hayatında hep başarılı mıydın? Seni bu mesleğe iten şey neydi?

Lise yıllarında çok aktif bir çocuk değildim. Ama üniversitede çok istediğim ve sevdiğim bir bölümde okudum. 1992-1996 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde okudum. Bölümümü birinci olarak bitirdim. Bir hocam vardı üniversite yıllarımda çok birikimli bir kadındı. Ben de onun izinden okulda kalıp akademik kariyerime devam etmek istiyordum. Bunun yerine aldığım sanayi toplumu ve çalışma hayatı ile ilgili aldığım eğitim dolayısıyla İnsan Kaynaklarında çalışmaya başladım. İlk Akdemir Grup’ta çalıştım. Sonra Çiğli Organize Sanayii’nde insan kaynakları birimini kurma aşamasında yer aldım. Zaten İş-Kur’a devredene kadar da bu birimde görev yaptım. Devamında bir yabancı şirkette 5 yıl çalışıp sanayiye geçiş yaptım.

Okul bitti ve çalışmaya başladıktan sonra yakaladığın başarı tesadüfi mi? Yoksa köklü bir ailenin çocuğu olmanın etkisiyle mi?

Aslında doğru zamanda, doğru kararı vermekle alakalı… Üniversite tercihlerimde Psikoloji bölümünü okumak isterken babamın da yönlendirmesiyle bu bölümü tercih ettim ve bu sayede hem insan ilişkilerini ön planda tutan, hem de severek yapacağım bir iş sahibi oldum. Böyle olunca zaten başarıda arkasından geldi. Tesadüfi değil, herkes gibi ben de öz geçmiş hazırladım ve ikinci başvurduğum yere de kabul edildim. İlk iş yerimde de disiplinli bir çalışma hayatım oldu. Zor bir işte çalışıyorum. Çünkü alanımda erkek yoğunluklu bir çalışma ortamı var ve ben bu ortamda hem kadınım, hem de yöneticilik yapmaya çabalıyorum.

Erkeklerin sayıca çok olduğu bir işte çalışırken seni en çok zorlayan şey ne? Yöneticilik yaparken erkekleşen bir kadın olmak zorunda kalıyor musun?

Beni en çok ego savaşları zorluyor. Yani aynı görevde çalıştığım erkeklerin egosuyla mücadele etmek zorunda kalıyorum. Tabii bu zaman geçip, meslekte kendimi yükselttikçe azaldı. Erkekleştiğimi söyleyemem ama cinsiyetsiz bir yönetici olmak durumundayım. Limanda çalışıyorum. Liman içerisinde yürürken çalışan işçilerden laf yediğim, ıslık sesi de duyduğum olmuştur. Aslında bu tarz şeyler sizin kişiliğinizi ezen bir travma oluyor. Bunlara kulak tıkayarak mesleğime devam ediyorum. İşte bu durum beni belki de cinsiyetsizleştiriyor.

Sadece kadın olduğum için bir takım sıkıntılar yaşadım. Bizler Türkiye’de kadın olarak zaten 2-0 yenik başlıyoruz. İyi okullarda okusanız da, iyi şirketlerde çalışsanız da erkek gücüyle karşılaşıyorsunuz. Buna ilişkin çok üzüldüğüm zamanlar, isyan ettiğim durumlar oldu. Zamanla baş etmeyi öğreniyorsun.

Aliağa’ya nasıl geldin?

Çok uzun yıllar Akdeniz Kimya’da İnsan Kaynaklarında müdürlük yaptım. Sektörde 20. senemi doldurduğum zamanlarda artık nefes almak, dinlenmek istediğimi fark ettim. İş yerinden ayrılıp, seyahat ettim. Bir dinginlik dönemi geçirdim ve sonra danışmanlık hizmeti veren bir şirkette çalıştım. İlk müşterim NEMPORT’tu ve bana burada çalışmayı teklif ettiler. İlk başlarda İzmir’den gelip gidiyordum, zamanla Aliağa’yı sevdiğim ve yaşanabilir bir yer olduğuna karar verdiğim için taşındım.

İş yaşamı dışında nasıl bir hayatın var? Neler yaparsın?

Hafta sonları beraber yaşadığım iki kedim ve üç köpeğimle birlikte vakit geçiriyorum. Ayrıca Smyrna Rotary Kulübü’nün bu dönem başkanlığını yaptığım için dernekte kadınlara ve çocuklara yönelik projelerimiz var. Bu projeler için çeşitli çalışmalarda bulunuyorum. Projelerin birçoğunu Aliağa’da gerçekleştirmek istiyorum. Kurumlarla görüşmeler yapıyorum.

Aliağa’da kadın emeği sence görünür durumda mı?

Aliağa gelişip, büyüyor ama çalışma alanı olarak kadınların yoğun olarak çalıştığı bir yer değil. Bu konudan mustaribiz. Sektörde erkeklerden daha başarılı olup, daha uzun süre çalışabilecek kadınlar olduğu halde biz bu istihdamı sağlayamıyoruz. Hem uzun mesai saatleri dolayısıyla hem de erkeklerin hâkim olduğu bir iş kolu olması dolayısıyla. İş makinaları kullanan kadınlar var diğer limanlarda. Zamanla bunu da gerçekleştirmek isterim.

Peki, ülkenin kadın politikaları, siyasilerin açıklamaları hakkında ne düşünüyorsun?

Şu anki siyasi iktidar tarafından biz kadınlara evde oturmamız tembihleniyor. Yeni çıkarılan kanunla da bu sağlanmaya çalışılıyor. Çocuk doğurmamız ve iş hayatında yarı zamanlı çalışmamız isteniyor. Bu doğum yapan kadın için olumlu bir yasa gibi görünse de kökeninde kadını çalışma hayatından uzaklaştırmak isteyen yasalar bunlar. Hangi firma ful çalışacak biri yerine, yarı zamanlı birini çalıştırmak ister ki? Açıkçası bizlerin evlere hapsedilmeyi kabul etmeden kendi bilincimizle yaşamımızı kurmamız lazım. Doğumdan sonra da iş hayatından uzaklaşmadan, erkeklerle aynı şartlar altında, aynı kademelerde çalışmaktan vazgeçmemiz lazım. Yani mücadele etmeliyiz.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler