131019098
19 Mart 2024, Salı

KADINLAR HAKLARINDAN VAZGEÇMEYECEKLER!

6 Aralık 2017, Çarşamba 06:32

     


5 Aralık 1934 yılında kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesinin 83. yıldönümü nedeniyle geçmişte verilen kadın hakları mücadelesi ve bugün kadın hakları ve mücadelesi hakkında Av. Özlem Şan Oğuzhan ile görüştük

5 Aralık 1934 yılında TBMM tarafından kadınların seçme ve seçilme hakkı anayasal güvence altına alındı. Fakat bu tarihten önce de kadınlar kendi hakları ve temsiliyetlerini sağlamak adına çeşitli girişimlerde ve taleplerde bulundular.

Tarihte;

15 Haziran 1923: Cumhuriyetin ilanından sonra 1923 yılında Nezihe Muhittin ve on üç arkadaşı Mecliste kadınların temsili için Kadınlar Halk Fırkası’nı kurmak istedi. Fakat fırkanın kuruluş dilekçesine ret yanıtı verildi ve kadınlar Halk Fırkası’nı Türk Kadınlar Derneği’ne dönüştürdü.

20 Mart 1930: Türkiye’de kadınlar belediye seçimlerinde seçme hakkı kazandılar.

26 Ekim 1933: Köy Kanunu’nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. Türkiye’de kadınlar, köy muhtarlıklarına ve ihtiyar heyetlerine seçilmeye başlandı.

5 Aralık 1934: Kadınlar milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise bu tarihte yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular.

8 Şubat 1935: İlk defa meclis seçimlerine katılan kadınlar mecliste 18 sandalye elde ettiler.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının üzerinden geçen 83 yılda yaşananlar, kadınların bu hakları elde etme süreçlerinde Osmanlı’ya kadar dayanan, Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet tarihinde kadının yeri ve mücadelesi üzerine bir hukukçu olarak görüşlerine başvurduğumuz Av. Özlem Şan Oğuzhan “5 Aralık 1934 yılında Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının tanınması özellikle de birçok Batılı ülkeden önce bu hakkın Türkiye’de anayasal güvence altına alınması bizim tarihimiz açısından çok önemli bir gelişmedir.” dedi.

Özlem Şan Oğuzhan, 5 Aralık’ı sadece ‘Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı’nın verilmesi’ olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını ifade ederek, “Bu günü değerlendirirken, bu hak kadınlara verildi demek, öncesinde haklarını almak için mücadele eden kadınlarımıza haksızlık olacaktır. Türkiye’de kadın hareketi Osmanlı döneminde başlamış bir hareket. Özellikle Halide Ediplerin mitinglerde bir ulusun şahlanmasını sağlayacak hatiplikte olan konuşmalarını hepimiz biliyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşunun öncesinde ve sonrasında da kadınlar belli haklarının kazanımı için çeşitli girişimlerde bulunmuş ve mücadele vermişlerdir. Elbette Mustafa Kemal Atatürk’ün bu hakkı kadınlara tanımış olması ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunun göstergesidir. Ancak bu hak kadınlara verildi dememiz asla yeterli olmayacaktır. Bugün açısından da kadınlar 5 Aralık’ı anar ve anlarken bu hakların kazanımı uğruna mücadele eden ve bedel ödeyen kadınlarımızı da bilirse, o zaman haklarının ellerinden alınmasına da müsaade etmeyecek duyarlılığı göstermiş olurlar.” değerlendirmelerinde bulundu.

1935 yılında ise kadınların seçilerek mecliste 18 koltukla temsiliyetlerini sağladıklarını hatırlatan Oğuzhan, o günden bu güne bu temsil sayısının artmasının, toplumun %50’sini oluşturan kadınların TBMM’de de aynı oranda temsil edilmesi gerekirken özellikle son yıllardaki politik atmosfer neticesinde ileriden geriye doğru gidiş olduğunu ve kadınların evin içerisine itildiğini ifade etti.

‘Erkekleşmeden, kendi kimliğimizle mücadele önemli!’

Geriye doğru atılan bu adımlara karşı kadınların çok uyanık olması gerektiğini belirten Oğuzhan, “Asıl sorun bugün bir çok kadınımız gerçek bir temsiliyet talep ederken, bu konu da erkek egemen toplumun bir takım engellerine takılıp kalıyor. Yasaların zorunluluk haline getirilip, belli düzenlemeler yapılması gerekiyor. Kültürel yapımız kadının geri planda kalmasına neden olurken, aktif siyaset içerisinde yer alan kadınlarımız ise egemen erkeklerce harcanabiliyor. Veyahut ön plana çıkan ve siyaseten kendini ispat eden birçok kadın ise kendi kimliği ile bu alanda var olmak yerine tabiri caizse ‘erkekleşerek’ politika üretir hale gelebiliyorlar. Ben kadınların politik alanda mücadele yürütürken, kendi kimliklerinden sıyrılmadan dahil olmaları gerektiğini düşünüyorum. Hele ki bu alanda çalışma yürüten kadınlara ‘erkek gibi kadın’ tanımlamalarına itiraz ediyorum.” şeklinde konuştu.

‘Müftülük Yasası laiklik ilkesinin ihlalidir!’

Son dönem medeni kanunda ve kadın haklarına yönelik yapılmak istenen Müftülük Yasası ve Arabulucu Uygulaması gibi değişikliklere ilişkin de konuşan Özlem Şan Oğuzhan, “Bu tip yasalar ve uygulamalar toplumda kutuplaşmayı doğuracaktır. Örneğin Müftülük Yasası açısından bakarsak, zaten dini nikahını kıymak isteyenlere engel olunmadığı bir ülkede bu yetkiyi vermek hem laiklik ilkesinin ihlali hem de ‘Müftü nikahı mı, belediye nikahı mı kıydırdın?’ tarzı çelişkiler ile toplumda ayrışmaya gidilecek tartışmaların da önünü açmak demektir. Hele ki boşanma davalarında Arabulucu uygulaması, hem hukuken hem de toplumsal anlamda kadını zor duruma sokacak kabul edilemez bir uygulama olacaktır.” dedi.

‘Tüm kadınlar kendi talepleri için örgütlenmeli’

Gün geçtikçe kadın hakları üzerinde geliştirilen gerici politikaları eleştiren Oğuzhan, kadınların en önemli mücadele aracının bilinçlenmek olduğuna vurgu yaparak, bunun için de tüm kadınları kapsayan birlikteliklerin sağlanması ve tüm kadınların kendi talepleri etrafında örgütlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Kadınlara yönelik yürütülen politikalarda gün geçtikçe geriye doğru gidildiğini ifade eden Oğuzhan, “Niyet okuyuculuğu yapamayız ama kadının toplumsal olarak da baskılara maruz kaldığı bu süreçte, medya da her gün taciz, şiddet ve tecavüz haberleri aldığımız bu günlerde hukuken oturmuş bir düzenimizin bozulması bizlerin kafasında soru işareti yaratıyor. Ancak özellikle hatırlatmak gerekir ki kadınlar isterlerse birleşerek, mücadele ederek geri adım attırabiliyor. Burada önemli olan kadınların kendi problemlerine yönelik itirazlarını kuvvetli bir şekilde sunmasıdır. Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikah yaşıyla ilgili gitmek istediği değişiklikte kadınlar bu girişime karşı durdular ve söz konusu taslağın geri çekilmesini sağladılar.” şeklinde konuştu.

Kadına yönelik şiddete karşı çıkarılan yasaların uygulanabilirse olumlu yasalar olduğunu ancak meselenin tek başına kadınların yasalar ile korunması olmadığını ifade eden Oğuzhan, toplumsal anlamda kendi kültürümüzün yozlaştırılarak, toplumda kadına verilen değer üzerinde gericileşen anlayışların yerleştirilmeye çalışıldığını vurguladı. Ayrıca kadınların eğitimi ve çocukların eğitimi açısından da özenli politikalar izlenmesi gerektiğinin altını çizen Oğuzhan, “Bizler örgütlenmeli, haklarımız elde ederken nasıl mücadele ettiğimizi unutmamalı ve hem kendi hem de çocuklarımızın aydınlık geleceği için, yeni kazanımlar elde edebilmek için el ele birlikte hareket etmeliyiz.” dedi.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler