131019098
3 Mayıs 2024, Cuma

KADIN PORTRELERİ- BURCU ERBAY, 'ANKA KUŞU GİBİ KÜLLERİMDEN YENİDEN DOĞUYORUM!'

11 Kasım 2017, Cumartesi 06:30

     


‘Aliağa’nın Amazonları’ adlı yazı dizimizde sonlara doğru gelirken, yüzümüzü kadınların söylediklerine, yaşam öykülerine çevirmenin öneminin bir kez daha farkına vararak bu hafta genç bir kadının yaşamı ile karşı karşıyayız. Yaşam kadınlara yeniden üretme ve ayakta durma gücünü vermiş diyebileceğimiz ve okuyacak olan sizlerin “geçmişte değil, gelecekte ne olacağının bilemeyiz ama yine de ayakta durabiliriz!” demesinin de önünü açacağı bir sohbetle devam ediyoruz. Burcu Erbay, genç yaşında iki defa dereceyle girdiği üniversitesini yarıda bırakmak zorunda kalmış, insanların “Babana bile güvenmeyeceksin” dediği devirde bunu bizzat yaşamış bir genç kadın… Biz dertleşirken birbirimizi dinlemenin ve anlamanın en önemli kazanç olduğunun hissettik, umarız siz de Burcu nezdinde ayakta durmak için elinden geleni yapan kadınların yaşamına destek olursunuz...

Keyifli okumalar…

Burcu Erbay: “Anka Kuşu gibi küllerimden yeniden doğuyorum!”

Seni tanıyabilir miyiz?

1987 yılında Eskişehir’de dünyaya geldim. 2002 yılına kadar Eskişehir’de yaşadık. Daha sonra annem ve babamın emekliliği dolayısıyla Antalya’ya taşındık. Mutlu ve rahat bir çocukluğum vardı. Hem annem hem babam çalıştığı için maddi durumumuz yerindeydi. Hem annemle hem babamla ilişkilerimiz oldukça sağlıklıydı. Birçok insanın imrenerek baktığı olanaklara sahiptik.

Bir dönem voleybol oynadım, kitap okuma alışkanlığımı küçüklüğümde kazanmıştım. Yetimhanelerde, huzurevlerinde gönüllü çalışırdım. Kamplara giderdim, içine kapanık bir insan olmadım hiçbir zaman. Öğretmen olmayı isterdim ancak hükümete güvenemediğim için ‘Ben bu devlete çalışmam’ diyerek, bu alanda okumaya yönelmekten vazgeçtim. Önce Alanya’da halkla ilişkiler bölümünü bıraktım, ardından Uludağ Üniversitesi’nde okumakta olduğum Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bıraktım.

Severek okuduğun bölümü niçin bıraktın?

Annem kanser hastası olduğunu ve son evresinde olduğunu bana söylememişti. Onun ani vefatı sonrası, babam Alanya’da yaşamaya devam etti. Bense Bursa’da okuyordum. Travmaya bağlı bel fıtığı çıktı ve ben tek başıma kalmıştım. Babam annemin vefatından bir ay sonra başka biriyle evlendi. Yalnız başıma kalmıştım ve ayakta durmam için hem çalışmam hem okumam gerekiyordu. O zor zamanlarda uzun süreli bir ilişkim vardı ve erkek arkadaşım benim sürekli ağlamama dayanamadığını söyleyerek şiddet uygulamaya başladı. Hem travma hem diğer yaşanan problemler eklenince kendimi psikolojik olarak dipte hissettiğim bir süreçten geçtim.

Ev kirası, bir anda anneni kaybetmek, babanla yaşadıkların, nasıl ayağa kalktın?

Tanıştığım bir profesör bana dedi ki “Şu an ne yapıyorsan tersini yapmaya başla!” Baktım olmayacak, ipleri elime almam lazım, dokuz ay kendime müsaade ettim. O kişi ve babamla bağlarımı kopardım, okuldan uzaklaştım. Bol bol yürüyüş yapıp, fotoğraf çektim. Malum anne ikinci yaratandır insanı, ben de o dokuz ayda kendimi tekrar doğurup var ettim. İşe girmem gerekiyordu, çünkü annemin ölümü dolayısıyla bana bağlanan maaş yetmeyecekti. Ancak o maaşın kesilmemesi için çok defa sigortasız çalışmak durumunda kaldım. Barda vestiyerde çalıştım, stant hosteslikleri yaptım ve ufak tefek geçinmeye başladım. Bu arada açık öğretimden tekrar okudum ve mezun oldum.

Peki, tüm bu süreçlerde babanla hiç konuşmadınız mı?

Babam, anneme ait olan Alanya’daki evde yaşıyordu. Bir ara yaptıklarını es geçerek, abim ve ben onun yanına geri döndük. Orada, hem babamın, hem diğer çevrenin psikolojik baskısı ile karşılaşmaya başladım. Babam yine bizle ilgilenmeyip, kendi yaşamını sürdürmeye devam etti. Alanya küçük ve medeniyetten evvel paranın söz söylediği bir yer… İş bulmaya çalıştığımda çaresiz olduğumu düşünerek, metreslik teklifleri ile karşılaşıyordum ve burada daha fazla duramayacağımı anladım. Babam bizi tekrar terk etti. Abim de çalışmak için gitti. Babam oturduğum evden payını almak istediği için kendi üzerine olan abonelikleri kapatarak, benim yaşamımı daraltmaya başladı. Ben de o evin satışını sağladım ve herkes evden payını aldı.

Kaç yaşındaydın ve nasıl devam ettin?

23 yaşındaydım, evsiz kaldım. Yeniden kiraya çıkmam gerekti. Hayatıma bir insan girdi, nişanlandık. Annemin evinin satışından kalan payımı, başımda aile yok diye laf söz olmasın düşüncesiyle, nişan ve eşya masraflarına harcadım. Ailesi, bizi nikaha bir gün kala ayırdı.

Ben tekrar Eskişehir’deki dayımın kızının yanına geçtim. Kısa bir süre onda kaldıktan sonra kendimi toparladım ve çalışmaya başladım.

Aliağa’ya nasıl taşındın?

Babam da Eskişehir’de yaşıyordu. Kendi yanlışlarını ve bizi terk edişini yine bizi karalamaya çalışarak bastırmak istedi. Çeşitli iftiralarda ve söylentilerde bulunmaya başladı. Çalıştığım yeri şikayet etti, annemin maaşı kesildi. Akrabalar da destek olmadı. İyice yalnız kalınca, Aliağa’da yaşayan annemin kuzeni yanına çağırdı ve burada çalışmaya ve yaşamaya başladım.

Yaşamındaki erkekler sana engel olmaya çalışmış. Bu sana ne hissettiriyor?

İnat ve öfke… Bütün insanlara karşı bir güven kaybı yaşıyorsun. İnsanlar bana zarar vermeye çalıştıkça, ben inatla tekrar ayağa kalkmaya çalışıyorum. Bir de kimsenin yardımını istemiyorum, çünkü kimseye borçlu ya da mecbur olmak istemiyorum. Güçlendiğimi hissediyorum. Çoğu insanda olan ‘aa şu çantayı alamadım’, ‘Sevgilim beni terk etti’ gibi üzüntülerim olamadı. Bir kere omzunda ağlayacak bir annem yok. Ay sonunu nasıl getireceğim kaygısı daha ağır basıyor. Katılaşmama neden oldu. Daha ufak şeylerden mutlu olmaya başladım. Maddi ve manevi anlamda daha kısıtlanmak durumunda kalıyorum ama kendi başıma yetmeyi öğrendiğimi de düşünüyorum.

Seninle aynı olan insanlara destek veren bir mekanizma gerekir mi?

Elbette gerekiyor. Çünkü benim gibi evi olmayan kız çocuklarının tek başına yaşam kurması oldukça zor. İnsanların bakış açıları sıkıntılı, sana yardım etmek isteyenler her zaman bir beklenti içerisinde olmaya başlıyor. Sana çok az seçenek kalıyor, ya evlenmek ya olumsuz başka yollara girmek zorundasın deniyor. Ya da benim gibi zor olanı tercih edip, sürekli tek başına ayakta kalmaya çalışıyorsun. Birçok insan bu durumda ‘Nalet olsun, ne için uğraşıyorum?’ diye düşünebiliyor. Zengin biri ile evlenmeyi düşünebiliyor. İnsanlar tek yaşayan kadına karşı hiç doğru düşünceler beslemiyor. Evleneceğin insan düşünmese bile, ailesi dünürü olsun, maaşı olsun ve birikimi olsun istiyor. Tüm toplum seni kötü yola itmek için elinden geleni yapıyor. Çok rahat bir yaşam sürerken, garsonluk yapmak benim de zoruma gidebilirdi. Annemin vefatını ben istemedim, babamın beni terk etmesini de ben seçmedim. Ben işte tüm bunlara rağmen inatla yeniden ayağa kalkıyorum. Kolumda bir anka kuşu dövmesi var. Bu benim kendime 30 yaş hediyemdi. Tıpkı bir anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğmayı hatırlamak için yaptırdım.

Şu an çalıştığın işin nasıl?

Burada çalıştığım iş çok kolay bir iş değil. Yorucu ama çalıştığım insanlarla mutluyum. Belki yoğun temposu var yine de birçok kişi ile tanışma fırsatım oluyor. İnsanların saygısını kazanıyorum, çünkü güler yüzle çalışıyorum. Statüye ihtiyacım yok. Ben elimdeki imkanlarla yaşamayı başarıyorum. Arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum, faturalarımı ve kiramı ödedikten sonra fazla bir ihtiyacım kalmıyor. Kısa vadeli planlarla, işi eğlenceye çevirerek, her gün bugün ne olacak acaba merakıyla uyanıyorum. Kendimi seviyorum ve yaşamaya devam etmek için rahat hissettiğim bir işte çalışıyorum.

Peki, Aliağa’da küçük bir yer, burada yalnız yaşamak zor mu?

Aliağa küçük bir yer, herkes yardımcı olmak istiyor. Beni tanımayan insanlar ise beni muhtaç ve kolay zannediyor. Cevabını verdiğin zaman ise, yaygara koparamıyorlar, çünkü yüz yüze bakmak durumunda kalacak kadar küçük bir yer burası…

Sosyal olarak ise ilk defa sineması olmayan bir yerde yaşıyorum. Bir tek Pazar günleri izinliyim o zamanlarda da evle ilgili işlerimi çözüyorum ve dinleniyorum. Sosyal aktivitelere katılmak için buradan İzmir’e gitmek o kadar kolay olmuyor. Döneceğin saati düşünmek zorundasın, geç kalırsan taksiye binmek durumunda kalabilirsin. Denize gidemezsin, çünkü tacize uğrayabilirsin. Burada paralı ve arabalı olmadıkça çok fazla bir aktivite yapamazsın. Herhangi bir eğlence mekanı bile yok. Aliağa’da ne yapılır? Çok geç saate kalmadığın sürece yürüyüş yapabilirsin. Geç saatlere kaldığında, ‘Eve bırakalım mı?’ şeklinde saçma sözlere maruz kalabilirsin. Aliağa’da kadınlar ya bulaşıkçı ya da yemek yaparak çalışıyorlar. Ya da evden çıkmıyorlar. Denize bile gitmiyorlar. Ben çalışmadığım zamanlarda yürüyüş yapmaya ve kitap okumaya vakit ayırıyorum. Çeşitli kurslar, kitap kafeler, aktiviteler yapılsa hepimiz için iyi olacağını düşünüyorum.

Toplumun ve yetkililerin kadınlara yönelik açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsun?

Kadınların ilişkilerine karışıyorsun ama çocuk evliliklerine ve imam nikahına müsaade ediyorsun. Mesela evlenilecek kadın diye bir tarif yapıyorsun, öbür tarafta kendi başına ayakları üzerinde durmaya çalışan kadınları cazibe merkezi olarak gösterip, hedef haline getiriyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu… Tüm bunlara karşılık kadınların ise susmasını bekliyorsun. Bu çok mümkün değil. Ben tüm yasakların arzuları doğurduğunu düşünüyorum. Üzerimde bu kadar çok baskı hissedersem, bunun elbet bir tepkisi de olacaktır. Çocukları çok seviyorum ama korkuyorum, bir çocuk dünyaya getirdiğim zaman beni kaybettiğinde “ya o benim kadar güçlü olamazsa” diye düşünüyorum. Biz okullarımızda kadın erkek karışık okuduk ve çok normaldik, şimdi kantinleri mahrem ve namahrem olarak ayırıyorlar. Gelecek, beni bu anlamda endişelendiriyor.

Hayallerin nedir?

Hayalsiz yaşanmaz… Beni kurtarabilecek kadar param olsun isterim. Bahçeli bir evim olsa mesela hayvanlarla yaşarım. Şehir hayatı benim için oldukça yorucu, doğayla iç içe bir yaşam sürmek isterim. Ben kimsenin himayesi altına alınmak istemiyorum. O yüzden kendime güvenerek, kendi ayaklarımın üzerinde durduğum da bir ailem olsun isterim.

İyi ki dediğin şey…

İyi ki annemin kızıyım… O dokuz ay boyunca kanser olduğu halde bana çaktırmadan sırtına morfin bantları yapıştırıp, benimle gezebilen, merhametli ve güçlü bir kadındı. Ben bu yüzden iyi ki annemin kızıyım diyorum.

Kadınlara ne söylemek istersin?

Tüm kadınların kendi güçlerinin farkına varmasını söylerim. Biz güçlüyüz, yeter ki kendilerinin farkına varsınlar ve en çok kendilerini sevsinler. Tek güç kaynağı olan kendilerini kaybetmesinler. Hayattan vaz geçmesinler. Bir de erkek çocuklarını kayırmayı bıraksınlar ve onlara da ev işi yapmayı, özür dilemeyi ve saygı duymayı öğretsinler. En büyük güç ise bilgidir. Fırsatları oldukça okumayı bırakmasınlar.

(EREN SARAN)







 
Son Eklenen Haberler