131019098
29 Nisan 2024, Pazartesi

KADIN PORTRELERİ (13): İŞİM NEYİ GEREKTİRİYORSA ONU YAPARIM!”

28 Ekim 2017, Cumartesi 06:25

     


‘Aliağa’nın Amazonları’nda bu hafta Aliağa’nın en önemli firmalarından birinde, şantiye içerisinde makine mühendisliği yapan, aynı zamanda kendini hayatı boyunca geliştirmekten ve kararlarında ısrar etmekten vazgeçmemiş bir kadınla sohbet ettik. Naile Şen’le gerçekleştirdiğimiz sohbette hem erkek egemen bir meslek alanının zorluklarını hem de onun hayata dair hayallerini konuştuk.

Keyifli okumalar…

Naile Şen: “40 metre fırının tepesine de çıktım 15 metre çukura da indim. İşim neyi gerektiriyorsa onu yaparım!”

Seni tanıyabilir miyiz?

1974 yılında Aliağa’nın Karaköy isimli köyünde doğdum. İki kız kardeşiz. Aliağa merkeze ben 6 yaşındayken taşınmışız. Babam Ege Gübre Fabrikası’nda işçiydi. Ben liseye geçene kadar orada çalıştılar ve bir grev sonrası işverenin lokavt kararı ile işten çıkarıldılar, annem ise ev hanımıydı… Benim hayatımdaki en önemli kırılma noktalarından birisi babamın işinin zorlukları dolayısıyla Aliağa’ya taşınma kararı oldu. Çünkü eğer taşınmasaydık, ben ilkokuldan sonra okuyamayıp, genç yaşta evlendirilecektim. Bunu düşünmemin nedeni, benim yaşıt diğer arkadaşlarımın birçoğunun böyle bir hayat kurmuş olmaları.

Çocukluğun nasıl geçti, aile yaşantını biraz anlatabilir misin?

Çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Sabah kahvaltıdan sonra bir çıkardık evden, tanıdığımız herhangi bir komşunun evine girer karnımızı doyururduk. Kimse bize ‘siz kimsiniz, kimin çocuğusunuz?’ demezdi. İlkokulu Namık Kemal’de okudum. Evimiz soğuk havanın oradaydı. Her sabah okula yürüyerek gider gelirdik.

Bizim ailemiz bir işçi ailesiydi. Babamın iş yerinde grevleri olurdu. Babam giderdi ve biz duyardık onların eylemlerini… İşveren lokavt ilan ettiği 91 senesinde babam da işsiz kaldı, çok zorlandık. Babam o süreçte inşaatlarda demir bağladı. Ben kazandığım bursla ve belli insanların desteği ile üniversite kurslarına gittim. Ailem ikimizin de okumasını destekledi. Babam her zaman ‘Okursan kendine okursun kızım! Okumazsan annen gibi olursun. Kendi kararlarını veremez evlenirsin ve evlendiğin adamın eline bakarsın!’ derdi. Çünkü kadın Türkiye’de okuyabildiği ve kendi parasını kazandığı zaman özerkliğini sağlayabiliyor.

Üniversiteyi nerede okudun?

İlk senemde Denizli’de makine mühendisliği bölümünü kazandım. Tabii yine maddi durumlar iyi olmadığı için, çalıştım. Anketörlük yaptım cep harçlığımı çıkarmak için. Haftanın belli günlerine derslerimizi toplamıştık ve ben geri kalan günlerde İzmir’e ailemin yanına gelirdim. Buraya gelmek orada kalmaktan daha ucuza geliyordu.

Makina mühendisliğini kazandığın için olumsuz tepki veren oldu mu?

Benim anne ve babamdan böyle bir tepki olmadı ama rahmetli amcam hep derdi, “Naile ebe olsun, hemşire olsun!” diye. Ben mühendislik istiyordum, girmeden önce tercih yaptığımız bir sistem vardı. Ailemde bilgisayar mühendisi bir ablam vardı, sayısal zekamda daha fazla olduğu için bu şekilde bir tercihte bulundum. Üniversiteyi kazandım ve yine aynı amcam, “Makina mühendisi olup ne yapacak, artık diplomayı alır mutfağına asar.” demişti. Bu tarz tepkilerle hala karşılaşıyorum.

Mezun olduktan sonra yaklaşımlar oldu?

Ben 21 yıllık mühendisim, çok az bir dönem işsiz kaldım onun dışında hep çalıştım. Şimdi birçok alanda kadınlar çalışıyor ama hala azınlıktayız. Bu cinsiyetçi bir yaklaşım, ilk mezun olduğumuzda arkadaşlarımın da karşılaştığı bir yaklaşım… İşverenlerden arkadaşlarıma “Sizi işe alırsam siz işçilerin işi aksatmasına neden olursunuz.” diyenler olmuş. Ben de buna benzer bir süreci Denizli’den İzmir’e gelme sürecinde yaşadım. Babam benim için iş aradığı süreçte, başvurduğu yerlerden ikisinde de kadın çalışan aramıyoruz, tankların tepesine çıkamaz gibi tepkilerle karşılaştı. Bu çok saçma ben tankın tepesine de çıkıyorum, kırk metre fırının tepesine de çıktım 15 metre çukura da indim. İşim neyi gerektiriyorsa onu yaparım! Kadın olduğun için amir konumundaysan senin sözünle iş yapmayı kaldıramayanlar oluyor. Sen işin gereği sert çıktığın zaman hoşlarına gitmiyor. Fiziksel olarak da kılık kıyafetine dikkat etmen gerekiyor. Ben bunu reddediyorum. Ben orada mühendis kimliğimle olmak durumundayım. Saha içerisinde çalışıyorum. Dar giyemem, aşırı makyaj yapamam.

Denizli’den İzmir’e taşınma sürecini biraz anlatabilir misin?

Mezun olduktan sonra yedi ay bir kazan firmasını tanımak ve orada çalışmak için İstanbul’da kaldım. Sonra aynı firmanın Denizli’deki yerinde 3 ay çalıştım. Emsan, ferforje firması derken 2003 yılına kadar Denizli’de çalıştım. Her zaman dönmek istiyordum. En sonunda koparttım ipleri ve İzmir’e geldim ve 7-8 ay kadar iş bulamadım. Makine Mühendisleri Odası ile ilişkilerim çok iyiydi. Aktif bir üyeydim ve odanın birçok faaliyetinde kadın komisyonlarında görev almıştım. Onların aracılığı ile Koyundere’de bir iş buldum. Firmanın sahibine, ‘Neden beni tercih ettin, ben birçok iş başvurusundan kadın olduğum için geri çevrildim.’ demiştim. O firmanın sahibi Osman Bey bana “Mühendisin kadını erkeği olmaz, hatta kadınlar daha detaycı olurlar, daha özverili ve çalışkan olurlar.” demişti. Altı buçuk sene orada çalıştım.

Aliağa’ya nasıl geri döndün?

Uzun süredir birlikte olduğum bir insanla üniversite bittikten sonra İzmir’e geldiğimde 2004’te evlendim. Düşününce evlenmemem gereken bir insanmış. Benim için doğru bir insan değildi diye düşünüyorum. Bu yanlış kararın verdiği zararları hala yaşıyorum. Oğlum beş aylıkken ayrıldım. Ailemin yanına Aliağa’ya geldim. Çocuğumun daha sağlıklı bir ortamda büyümesi için en iyi kararım buydu. Ailemin yanına döndüğüm süreç çok zordu. Ailemin kabul etme süreci o kadar kolay olmadı. Aliağa küçük bir yer, ailede daha önce boşanmış kimse yok. Bunları aşmak epey çaba gerektirdi. Annemin boyun fıtığı olması dolayısıyla oğlumu bakıcıya bırakıp, her gün Aliağa’dan Koyundere’ye işe gidip gelirdim. Kışın soğuklarda biz dolmuşlarda, otobüslerde gidip gelirdik. Artık şoförler bile bizi biliyordu. Bana ayrılmak filan çok ağır gelmedi ama planla yaptığım çocuğumu tek başımı büyütebilirim dedikten sonra çocuk sahibi olmuştum. Eski eşimin maddi manevi hem bana hem çevreme çok tacizi oldu. Ben son üç senedir rahatladım. Ayrıldıktan sonra da zaten babasının Arda’nın yaşamına ilişkin kolaylaştırıcı hiçbir tavrını görmedim. Kreşe göndermek için bile destek olmasını istediğimde ‘Gitmeyiversin kreşe’ diyebiliyordu. Ben kendime güvenerek çocuk sahibi oldum. Hatalarımı ve aldığım kararların her zaman arkasında durdum, belki bu yüzden de pek kimseye ‘Eyvallah!’ demem. Çevremdekiler sürekli ‘Sana gıpta ediyoruz’ derler ama bu bana normal geliyor. Ben başka türlü bir yaşam bilmiyorum. Çözüm odaklı bir insanım, direk sonuca giden tavır alıyorum.

Tüm bunlar olurken, kendine vakit ayırabiliyor musun?

Ben iyi olursam, yanımdaki insanlara bir şey verebilirim. Hep hayatımda kurslar, seminerler etkinlikler vardır. Çocuğumla tatile çıkarım. Ailem ilk başlarda bunu yadırgadı ve onlardan izin almamı bekledi ama bunu yapmadım. PETKİM şantiyesinde çalışmaya başladığımda (ki benim için önemli dönem noktalarından biridir.) mesela tiyatro topluluğu ‘Ayak Takımı’ ile tanıştım. İnanmıyordum kendime olmaz diye düşünüyordum. Üç senedir bu ekiple beraber oyunlar çıkarıyoruz, drama çalışmaları yapıyoruz. Çok güzel şeyler öğreniyoruz. Tabii tiyatrodan başka bir şey ile ilgilenemiyorum çünkü kendime zaman ayırmaya çalıştıkça iş şartlarının da ağırlaşması nedeniyle, bazen zamanın yetmemesine neden olabiliyor.

Peki, geleceğe dair attığın adımlar, kurduğun hayaller nedir?

Çeşitli girişimcilik kurslarına gidiyorum. KOSGEB’e başvuruyorum. Üretmem lazım, pasif olamam. Ufak ufak toprakla ilgileneceğim adımlar atmak ve artık bu karmaşadan kurtulmak istiyorum. Çocuğum meyveyi sebzeyi dalından yesin istiyorum. Yapmam için zamanı olsa da bu hayalimizden vazgeçmeyeceğim.

Sence Türkiye’de kadınlar için bu ülke nasıl imkanlar sağlıyor?

Ben benim hayatım üzerinde başkalarının karar vermesini istemiyorum. Boşanma sürecimde beni hem mesleki hem de kadın olarak koruyacak bir yasama sistemi olmadığını gördüm. Bu ülkenin politik gidişatı beni de endişelendiriyor. Biz çocuklarımızı farklı büyütmeye çalışıyoruz ama onlar sadece bu hükümeti ve onun çıkardığı yasaları biliyorlar, o yüzden bu kuşak ileride itiraz etmeyecek diye düşünüyorum. Çocuklarımızı bizlerin eğitmesi bu yüzden çok önemli! Onlara söz hakkı vermeli, fikrini söylemesine izin vermeliyiz. Düşünmeye sevk eden ebeveynler olmalıyız. Kadın evde güçsüz olursa, çocuk bunu görüp, bunu kanıksıyor. Bizlerin evdeki durumu bu açıdan çok önemli diye düşünüyorum. Kadının kendine yatırım yapması gerekiyor. Önüne birçok engel çıksa da vazgeçmemeli ve kendini geliştirmek için elinden geleni yapmalı. Kadınlar, sokağa adım atmalı ve eve kapanmamalı.

(EREN SARAN) 







 
Son Eklenen Haberler