KONUŞUYORUZ DİNLEMEDEN
22 Kasım 2016, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
İlk anlamlı kelime olarak anne ya da babayı söyledikten sonra başlar insanın konuşma macerası. Tabi kurduğumuz o ilk cümle sevinçle, mutlulukla karşılanır ‘yaşasın çocuğumuz konuştu’ diye. Zaman içerisinde ailenin, çevrenin ve eğitim-öğretim kurumlarının da etkisiyle kelime dağarcığı, konuşulacak konular sürekli artar. Konuşmak, iletişim kurmak için sahip olduğumuz en güzel yollardan birisidir. Bununla beraber yararlı konuşma yapmak zordur. Biz her konuda konuşmayı seven bir toplumuz. Konuşacağımız konu hakkında bilgimiz olsun yada olmasın, söyleyecek iki kelimemiz sürekli bulunur. Bazen de o kadar çok söyleriz ki kimseye fırsat vermeden en çok biz konuşalım isteriz. Peki ya anlamak? Karşımızdakini dinlemek? Bu soruya gerçek anlamda cevap verebilir miyiz? Atalarımız ‘ söz gümüşse sükut altındır’ demişler. Bu sözle dinlemenin konuşmaktan daha önemli olduğunu ifade etmekle birlikte konuşmayı da tamamen yok saymamışlar.
Konuşmak için , özelikle dinlemeyi bilmek gerekir. Sadece kendisini dinlemeyi bilen, sadece kendi fikirlerine değer veren , kendi sesine daha çok kulak veren diğer kişilerin varlığına önem vermeyen ve hatta onları kendi kelimelerini yansıtmak için birer araç olarak kullanan kişi sağlam bir ilişki kuramaz. İnsanlar arasındaki iletişimi sağlıklı bir şekilde kuvvetlendirmenin başlangıcıdır dinlemek. Gerçek anlamda dinleyen kişi karşısındakini anlıyor.
Peki bu kadar basit olduğu halde birbirimizi neden dinlemiyoruz? Evde anne babadan , baba anneden, çocuk ikisinden şikayetçi. İşyerinde, okulda; öğretmen, işveren- öğrenciden,çalışandan, öğrenci-çalışan; öğretmenden,işvereninden şikayetçi. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir tabi.
Dinlemiyoruz. Acelemiz mi var? Sabrımız mı yok? Her şeyi en iyi biz mi biliyoruz? Belki de dinliyoruz ama anlamıyoruz. Kendi duygu ve düşüncelerimizden o kadar çok kopamıyoruz ki karşı tarafı dinleyemiyoruz. Karşımızdakiyle bir konu üzerine konuşurken söyleyeceklerimiz bittikten sonra kendimizin haklı olduğunu öne çıkarmak için içimizde kurgular kurup karşımızdakini dinlemeden bir sonraki hamleyi planlıyoruz.
Dinlemeyi bilmiyoruz, insanları dinlemenin önemini anlamış değiliz. Karşımızdakinin de demek istediğini bildiğimizi varsayıyoruz. Dinlerken söylediklerini kendi bildiklerimize benzetip kendi değer yargılarımıza göre şekillendiriyoruz. Dinlemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Karşımızdakini dikkate aldığımızı göstermeyi sağlar bu. Birbirimizi dinlemez isek evlilikte, sevgide, aile, arkadaş ilişkilerinde, okulda, iş yaşamında ilişkiler gelişme potansiyelini kaybeder. İlişki gelişmeyince ilişki içindeki insanlarda gelişmez. Unutmamamız gereken temel mesele ise şu ; bizden farklı düşünen birini dinlemek ve anlamaya çalışmak onun söylediklerini kabul ediyor olduğumuz anlamına gelmez.
OKUMALI/KAFAMDA BİR TUHAFLIK
Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, Bozacı Mevlüt ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlüt, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.
Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor.
İZLEMELİ/ ÖLÜM ALFABESİ:KÖTÜLÜĞÜN BAŞLANGICI
2014’ün hit filmi Ölüm Alfabesi’nin devamı olan Ölüm Alfabesi: Kötülüğün Başlangıcı, izleyenleri yeni korkunç bir hikayeyle bir kez daha ruh çağırma tahtasının etkisi altına alıyor. 1965 yılında Los Angeles’ta yaşayan bekar bir anne ve iki kızı kötü bir ruhu istemeden evlerine kabul eder. Küçük kızın bu kötü ruh tarafından esir alınmasıyla, onu kurtarmak ve kötü ruhu geri göndermek için aile görülmemiş korkularla yüzleşecektir.
GÖRMELİ/ BERGAMA- ALLİANOİ
1998 yılında Bergama'nın 18 km kuzeydoğusunda Paşa Ilıcasıolarak anılan merkezde bugüne kadar bilinmeyen yeni bir kült (tedavi) merkezi ortaya çıkarıldı. Ancak problem şu; bu kült merkezi, yapımına 1993 yılında başlanan Yortanlı Barajı'nın su toplama alanı içinde kalıyor. Ortaya çıkarılan yeni kült merkezi, sağlık tanrısı Asklepios'a adanmış yeni bir Asklepion'dur. Barajın su tutma işlemi başladığında Allianoi 17 metre su altında kalacak ve zamanla üzeri metrelerce çamur ve balçık ile kaplanacak. Allionai Gönüllüleri adlı bir girişim bu önemli tarih mirasının kurtuluşu için bir alternatif proje öneriyor.