NE BU ŞİDDET, BU CELÂL?
25 Nisan 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
Şiddet… Kendimizi ifade etmekte zorlandığımız ve kusurlarımızla yüzleştirildiğimizde başvurduğumuz tek kurtuluş yolu. İnsanlık tarihinin hemen hemen her döneminde şiddete rastlamak mümkün. İnsanlar kimi zaman şiddeti en son ihtimal olarak kullanırken, kimi zaman ise ellerine geçen her fırsatta zaman ve mekan dinlemeden olayları çözümlemekte kullanıyor. Böylece şiddet kimine göre bir güç gösterisi olurken, kimine göre acizliğin göstergesi haline geliyor.
Şiddet, ülkemizin de en büyük sorunlarından biri. Şiddetin hiçbir sorunu çözmediğini defalarca tecrübe etmemize rağmen millet olarak ısrarla şiddet dilini kullanıyoruz. Terör, trafik, işsizlik falan çözülebilir sorunlar ama bakıyorsun insanlara, acayip bir şiddet dili var. Üstelik bu dil giderek yaygınlaşıyor. Yaşantımızın her anında şiddetle karşılaşmak mümkün. Okulda, evde, bahçede, sokakta, doğada, ailede, trafikte, filmlerde, dizilerde, bilgisayar oyunlarında ve hatta çizgi filmlerde; kısacası insanın olduğu her yerde. Konuşmak, birbirimizi dinlemek yerine haklı olduğumuzu bağırarak, şiddete başvurarak karşımızdaki insana kabul ettirmeye çalışıyoruz. Tuttuğumuz takım maç kazanamayınca, desteklediğimiz siyasi parti seçimi kazanmadığında, gazete ya da televizyonda istediğimiz gibi yorum veya yazılar yayınlanmadığında, sevgimize karşılık verilmediğinde şiddete başvurmaktan geri kalmıyoruz. Hatta öyle ki sevinçlerimizde bile şiddete başvuran bir toplumuz.
Şiddetin önlenememe sebepleri arasında toplum tarafından benimsenen bir değer yargısı olmasıdır. Örneğin, atasözlerimizde yer alan ve halk arasında sıkça dillendirilen "kızını dövmeyen dizini döver", "kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin" anlayışında ifadesini bulur. Annesini, kız kardeşini döven erkek çocuğunun çevrede itibar görmesi, bu hareketinin onun ne kadar duyarlı ve hassas biri olduğunun göstergesi sayılması da sosyal sebeplerden birisidir.
Peki şiddet haklı olduğumuz zamanlarda kullanılırsa buna şiddet diyebilir miyiz? Şiddetin iyisi kötü olmaz, hangi doğrultuda kullanılırsa kullanılsın, şiddet şiddettir. Tamam zor durumda kaldınız yolunuzu kestiler ve çantanıza el koydular ve sizde kendinizi korumak amaçlı size saldıranlara saldırdınız ve çantanızı kurtardınız. Bu örnekten yola çıkarsak şiddet iyi bir şey gibi düşünülebilir fakat değildir. Tamam bize saldıranlara karşılık verdik diye haksız duruma düşmedik ama şiddetin iyisinin kötüsünün olmayacağını anlatmak amacı ile bu konuya girdim. Mühim olan şiddetin bu türüne de sebep olan durumları ortadan kaldırabilmek.
Peki bu şiddet ne zaman son bulacak? Ne zaman birbirimizi dinlemeyi öğreneceğiz? Yoksa geç mi kaldık? Sevginin ve saygının olmadığı yerdeki boşluğu şiddet dolduruyor ve şiddet de şiddeti çoğaltıyor. Ne yazık ki bunu biliyoruz ama şiddete başvurmaktan da geri kalmıyoruz. Şiddetin şiddetle durmayacağı da yaşadığımız tecrübelerden sonra çok iyi biliyoruz. Etki tepkiyi doğuruyor ve her şey bir kısır döngüye giriyor ki bu zamana kadar yediden yetmişe bütün insanların kendilerine ve birbirlerine yaşattığı acılar bu saçmalık yüzünden ortaya çıkmıştır. Yapılması gerekenler kısmında devlete düşen görev; şiddetin var olduğu her alanda caydırıcı düzenlemeler getirmesi ve bu düzenlemeleri ayrım gözetmeksizin uygulamasıdır yoksa sadece kanun çıkarmak şiddeti önlemeye yetmez. Bireysel açıdan ise, şiddetten uzak bir yaşam sürmek, empati kurmaya çalışmaktır. Bu durumda sizi bir çok kişi anlamayacak olsa da bilinmesi gereken insan yaşamının anlamının nefret değil sevgi olduğudur. Unutmayın ki bir çocuk ona nefret etmek öğretilene kadar herkese elini uzatır ve güler.
OKUMALI/ AYLAK ADAM
Yusuf Atılgan büyük kentin boğuntusunu işler 'Aylak Adam'da. Aynı boğuntu 'Anayurt Oteli'nde daha küçük bir kentte, 'Bodur Minareden Öte'deki hikâyelerinde köyde ve kasabada hissedilecektir. Her şeye "karşı" duran, "karşı" çıkan, "karşı" olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. "C." diyor Yusuf Atılgan kısaca.
İnsan her şeye bunca "karşıyken kendine de "karşı" olmadan nasıl sürdürülebilir bir "karşı" yaşamı? C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.
Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.
İZLEMELİ/ KOLONYA CUMHURİYETİ
Dünyaya gelen uzaylılara karşılama yapılır. Kolonya'ya iniş yapan uzaylı yerel halkın büyün sevgisiyle karşılanır ancak bir kaza olur ve kutlamalar sırasında uzay mekiği yerle yeksan olur. Kolonya'da bir müddet konaklamak zorunda kalan uzaylı ile yerel halkın arasında da kahkaha dolu bir macera başlar. Uzaylının inişiyle birlikte Amerika da tepkisiz kalmaz ve beş bin nüfuslu beldeye savaş açar. Artık işler iyice karışacaktır...
BKM'nin yapımcılığında hayata geçen Kolonya Cumhuriyeti, Dedemin Fişi, Çarşı Pazar sinema filmlerinin senaristi olarak tanınan Murat Kepez'in de ilk uzun metraj sinema filmi. Komedi türündeki yerli filmde Çağlar Çorumlu, Uğur Bilgin, Mahir İpek gibi isimler yer alıyor.
DİNLEMELİ/ KAİNAT SUSTU
Alternatif müziğin Türkiye'deki en önemli temsilcilerinden Can Bonomo, iki yıl aradan sonra yayınladığı dördüncü albümü “Kâinat Sustu”yu dinleyicilerinin beğenisine sundu. Tüm albümlerinde olduğu gibi bu albümünde de Can Saban ve Ali Rıza Şahenk ile beraber çalışan ve kayıtları Ali Rıza Şahenk'e ait olan The FatLab isimli stüdyoda tamamlayan Can Bonomo, albümündeki 10 şarkıdan 8 tanesinin söz ve müziğinin sahibi. Sanatçı albümünde müziği Fikret Kızılok ve sözleri Ahmet Arif'e ait olan “Vurulmuşum” isimli şarkıyı yeniden yorumladı.