ŞU KARŞIKİ DAĞ DUMANLI DAĞ
10 Ekim 2019, PerşembeTweet |
Cevat YILDIRIM
Geçen haftaydı, “Dağ yürümezse abdal yürür” dedik. Yollara düştük. Aliağa’nın ünlü mali müşaviri Selim Bey, yanındaki uzun boyu, güler yüzüyle dağcı Cengiz Bey ile Güzelhisar’a çıkageldiler. Asistanım gibi davranan kardeşim Selim otosunun yönünü doğuya doğru çevirdi. Ver elini Karakuzu Mahallesi dedik. Otomobil asfaltın üzerinden ileriye doğru atıldı. Karakuzu’ya vardığımızda önceden sözleştiğimiz Yaman Muhtar Mehmet’i bizi bekler bulduk. Yamaner bize sıcak çay ikram ettikten sonra “Ovacık Yaylasına doğru adımlarımızı atmaya başladık. Yol çok dikti. Ne yolu canım gerçek keçiyolu. Emelimiz gerçekten keçileri görmekti. Etrafta dikenli pırnal çalıları, dikensizleri ve meşelikle dolu. Dedim, keçi olsam daha iyi mi tırmanırdım? Muhtar greyder ve kepçelerle dağın eteğinden yol başlatmış. Fakat koskoca Dumanlı Dağ’ın doruğuna hemen yol açmak kolay mı? Yine yatay ve dikey olarak bir hayli yol uzamış, “Koca Koru’ya” ulaşmış. İşte o açılmış yolun ilk düzlüğüne vardığımızda Yamaner’den bir aferin aldık. Yolda kalmadık, fakat kimseye duyurmadan biraz oflayıp yürüyüşe devam ettik. Dar patikalar, sık makilikler arasından geçip giderken az da olsa bitkisiz yerlerden Çandarlı Denizi’ni de gördük. ( Ah Pitane)
Siz dağları bilmezsiniz. Burası Cumalı’nın “Viran Dağları” değil. Ege Bölgesi’nde Aliağa’nın Dumanlı Dağı. Genç bir volkan konisi. Türkiye’deki beş Dumanlı Dağ’dan biridir. Ege’de bir tane de Muğla’da Dumanlı Dağ var. Diğerlerini meraklı olanlar bulsun. Rehberimiz karşıdan değişik bir oluşum gösterdi. Mantar gibi kayanın altında sapa benzer bir sütunçe var. Altında yağmur yağdığında çoban ve hayvanları barınırmış. Terleyip, taşlara, çukurlara, meşe köklerine basa basa nihayet tarlalardan oluşan küçük bir düzlüğe vardık. Rüştü adında bir hayvan bakıcısı biz karşıladı.. Burada iki tane ilk çağlardan kalma kayaya oyulmuş kuyu var. Tarlalar çok geniş değil. Tabiat büyük arazi yapmaya elvermiyor. Yığma olarak mahalli granit taşlardan imal edilmiş kulübenin duldasında mola verdik. Batı yönde bulunduğumuz yere göre yüksek bir tepe var. Üzeri dik başlı kayalarla örtülü. Burası “Kaplan Kaya” yaylası. Altmış yetmiş yıl önce arazide nasıl yaşandığını Yörüklere sorun. Dağların bu bölgesi Derici yörüklerinin yurdu. Keçi ve koyun otlatılır. Küçük çapta tarım da yapılır.
Sözlüğe göre; bulunulan düz yöreden yukarı doğru yükselen toprak ve kayalardan oluşan yükseltilere dağ denir, diye yazılmış. Dağın en yüksek yerine doruk, aşağıya doğru, düze yakın olan kısımlara etek veya dağın bedeni denir. Bir Çin Atasözü der ki: Dağlara çıkmayan uzakları göremez. Köroğlu: Yasladım arkamı dağ ile taşa/ Soyguncudur diye çattılar bana. //derken, Karacaoğlan da: Yürü be hey Bolkar Dağı/ Senden yüce dağ olma mı/ Sende yaylayan güzelin/ Yanakları al olma mı// diyerek dağlara çatmış. Sevgilisini de övmüş. Cahit Sıtkı Tarancı da: Aşk ile koskoca dağları düz ettim// der. Biz şairin dediği gibi düz edemedik. Yamaner’in rehberliğinde yola düştük. Önce yarım yukarı, sonra alıç meyvesinden atıştırma, adımları eğri büğrü taşların üzerine basarak ileri atıldık. Ovacık yaylası önümüze serildi.
Şimdi gördüğümüz yer bir vadi doğu ve güney yönde yüksek tepeler, aşağıda düz bir ova. Turgut Amca ve oğlu İbrahim, yanlarında Müştak Ağa darı harmanı dövüyorlar. At ve öküzle değil. Yere bir kıl kilim sermişler. Üzerine darı koçanlarını dökmüşler. Bir kısmını çuvallara doldurmuşlar. Çuvalları biteviye sopalıyorlar. Taneler çuvalın içine dökülüyor. Sonra yerde uzanan sergiye boşaltıyorlar. Yaylanın adamları bizi çok sıcak karşıladılar Hoş –beşten sonra yaylanın çeşmesine yöneldik. Bizim Selim çeri domateslerden bir miktar topladı. Müştak Ağa bize dostça sarılırken “Delik taşı” göstermeyi ihmal etmedi. Taşa yakın bir yerde Roma döneminden kalma soyulmuş bir mezar kalıntısı gösterdi. -Haydi, çeşme başına, dedi bizim rehber muhtar. Yürürken pürlerin arasından Karabıyık Mustafa elide tahrasıyla bize “Hoş geldiniz töreni” yaptı. Bir miktar yürüdükten sonra düz bir alana geldik. Küçük vadide kışın coşan, şu an kuru bir dere yatağı yanına vardık. Ben terlediğim için çeşmenin arkasında iç çamaşırlarımı değiştirirken gençler bir ateş yaktı. İlk tutuşturmada tarih öncesi insanlarının yaptığı gibi kütük üzerinde bir odunu sürterek ateş çıkarma seremonisi yaptılar. Bu anlattıklarım tiyatro değildir. Oturulan damlardan kibrit getirilip kocaman bir ateş yakıldı. Dağcımız da çevreden kalın odunlar topladı.
Ateş közlemeden muhtar tava ile güzel bir çığırtma yaptı. Bergama’da bile böylesini bulmak olası değil. Izgara üzerine yeterli malzeme dizilip közleşen ateşin üzerine kondu. Yardımcı rehber de salata yapmakla uğraşırken İbrahim taşlardan bir sofra hazırladı. Ben göletin yanından Karabıyık dayının yanına gelip çöktüm. Manisalı Karabıyık benim nasıl yürüyüp dağa tırmandığıma hayret etti? Canınız çekmesin Derici aşiretinden genç lider bize mükellef bir ziyafet verdi. Ne kadar teşekkür etsek yetmez. Selim’in helvaları da çok nefisti. Müştak ile İbrahim helvalara beşer parmakları ile daldılar.
Karınlar doyduktan sonra meşe ağaçlarının altına dinlenmeye çekildik. Manisalı Karabıyık yaylada bir günün nasıl geçtiğini anlattı. Derici aşiretinin geleneklerinden de bahsetti. Selim isteğim üzerine röportajı kamera ile ölümsüzleştirdi. Gün ilerliyordu. Muhtar yola çıkmamız gerektiğini söyleyince toparlandık, peşine düştük. Nerdeyse Dumanlı Dağ’da bir çift kundura bırakacaktım.
Kuzeyden çıkarken ve doğudan dönerken, pırnal çalısı, karaçalı, ardıç, alıç, akçakesme tespih, domuz eriği, sumak gibi bitkilere rastladık. Böğürtlenleri, yayladaki dere kenarında söğütleri, koca çınarı da unutmayalım. Tabii ki Muhtar henüz boynunu yukarı uzatan “şevketi bostan” dikenini de gösterdi. Kekikler, ayıkulakları, kuzukulakları da vardı. Hepsine baktık. Fakat bir gün tamamen bitkiler için çıkmalı. Selim’in kamerası ile yakaladığı şakayık’a benzer bitkiler de renk ve biçim olarak görülmeye değerdi.
Yaylanın adı Kanuni Sultan Süleyman döneminde de geçmekte ayrıntıları kitapta anlatmak istiyorum. Buraya kadar yol yapılsa, yaylalar da Avrupa’daki gibi ıslah edilse Dumanlı’da hayvancılık bitmez. Bunu istek üzerine ilgilenecek devlet ve belediye görevlilerine duyuruyorum. Eski İzmir valilerinden Halil Rıfat Paşa der ki: “Gitmediğin toprak senin değildir.” Ciddi, çalışkan biraz sertçe ve misafirperver Derici Yörüklerine selam olsun.