ÇEŞMELER
29 Mart 2017, ÇarşambaTweet |
Cevat YILDIRIM
Oturdum çeşme başına,
Yazı yazdım taşına.
Gelen geçen okusun
Neler geldi başıma. (Anonim)
Kentlerin, kasaba ve köylerin meydan ve mahallelerinde çeşmeler görürsünüz. Niçin yapılmışlar? Kimler yaptırmış? Mimari olarak özellikleri var mıdır?
Büyük kentlerde çeşmeleri, hükümdarlar, sultanlar, paşalar, önemli kişiler, varlıklı insanlar yaptırırdı. Örneğin İstanbul’da Davut Paşa, İskender Bey, Fatma Sultan, Edirne’de İbrahim Paşa, Hacı Adil Bey çeşmeleri gibi. Kasaba ve köylerde ise çeşmeleri ya varlıklı kişiler, ya da o kasaba köy halkı imece yoluyla inşa ederdi.
İnsanlarımız çeşmeleri yalnız, canlıların su içtiği, evlere ihtiyaç için su alınan yerler olarak düşünürler. Gerçekte çeşmeler sosyal olayların geçtiği yerlerdir. Bazıları mimari olarak da dikkat çeker. Üzerindeki kemerle, örtü ile kitabesiyle seslenirler. Çeşmeler, mermer, küfeki, granit gibi taşlardan elde edilen prizma biçimli nesnelerle inşa edilir. Çoğu kere ön yüzünde bir kitabe vardır. Yaptıran kişinin adı ve inşa tarihi yazılır. Taşlara yazı kazıyan kişiler hakkâk diye anılır. Her ne kadar sahibi bilinmeyen manide “yazı yazdım çeşme taşına” dese de kitabeyi yazan sanatkârın dışında taşlarda görülen boyalı yazılar, eski eserin değerini bilmeyen çocuklar tarafından karalanmış olabilir. Bundan elli yıl kadar önce mahalli çeşmelerin en önemli işlevi piyasa görevini yüklenmiş olmasıydı. Şimdi o günleri görmeyen gençler de bunun anlamını bilmezler. O da ne çeşmeler alış-veriş yerleri mi, diye sorarlar.
Çeşmeler alış-veriş yerleriydi. Yaptıran için bir hayır kurumuydu. Buralarda pamuk, üzüm, buğday gibi ürünler satılmazdı elbet. Günün büyük kısmında, tarlada, bağda, bahçede çalışan yurttaşlar akşama yakın çeşme başında toplanırlardı. Genellikle tütüncü kızlar evlerin serin kısmında beş altı saat tütün dizdikten sonra çeşmeye gelir kovalarını, testilerini doldurup evlerine su taşırlardı. O yıllarda evlerde su olmadığından gereksinmeleri karşılamak için çeşme başına koşulurdu. İşte o saatlerde kasabanın gençleri de atlarını, öküzlerini ve danalarını sulamak için çeşmelerin önüne gelip, ıslık çalarak hayvanlarını sulardı. Amaç sadece su almak, beygir sulamak değildi. Kasabanın gençleri buralarda birbirini görür beğenirdi. O günün gençleri ile sohbet etsek, kızlara nasıl göz attıklarını, nasıl bıyık büktüklerini, ya da ne gibi laf attıklarını belki söyler. Yalnız erkekler mi laf atardı? Kızlar durur mu? Onların içinde karşı taraftaki gence karşı ilgisi varsa, kızdan da işaret giderdi. Gençler evleneceği kızı çeşme başında beğenir, fırsat bulursa bir ev kuytusunda akşamın ilk karanlık saatlerinde sevdiği ile sohbet ederdi. Bazı zaman bu laflaşma tarla yolunda olurdu. Eğer delikanlı ve genç kız anlaşmışsa, kız bohçasını alarak, oğlana kaçıp bir akrabanın evinde saklanırdı. Ertesi günü kız tarafı karakola gider şikâyette bulunurdu. Mahallenin büyükleri araya girer, iki tarafı anlaştırır, önce nikâh kısa zamanda düğün kurulurdu. Bazı ebeveynler anlaşmaya yanaşmaz, kız istemese de başka gençle evlendirilirdi. Eski muhtarlardan biriyle konuştuğumda sevdiğine kaçan yüz kızdan doksan tanesi ereğine ulaşır, sevdiği ile evlenirdi.
Yine tarla bahçe işleri burada konuşulur, işçilik buralarda bağlanırdı. Aliağa’da o tarihlerde Kazım Dirik Mahallesi’ndeki “Tumba Çeşmesi”1 İzmir Caddesindeki “Hurşit Çeşmesi” anlattığım olaylara çok tanıklık etmiştir. İskeledeki “İskele Çeşmesi” gelinlerin ellerindeki kınaları yıkadığı sosyal bir aktivite yeriydi. Sabber Hanım’ın dairesi (tef) elimize geçse, kim bilir bize neler anlatır? Aliağa’da “Nalbant İsmail’in Çeşmesi”nde sürüler veya nallanan hayvanlar su içerdi. “Çarşı Çeşmesi” ise namaza gidenlerin abdest alma yeriydi. Ayrıca bir de “Mera Çeşmesi” vardı. Saydığım çeşmelerin üçü yok oldu. Biri eski yerinde, fakat derinlere gömüldü. İskele Çeşmesi ise küçüldü ve işlevini yitirdi.
Bazı yerlerde hoyrat defineciler, bazı yerlerde politikacılar çeşmeleri yerlerinden kaldırdı. Belki siyasilerin dayandıkları bir nokta vardır. Ancak beyni çalışmayan, yüreği para ve altın hırslı defineciler tarihi çeşmeleri yok etmeyi çok iyi becerdiler. Çeşmeler bunu hak ediyorlar mı? Çeşmeler bizim uygarlık alanlarımızın bir parçası değil mi? Onları kaldırmakla geçmiş ile geleceği birbirine nasıl bağlıyacağız? Hemşehrilerimin konuya kendi düşünceleri ile cevap bulacağını sanıyorum.
Adam diyor ki: Çeşmenin başı güzel/ Dibinin taşı güzel/ Öyle bir yar sevmişim/ Kirpiği kaşı güzel. Acaba sizi kim yıktı diyerek, çeşmenin taşlarına mı sorayım?
Cevat YILDIRIM
27 Mart 2017