SARSILMAK, SALLANMAK, KORKMAK
9 Şubat 2017, PerşembeTweet |
Cevat YILDIRIM
İlk gençlik yıllarımı yaşadığım yerleşim biriminde bayramın ikinci günü uygun bir yere kalın halatlarla salıncak kurulurdu. Önce genç kızlar, sonra genç erkekler halatların uç kısmına oturur birbirini sallardı. Daha sonraları nişanlı delikanlılar sevdiği kızı sallamaya başladı. Bu sallanma olayını, anneler, yaşlı amcalar da seyrederdi. Bu toplantılarda gençler birbirini süzer tanımış olurlardı. O yaşantılar güzel günlerdi. Bazıları beğenmese de bu geleneklerde kontrollü görüşmeler olurdu.
Anneler bebeklerini beşikte, evdeki büyük çocuklar kardeşlerini salıncakta sallar, yavrunun uyumasına yardım ederdi..
Çok alkol alıp da yolda normal yürüyemeyenler sallanırdı. Yıkılmamak için zor yürürlerdi. Bazı nesneler rüzgârdan, bazı cisimler de iten bir gücün etkisiyle sallanır, örneğin saatin sarkacı gibi. Sallanma konusunda bir maddenin bir ucunun bir noktaya bağlanması gerekir. Nesneler ileri-geri gider gelir, bu olaya sallanma denir. Son günlerde Çanakkale’ye yakın olarak bulunan yerlerde yerin sarsılması nedeniyle meydana gelen olayda kişiler “sallandık” diye söyleyip yazıyorlar. Acaba sallanıyorlar mı, sarsılıyorlar mı? Sallanma olayında yukarıda açıklanan tümcelerdeki gibi, bağlı olunan bir noktadan diğerine gidip gelmek, uzun ip veya zincirlere tutunup ileri geri gitmek hareketi sallanma diye nitelenir. Vakti boş yere geçirmek de, titremek de, bulunulan makamdan uzaklaşmak da sallanmak tanımı içinde yer alır. Sarsılmak ise: güçsüz duruma düşmek, beklenmedik bir olay karşısında çok etkilenmek, sarsmak işine konu olunmak “sarsılmak” adını alır. Yer, fayların kırılmasıyla yer kabuğunun kilometrelerce altında yer değiştirmelere sebep olur. Sarsılma yaşanır.
Yeryüzünde binalar, ağaçlar yıkılır, nehirlerin yönü değişir. Buna deprem deriz. Şiddeti fazla olanlar büyük felakete yol açar. “Çanakkale çevresinde olan depremleri” yaşayanlar sarsıntının içinde çok korktuklarını belirtiyorlar. Geçmiş olsun.
Aliağa çevresinde Milattan önceki devirlerden günümüze birçok deprem olmuştur. Milattan sonraki devirlerde 17’de ve 105’de olan depremler Myrina1 ve Kyme’yi2 yerle bir etmiştir. İlk Myrina depreminden sonra İmparator Tiberus, büyük yardımlarda bulunarak Myrina’nın ayağa kalkmasını sağlamıştır. İkinci defa yardım alamayan kent zaman geçtikçe küçülmüştür. Yine 1039, 1688, 1772, 1880 ve 1896’da Aliağa civarında büyük depremler olmuştur. 1908 yılında olan depremi Güzelhisar yaşlıları, büyüklerinden duyduklarını dehşetle anlatırdı. O yıllarda köyün yeri değiştirilmek istenmişse de vazgeçilmiştir.3
Eski bir jeofizik profesörümüz derdi ki: “Deprem öldürmez, binalar öldürür” Elbet sarsıntı insanı korkutur. Korkmak insani bir duygudur. Ancak depremle yaşamayı öğrenmek gerekir. Belediyelere, mühendislere, mimarlara, müteahhitlere, ustalara, işçilere deprem konusunda görev düşmektedir. Adı geçen şahıslar ellerini vicdanlarına koyarak sağlam yerleşim birimleri meydana getirsinler. Birçok görevinin bilincinde insanımız var. Sözüm çok kâr yapayım diyerek düzgün iş yapmayanlaradır. Ayrıca Sağlık kuruluşları korkan vatandaşlarımızı rahatlatmak için fiziksel ve ruhsal sağlık hizmeti vermelidir.
Yukarıda yazdığım konuların dışında ev yaptıran veya ev alan kişiler teknik elemanlara aldıkları binanın dayanıklılığını kontrol ettirmelidirler. Deprem olmasın. Ancak başımıza gelmişse ilk sokağa çıkanlar şehirdaşlarına yardım etmelidirler. İnsan yeryüzüne iyilik için gelmiştir.
Sarsıntıdan, sallantıdan uzak, korkmadan yaşanılan barış içinde bir HAYAT dilerim.
1
Güzelhisar çayı yakınlarında M.Ö 1040 yılında kurulan Aiol kenti (Kalabakhisar)
2
Kyme, Nemrut Körfezi kıyısında M.Ö 1075’te yerliler ile göçmen Aioller tarafından kurulan ilk çağ kenti,
3
Cevat Yıldırım, Güzelhisar-Aliağa Çevresi ile Birlikte; 2. Basım, s.240, r.