HER AYIN ÜÇÜNCÜ HAFTASINDA MÜZELER ÜCRETSİZ OLSUN
1 Haziran 2017, PerşembeTweet |
Cevat YILDIRIM
Okulların kapanmasına az kaldı. Tatil deyince birçok kişinin aklına deniz ve güneş gelir. Hoş dağ esintisi için çamlık alanlara çıkanlar varsa da kaç aile acaba? Yaz izinlerinde bazı aileler arabasıyla, bazıları turlarla kentleri görmek üzere gezilere gidiyor. Ulaşılan kentlerdeki müzeleri gören yararlanan ne kadar insanımız var diye hep merak etmişimdir.
Ortaokulu doğduğum kasabaya yakın tarihi bir ilçede okudum. Resim öğretmenimiz Mehmet Ali Bey bizi müzeye resim yapmaya götürürdü. Resmini çizdiğimiz dev heykellerin buraya nasıl geldiğini, o heykellerin ne zaman yapıldığını, kim yaptığını öğrenmek isterdim. Öğretmenimiz derdi ki;
Binlerce yıl önce yaşamış insanların taştan ve topraktan yaptıkları eserlerin saklandığı ve sergilendiği yerlere müze denir. Burada gördüğünüz mermer heykeller, frizler, rölyefler M.Ö üçüncü ve ikinci yüzyıldan kalmıştır. Halk evinin yanında bir de “etnografya” müzesi var. Orayı sonraki yıllarda gördüm. İki yüz elli üç yüz yıl kadar önce kent ve köylerinde yaşamış ataların günlük ev eşyaları, mutfak nesneleri, giyim kuşamları, gelin giysileri, efe elbiseleri rengiyle, deseniyle, oyaları ve genel görünümüyle seyredenleri büyülüyordu. Aradan yıllar geçti. Yurdumuzun değişik yerlerinde açık hava müzelerini, silah müzelerini, mozaik müzelerini, deniz müzesini tabiat eserleri müzesini, ören yerleri gibi birçok ibret alınacak yerleri gördüm. Fakat bu asla yeterli değildir. Vatikan’daki kilise müzeleri her gün sayılamayacak miktarda kişinin gezmesi, gerçekten yeryüzünde öğrenmeye istekli kişilerin varlığı beni mutlu ediyor.
Şimdi oturduğum kasabadaki yerli turlarla geçmiş yıllarda güney bölgesine birkaç kez gezmeye gittim. Seyyahların büyük bir kısmı müze şehrin girişinde otururdu. Şöyle derlerdi. “Buraya taş mı görmeye geldik” Benzer sözleri birkaç defa ayrı turlarda işittim. Acaba insanımızın isteksizliği mi, yoksa onlara verilen eğitimde eksik bir şeyler mi var? İstanbul Topkapı Sarayı Müzesine son günlerde gezen bazı kişiler yalnız Kutsal Emanetleri görmeye gidiyor. Normal bir düşüncedir. Fakat bu insanlara Osmanlı Padişahlarının, zırhlarını, kullandıkları eşyaları, dış ülkelerden getirilen eşya ve hediyeleri, elle meydana getirilen ciltleri, seramik eserleri, kumaş ve diğer nesnelerden imal edilmiş eserleri görmeleri için tanıtımları yeterli mi? Onlara bu konuda açıklama yapılamaz mı?
Müzeler: Geçmişi geleceğe bağlıyan eselerin sergilendiği yerlerdir. Günümüzü daha iyi anlamak için müzeleri ziyaretle bilgimizi, görgümüzü arttırabiliriz. Genç insanlar ve çocuklar yeni eserler ortaya koyabilmeleri için, oyuncak müzelerinden başlayıp, arkeoloji ve diğer müzeleri görebilmelidir. Bunun için okullara, tur sahiplerine, anne ve babalara büyük görevler düşmektedir. Tarihte bilinen ilk müze M.Ö. üç yüzlerde İskenderiye’de açılmış. Avrupa’da Rönesansla birlikte müze düşüncesi geliştiği görülür. 1734 yılında İtalya’nın Roma kentinde Kapitol Kilisesinde antika eseleri sergilemek üzere bir müze meydana getirildi. Paris’teki Luvr Sarayı da 1857 yılında “Luvr Müzesi” adıyla halkın ziyaretine açıldı. Osmanlılarda ilk müze 1846 yılında Ahmet Fethi Paşa’nın gayretiyle silah müzesi olarak açıldı. Modern sayılabilecek ilk müze ise 1882 yılında Osman Hamdi Bey’in büyük çabasıyla gerçekleştirildi.
Geçmişi tanımak için tarihi kalıntıları görmek gerekir. Su altı müzelerinde deniz dibi canlılarını tanıyabiliriz. İnsanlığın gelişim evrelerini öğrenmek için bize müzeler yol gösterebilir. Kendi ülkemizin tarihini tanımak için müzeleri ziyaret etmeliyiz. Büyüklere müzelerin önemi hakkında yeterli rehberlik yapılmadığını düşünürsek hiç olmazsa gelecek kuşaklara müzelerin önemini anlatmalıyız.
Öğretmenler; konu ile ilgili videolar bulup rehberlik saatlerinde öğrencilere gerekli açıklama yapmak görevi size düşmektedir. Sayın “Kültür Bakanlığımız” her ayın belli günlerinde müze ziyaretleri; öğrencilere, velilere, emeklilere ücretsiz olsun.
Müzeleri tanımak, tanıtmak daha çok kültür, daha çok turist demektir.