UFAK TEFEK ŞEYLER
19 Şubat 2019, SalıTweet |
Cevat YILDIRIM
Yan masadaki iki kişi konuşuyordu. Dışarıda oldukça rüzgârlı bir hava olduğundan bir kahvehaneye girmek zorunda kaldım. Gazetemi okumaya çalışsam da kişilerin konuşma frekansları bir hayli yüksek olduğu için ister istemez onları duydum. Konuşmalar ilerledikçe önümdeki yazıları okuyormuş gibi yaptım. Nezaketsizce konuşulanları dinledim. İsterseniz işittiklerimden aklımda kalanların bir kısmını size aktarayım.
Uzun boylusu diğerine şöyle söylüyordu. “Azizim, İzban durağına iner inmez bir koşuşturmaca başladı. On yedi on sekiz yaşlarında genç kızlar otobüse binerken beni valizleriyle yana iterek, kendilerini ileri atıp önüme geçtiler. Bu normal mi sence?” Diğeri ilgiyle dinlerken “Daha neler demez mi? Yahu o da bir şey mi? Bundan üç ay kadar önceydi. Bankta oturan üç genç bir miktar çiğdem almışlar. Ağızlarında kabukları dişleri ile çıkarıp yere tükürüyorlar. Yanlarından geçerken sizler aslansınız, yaptığınız yakışıyor mu” dedim. Verdikleri cevap: Amca bir zevkimiz var, onu elimizden alma. “Davranışları zevkmiş. Aycan Bey anlıyor musun? Kaldırımlara araba park edenlere ne demeli? Geçenlerde yaşlıca bir hanımefendi yürüyecek yer bulamadığından yola inmişti. Kolundan çekip almasaydım ekenden ahrete gidecekti.”
Çaylarını içerken yanlarına bir arkadaşları daha geldi. Aynı konuya katıldı. “Sizin söyledikleriniz ufak tefek şeyler deyip anlatmayı sürdürdü. “Aksoy durağındaydım. Bir arkadaşımın kızı yanıma geldi. Hal hatır sorarken kara sakallı bir adam dibimizde sürekli yere tükürmeye başladı. Sen ne yapıyorsun be adam diyeceğim. Kız kolumdan çekiştirip beni ileriye doğru sürükledi. Tükürükçü oraya da gelip; - Ne o hanım rahatsız mı oldun demez mi? Şöyle tutsam yere vuracağım, yarısı elimde kalacak. Ya sabır diyerek daha ilerdeki durağa yürüdük.” İki kişiden orta boylusu “Maytap atıp çocukları korkutan mı? Biraz alkol alıp nara atarak, sağa sola sataşanlar mı ararsın? Arabasındaki müzik aparatını açıp yüksek desibelle sokaklara yayın yapanları ve caddelerden motosikletin egzozunu patlatıp geçenleri, pikniğe gidip çöpünü oturdukları yere bırakanları mı konuşmalı? Yaz dönemi köpek besleyip kışın bırakıp gidenleri mi söylemeli bilemem?” “O köpekler sokakları talan ettikleri gibi yoldan geçenlere de saldırmaktadır. Bazı esnaf insafsızca kaldırımları aşırı işgal ederek yayalara mani oluyor. Bütün bunları kontrol etmek, gerekli tedbirleri almak seçilecek belediye başkanı ve meclislerinin görevi değil mi? Zabıtalar bu konuda eğitilmeli, yetersizlik varsa bilgilendirmeli ve alınan kararları uygulama emri verilmeli diye düşünüyorum.” Diyerek konuşmasını sürdürdü. Büyük kentten gelen kişilerin sohbetleri ufak tefek konular fakat enfes güzellikteydi.
Eve geldiğimde bilgisayarımı açtım. 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 33.üncü maddesinden 41. Maddesinin bitimine kadar okudum. Kabahat sayılacak eylemler verilecek para cezaları açıklanmış. Belediye Zabıta Yönetmeliğinde de zabıtanın görevleri ve zabıtanın oluşturma şekli tarif edilmiş. Arif olan anlar diye düşündüm. Elbet birinci amaç uyarı olmalıdır. Uslanmıyorsa ceza katlamalı olarak uygulanmalı mı diye çevremdekilere soruyorum.
Alman düşünürü Herder “Kültür; bir ulusun, bir halk ya da topluluğun yaşam tarzıdır “ der. Kendime yeni bir soru yönelttim: Kent nedir? İnsan denen varlık; oturmak, çalışmak, eğlenmek, nasıl yaşayacağını planlamak üretmek, tüketmek gibi faaliyetlerini yürüttüğü mekânlara kent denir. Kentlerde bir insan kalabalığı vardır. İnsan topluluğu uygar bir biçimde yaşamak için işbölümü yapar. Evler, meydanlar, yollar ve köprüler inşa eder. Geçmişten gelen yapılar ve her türlü varlığı korur. Gerektiğinde sessel ve bedensel hareketlerde bulunur. Kentlerde bulunanlar bir takım kurallara uymak zorundadır. Orada yaşayan topluluğun meydana getirdiği maddi ve manevi eserler o kentin ve kasabanın kültürüdür. Kentin yaşam biçimine uymak her bireyin görevi ve hakkıdır. İşte kenti huzurla yaşanan bir yer haline getirmek seçilmiş ve atanmış makam ve kurumlar aracılığı ile yürütülür. Kenti yüceltmek, demek insanın yüceltilmesi demektir. Toplumun çağdaşlığa ulaşması ailede başlar, okullarda devam eder. Sokakta, fabrikada, atölyede ve hanede yaşam boyu sürer.
Arzu edilen kent kültür ve uyumunun geliştirilmesinde seçilmiş kurumlara pek çok görev düşmektedir. Çağdaşlığa ulaşmak yolu her bireyin nefsinin terbiyesinden geçer. Demokrasilerde bireyler de sormalı, sorgulamalı, sabırla ve mantıkla hareket etmelidir. Bugün domates patlıcan konusunu yazacaktım, bizim kasabada sera yok ki.