TAŞMAK COŞMAK VE KONTROL
1 Şubat 2017, ÇarşambaTweet |
Cevat YILDIRIM
Dereler, ırmaklar, tencerede kaynayan sıvılar, insanlar, doğa ve doğadaki nesneler değişik nedenlerle taşar. En korkuncu tabiatın taşmasıdır. Yeryüzü taşınca topraklar alt üst olur, her yönde yıkımlar olur. Bu durum canlılar için felaket demektir. İnsanlar ve onlara yakın olan hayvanlar bazı kere yeryüzünden ayrılır. Bunun kontrolü yoktur. Önlenemez fakat sağlam binalar yapılarak zarar aza indirilebilir.
Yalnız yeryüzü değil, kimi zaman akarsular da taşar. Çevrelerine zarar verir. Nehirler yüzyıllarca taşıdığı millerle faydalı, verimli ovalar meydana gelir. Çoğu zaman da sularla taşınan topraklar limanları doldurur. Yıllar sonra bakarsınız topraklar yayıldıkça liman kentleri denizden uzaklaşıp birer kara kenti durumuna gelebilir. Büyük Menderes’in taşmasıyla Milet şehri, Küçük Menderes’in taşmasıyla Efes şehri denizden uzaklaşmıştır.
Tencerede kaynayan su veya sütün taşması büyük felaket sayılmasa da dikkat edilmezse ocak çevresini kirletir. Bazen küçük kazalara sebep olabilir.
İnsanlar da bazen taşar ve coşar. Hatta patlayıp çevresine zarar verebilir. İnsanlar iki yönlü taşabilir. Bunlardan birincisi coşkudur. Faydalıdır. İkincisi öfkedir. Fazlası zararlıdır. Az olarak taşarsa kişiyi rahatlatır. Edebiyatta şiirde coşku varsa dinleyicileri etkileyebilir. Resimde coşmak yapılan eserle bütünleşmek demektir. Müzikte de iyi üflemek, iyi mızrap vurmak veya tuşlara etkili basmak için ezgi ile bütünleşmek gerekir. Tiyatroda da benzer iç coşkusu, heyecan varsa oyuncu da izleyiciyi de coşar. Sanat için coşmak, gerektiğinde taşmak için yüce duygulu olmak gerekir. Bu duygu da yaşamda çok az insanda vardır. Picasso, Mozart, Nazım gibi sanatçıların iç dünyasında bu duygular vardır ki; çok özgün eserler ortaya koymuşlardır.
Öfke nedeniyle taşmak, yağmur ve kar sonrası etrafı yıkan, toprakları denize taşıyan nehirlere benzer. Her insan bazen öfkelenir. Ancak durulmasını bilmek gerekir. Son yıllarda, birçok kadın ve kızın canına kastedilmesi, düşüncesizce ve kontrolsüzce ortaya konan davranışlardır. Öfkeye kapılan kişilerin ya birtakım arzuları karşılanmamışsa veya kendini devamlı haklı görme hayaline kapılmışsa taşar, çevresini kırar geçirir. Bentleri yıkar. Yakın olan kişileri de kendi taşmış selinin içinde sürükler. Eğer diğer duygular gibi öfke doğal ve insani duygular içersinde ifade edilirse, karşı tarafı incitmez. Sanırım anlaşma zemini çıkabilir. Öfke günlük yaşamımızda sanıldığından fazla ortaya konan psikolojik bir davranıştır. Öfke ile problemler çözülmez. Şiddet kendine ve çevresine zarar verebilir. Öfkeyle, baskıyla başkalarının davranışları kontrol edilemez. Bağırmak, çağırmak, düşünmeden konuşmak, şiddet hareketlerine başvurmak haklı olma yolları değildir.
İhtiyar bir adam şöyle anlatıyordu: “Üç-dört yaşlarında bir çocuk bal yemeden duramıyormuş. Her gün bal istiyormuş. Çocuğu bir düşünüre götürmüşler. O da kırk gün sonra getirin demiş. Filozof, kırk gün kendisi bal yememiş. Kırk gün sonra küçük çocuğa telkinde bulunmuş. Kırk kere insan bal yemeden durabilir demiş. Öyküye göre çocuk bal yemekten vazgeçmiş” Öfke kontrolünü çocuklara küçük yaşlarda kazandırmalıdır. Acaba öfkelendiğimizde kırk kere derin nefes almak bizi sakinleştirir mi?
Ne kadar öfkeyi durdurmak, çok zorsa da aklıma gelen bazı umarları sıralamak isterim. Her kişinin demokratik ülkelerde olduğu gibi sosyal güvencesi olmalıdır. Önce anne, baba kendi öfkesini kontrol ederek çocuğa örnek olmalıdır. Televizyon ve diğer yayın araçlarında gösterilen öfkeli davranışlar izlettirmemelidir. Çocuklara anaokulundan itibaren işbirliği (oyunlarla ve oyuncak paylaşmada) içinde davranmaları sağlanmalıdır. Büyükler kendi öfkelerini kontrol etmek istiyorsa; hemen derin derin nefes almalı, düşünce yöntemini değiştirmeli, iğneyi önce kendisine batırmalıdır. Eğer öfkelenecek bir duruma düşersek problemi akıl süzgecinden geçirmeli gerekirse, yazarak düşünmelidir. Başkasını suçlamak yerine bunu nasıl ortadan kaldırmalıyız biçiminde kafa yormalıdır. Konuyu mizaha dökmelidir. Yine de sonuç yoksa uzmanına başvurmalıdır. Ya da çevre değiştirmelidir.
Yakında başlayacak olan referandum propaganda çalışmalarında siyasilerin söylemlerine asla öfke duymadan ya dinlemeli, ya da düğmeyi çevirmelidir. Asıl yapılacak anayasa taslağını alıp okumalı, düşündükten sonra bir karara varılmalıdır. Başkalarının saçma sapan sözlerine aldırmamalı, beyni çalıştırmalıdır. Unutmayalım; Türk Ulusu bütündür.
Son kanaatim şu yörük kocasının dediği gibi; “yaşamda başa gelmedik iş olmaz, ayağa takılmadık taş olmaz” Taşa takılmaktansa yanından geçip gitmelidir.
Cevat Yıldırım