MÜZELERDE GÖRÜLEN SANAT ESERLERİNDEKİ KADIN FİGÜRLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
7 Mart 2022, PazartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Gençleri, dostlarımı ne dünya müzelerine, ne Mısır’a istesem de götüremem Fakat sohbetle yeryüzünde insanın var oluşundan şimdiye dek sanat ve kadın üzerinde sohbet edebilirim.
İnsanın yeryüzünde bir milyon yıldır var olduğu sanılmaktadır. En eski insan iskeleti Güney Afrika’da bulunmuş olup, bir milyon yıl ile altı yüzbin yılları arasında varlığı saptanmıştır. İnsanlık 15000 ile 8000 yılları arasında toplayıcılık ve avcılık devrini yaşadı. Bu döneme ait hayvan figürleri yanında dans eden, hareket eden kadın figürleri, Avrupa’da mağara duvarlarında görülebilir.
Fransa’da Garon vadisinde, taş ve kemikten yapılmış kolu bacağı iz olarak gösterilen venüs adı verilen kadın heykelcikleri bulunmuştu. Heykelciklerin en ilginci Avusturya Willendorf’ta meydana çıkarılan kadın heykelciği olup kireç taşından yapılmıştır. 4 cm. kadardır. Baş, kollar, kalçalar, diz vb. kürecikler biçiminde yapılmış. Kadın toprağa yerleşmeden önce kutsanmıştır. Kadının doğurganlığı, sağlık ve üretim sembolü olarak ele alınmıştır. Kadının “Ana Tanrıça” olarak nitelenmesi toprağa yerleştikten sonradır. En eski Ana Tanrıça heykeli Konya yakınlarında Çatalhöyük’te bulunmuş olup, (İ.Ö 6500) değişik müzelerde benzeri olsa da ilk bulunan heykel günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesindedir. Ana Tanrıça kocaman kalçaları, iri göğüsleri ile tahtına oturmuş olarak tasvir edilmiştir. Tahtın yanında iki pars figürü görülür. Eskişehir yakınlarında Gordion’da bulunan tanrıça heykeli başındaki yastık şeklindeki tacı, elindeki nar ile canlandırılmış olup, yanında iki küçük erkek figürü vardır. Frigya kültüründe görülen Tanrıça Kibele inancının izlerini İzmir’in Foça ilçesinde de görmek olasıdır. Şehrin liman girişinde bir tapım merkezi bulundu. İlmiye Çığı’ın anlatımlarına göre Sümerlerin en büyük tanrısı “İnanna” bir kadındı. Mısır’da Firavunlar döneminde kadının tanrı soyundan gediğine inanılırdı.
Hititlerde kadın devletin yeni kurulduğu sıralarda erkekle eşitti. İmparatorluk devrinde kadın eski önemini yitirdi. Erkekten sonra değer görmeye başladı.
M.Ö 1800 lerde kadın çocuklarla ilgilensin. Şifalı otlar toplasın. Hastaları iyileştirsin düşüncesi vardı. Hitit de benzer düşünce hâkimdi.
Greklerde kadına önem verilmezdi. Düşünür Eflatun ”kadın elden ele orta malı olarak gezmelidir” demişti. Yine de heykeltıraşlar kadın vücudunun güzelliğini fark ettiler, ölçü, estetik değerler üzerinde araştırmalar yaptılar. Kadın güzelliği ilahe olarak canlandırıldı. Bu çağın sanatçıları kadını cazibe merkezi olarak kabul etti. Roma döneminde de kadına değer verilmedi. Erkeklerin savaşçı olması kadını ikinci, üçüncü plana itti. Kız çocuklarını Tanrı heykeli önünde aç, susuz ve çıplak olarak bırakırlardı. Erkekler ise ürünü korumak için savaşırdı.
Orta çağda kadın cadı imajı ile resmedilmişti. Hıristiyanlık döneminde kadın figüründe güzellik yerine çizgisel canlandırma vardı. Kadına Hıristiyanlıktan gelen bir değer verilse de yine ikinci plandadır. Kadın Hıristiyanlık konuları içinde gösterilmiştir.
Rönesans döneninde kadın ideal anne ve erdemli bir ev kadını olarak düşünüldü. Madonna ve Meryem ilk planda resmedildi. Bazı İtalyan sanatçılar daha serbest fikirleriyle değişik kompozisyonlar yaptılar. Perspektifi Rönesans sanatçıları buldu. Denge, uyum, oran ve zerafet tablolarında dikkat çekmektedir. Giotto’nun “ilkbahar” tablosu öncü oldu. Kadın figürleri tarihi bir yapı önünde gösterilerek, uzun boylarıyla çiçekler içinde canlandırıldı.
Barok sanatta (1600-1750) Mükemmellik değil kadın figürlerinde hareket ön plana alındı. Figürlerde varlıkla beraber yaşanan olaya önem verildi. Rokoko Baroktan sonra Avrupada görülen dekoratif bir sanattır. Kadınlar manzara içinde küçük süslü figürler olarak gösterildi. Romantizm (1800-1850) yıllarında ortaya konmuş sanat akımıdır. Klasizme tepki olarak doğdu. Bu anlayışta figürlerde duygu ve coşku önem kazandı. En büyük Temsilcisi Fransız Delacroix olup Fransız devriminden sonra gelen coşkuyu yansıtmıştı. Yerde yatan figürler üzerinde genç bir kadın Fransız bayrağını taşımaktadır. Yanındaki erkek figürler coşkuya katılıp ileri yürümektedirler. Goya ise “Nü”ler ve mitolojik konularla dikkat çekmektedir.
Ondokuzuncu yüzyıl sanat akımlarından biri de empresyonizmdir. Kadın figürleri, açık havada canlandırıldı. Kırda, baloda, kayıkta kadınlar kalabalık içersinde gösterildi. Burada önemli olan figürlerin güneşten alınan renklere göre ışık altında resmedilmesidir. Temsilcilerinden bazıları Monet (Nehirde banyo), Degas (Balerinler dans ederken) Renoir’dir. (Restoranda kadın erkek birlikte sohbet ederken ) Sürrealizmin temsilcilerinden en çok ismi geçen Salvador Dali’dir. Figürler bir rüya âleminde gösterilmiştir. Max Ernest, Joan Miro diğer temsilcileridir. Ülkemizde sanat çevreleri tarafından beğenilse de halk tarafından pek anlaşılmamıştır. Kübizm, fovizm gibi sanat akımları I. Dünya savaşında ortaya çıktı. Kübizmde kadına çok yönden bakarak tanınmaz halde resmedildi.
Osmanlı Devleti sanatçıları Tanzimattan sonra minyatür tarzını bırakıp Avrupa sanat akımlarından yararlandı. Fakat toplum yapısının ve inançların etkisiyle figürlü resimden kaçındılar. Peyzaja önem verdiler. Osman Hamdi Bey, kendine güvenen, sanatı evrensel olarak kabul eden kadınları resmetti. Çallı ve kuşağı kadını güzellği ve zerafetiyle tablolara yansıttı. Yine yurdunu seven, savaşa destek veren kadınları da resmettiler.
Cumhuriyetle beraber toplum yapısında değişiklikler oldu. Çağdaşlaşan kadın, kitap okuyan, batılı gibi giyinen kadınlar resimlerde yer aldı. Bedri Rahmi türküleri konu alan resimler yaptı. Sevdiği kadına “Nar tanem, nur tanem” dedi.
Cumhuriyet yüzyılı tamamlamak üzeredir.. Enver Behnan Atatürk’ten alarak der ki; “Pek yakın bir gelecekte kadının her anlamıyla erkekle eş olacağı bir dünya doğacaktır.”
Anayasanın doksanıncı maddesi, Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir diye yazar. Fakat toplumun ataerkil yapısı, inançları, ekonomisi, sosyal vaziyeti sanat çevrelerinde kabul görse de henüz demokratik bir düşünce yapısı Avrupa’dan çok geridedir. Atatürk’ün dediği “Medeniyet kadının eseridir.” Özlü sözü gerçekten kadının elleri, beyni ve büyük cesaretleriyle yerine gelecektir.